BIY AD

30 Haziran 2009 Salı

Avrupa Basketbol Şampiyonası'nın Ardından II


''Galatasaray'ın bunu nasıl başardığını hala anlayamıyorum! Onunla aynı takımda oynamaktan gurur duyuyorum.'' diyor Sophia Young, Augustus ile aynı takımda oynamanın nasıl bir duygu olduğu sorulduğunda. Bu cevapta çok şeyler gizli aslında, kulüpler bazında Avrupa'da gösterilen mücadelenin düzeyi bu sene kazanılan Eurocup ile bir seviye daha ilerlemiş durumda. Fenerbahçe'nin uzun süredir Euroleague'de gösterdiği mücadele de aynı şekilde ülke basketbolu adına oldukça önemli. Bu sene Euroleague'de üç takımla mücadele edeceğiz ve Avrupa'da bayan basketbolunda kazandığımız ilk kupanın ardından bu bizi bir adım daha öteye götürebilmesi açısından önemli bir yıl olacak.

Kulüplerde yaşanan bu olumlu gelişmeler, tabii ki milli takıma da yansıyor. Son on yıllık periyotta büyüme trendinde görüyoruz bayan basketbolumuzu. 2005 yılında ülkemizde yapılan Avrupa şampiyonasına ev sahibi olmamız sebebiyle direkt katıldık ve o günden bu yana gerçekleştirilen son üç şampiyonaya da katılma hakkı elde ettik. Gelişim trendimizin önemli göstergelerinden biri olarak dikkat çekiyor bu durum. Burada alınan dereceler kadar buralara katılmayı alışkanlık haline getirmek ve isimler değişse de bu konuda bir istikrar yakalamak önemli. Büyük takımları büyük yapan temel kıstaslardan biri bu kesinlikle.

Bu son turnuvaya gelirken teknik ekip tarafından açıklanan hedefimiz ilk beşin içine girebilmekti. Turnuva sırasında maç sonunda yapılan bir basın toplantısında, sakatlıklarla alakalı bir soruya ''Sakatlıklar da bu oyunun bir parçası..'' cevabını veren Nevlin bir bakıma teknik ekibin de düşüncelerini yansıtıyordu. Hiçbir zaman sakatlıkları bahane etmeksizin, karakterli bir duruş göstererek, elindeki malzemeyi en iyi şekilde kullanmayı amaçladı Ceyhun Yıldızoğlu. 9. tamamladığımız turnuva sonunda, her ne kadar hedefimizi gerçekleştirememiş olsak da benim nazarımda başarılı bir turnuva geçirdik.

Nevriye Yılmaz, Esmeral Tunçluer, Işıl Alben, Tuğba Taşçıoğlu, Nihan Anaz ve Esra Şencebe'nin kadroda yer almadığını düşündüğümüzde ortaya konan mücadele gerçekten alkışı hakediyor. Bu önemli isimlerin sakatlıkları sonrası yaş ortalamamız 24.6'a kadar düştü ki, 24.3 ortalamaya sahip Sırbistan'ın ardından turnuvanın en genç ikinci takımı idik. Yıldızoğlu'nun genç oyunculara bolca süreler verip, onların gelişimine büyük katkılar sağlayan ve buradan kimsenin alamadığı verimi almayı başaran bir oyun felsefesi olduğunu biliyoruz fakat burada durum mecburiyete döndü biraz. Bütün bu olumsuzluklara karşın ilk beş hedefini oyuncularımıza iyi benimsetilmiş olmalı ki, turnuva öncesi basın toplantılarından birinde, '' Hedefimiz ilk beş ama madalya için mücadele edeceğiz.'' diyordu Tuğba Palazoğlu.

Elemelerde ortaya koyulan takım kimliğimiz sert savunma ve tempolu takım hücumundan oluşuyordu. Bu oyun anlayışı bizi, bu turnuvanın şampiyonu olan Fransa ile birlikte grupların en iyi derecesine ortak etti buraya gelirken. Savunmayı takım halinde iyi düzeyde gerçekleştirirken tempo kısmında ise Işıl Alben'e ve onun oyuna olan hakimiyetine güveniyorduk. Aynı şekilde pota altında Nevriye Yılmaz gibi dominant bir uzunumuzun olması da bize hücum sahasında avantaj sağlıyordu. Bunun yanı sıra Tuğba Taşçı'nın da oyunu hızlandırma konusunda becerikli olduğunu biliyoruz. Ve bir anda bütün bu isimleri sakatlığa kurban verdik Letonya'ya gelirken..

Turnuvadaki ilk maçımızı Rusya ile oynarken, maçtan önce oyuncularımızın söylediği gibi bu kadar eksik durumda iken Rusya maçı bizim hedef maçlarımızdan biri değildi kesinlikle. Çünkü hücumdaki temel ayaklarımızdan Nevriye yoktu ve onun yokluğunda Rusya'nın uzunlarına başka bir isimle cevap verebilmemiz mümkün değildi. 22 top kaybı yapıp, içeriye her girdiğimizde blok yediğimiz-total 10 blok- rakibimize karşı savunma sahasında da direnç gösteremeyince, sistemimiz çökmüş oldu Ruslar karşısında henüz ilk çeyrekte yediğimiz 29 sayı ile birlikte.

İsimler değişse de günümüz modern basketbolunu uygulamaya çalıştığımız bu sisteme devam ettik turnuva genelinde. İkinci günde Litvanya ile karşılaşırken Rus mağlubiyetinin etkisini üzerimizden çabuk atmış gözükmemizin yanı sıra önemli olan nokta kendi doğrularımızı yaptığımızda kazandığımızı görmemizdi. Rotasyonda yer alan 12 oyuncumuzdan da katkı alarak, ön alanda baskımızı yaparak ve Birsel önderliğinde derli toplu yaptığımız hücumlarda, topu Nevlin'e indirerek oldukça iyi bir 40 dakika oynadık. Son anlarda krize girmemize rağmen Nevlin'in blokları sayesinde maçı kazanmayı başardık.

Sakat oyuncularımızı sayarken, bu isimlerin bazılarının takıma liderlik yapabilecek düzeyde isimler olduğunu biliyoruz. Bu açıdan turnuva genelinde liderlik problemi yaşadık zaman zaman ve maç içinde krizlere şahit olduk. Şaziye İvegin, Yasemin Horasan gibi tecrübeli oyuncular bunu bertaraf etmeye çalışsalar da çok da başarılı olamadıklarını söylemek lazım.

Savunma odaklı ve hücumda takım oyununa dayanan bu sistemimizde yıldız oyunculardan ziyade her maç rakibe ve onun özelliklerine göre farklı oyuncularımızın öne çıkması hedefleniyor. Sırbistan maçında bunun bir örneğini yaşadık, Şaziye'yi dışardan savunmakta zorlandılar maç genelinde ve o da dışardan 6/8 gibi çok yüzdeli şekilde hücum edince kazanmak pek de zor olmadı bizim için. Gruplardaki ilk üç maç sonunda kazanmamız gereken iki maçı kazanarak gruptan çıkmayı başardık. Bu maçlarda turnuvanın en çok asist yapan takımı olmamız dikkatleri çekti şüphesiz, bunu sağlayan asist kraliçemiz Birsel Vardarlı'yı da es geçmememiz lazım bu noktada. Yani hücumda buraya gelmemizi sağlayan tempoyu yapamasak da dengeli ve akıllı hücum ettik üç maçta. Oyunu hızlandırmaya çalıştığımız anlarda ise haddinden fazla top kaybı yapmamız sakat oyuncularımızı bir kez daha anmamızı sağladı ne yazık ki, özellikle Işıl'ı.

İkinci gruplarda ilk maçımızı İtalya ile oynarken, hedef maçlarımızdan biri de bu maç diye yazmıştım maç öncesinde. İtalya maçına gelirken turnuvanın en fazla asist yapan takımı olmamızın yanı sıra bir diğer dikkat çekici istatistiğimiz de rakiplere verdiğimiz ikinci şans sayıları idi. İtalya'yı karşımıza getiren ise %43.1'lik dış şut yüzdeleri ile bu alanda turnuva birincisi olmaları idi. Maç sonunda istatistik kağıdında 17 denemede yalnızca 1 üçlük isabeti bulmuş gözüküyordu İtalya ve bu şekilde maç kazanmaları pek de mümkün gözükmüyordu açıkçası.

Buraya kadar hep kazandığımız maçlardan bahsettim, bu noktadan sonra kaybettiğimiz iki maç ve turnuvaya veda ediş sürecimiz başlıyor. Fransa maçına daha sonra değineceğim, o nedenle atlıyorum onu. Belarus takımı şuta dayalı bir oyun anlayışına sahip ve genlerinden gelen tipik özellikleri ile oldukça uzunlar. Tempolu bir oyunu tercih ediyorlar ve hemen hemen takımın tamamı dış şut özelliğine sahip, böyle bir takımı savunmak da oldukça zor. Gününde olduğunda herkesden maç alabilecek bir takım kimliğindeler, bize karşı da çok yüzdeli oynadılar özellikle ilk yarıda neredeyse şut kaçırmadılar. Buna bir de yorgunluk eklenince, son saniyelerde yenen moral bozucu üçlükler sonrası geri dönmek kolay olmadı ve turnuvaya dokuzuncu olarak veda ettik.

Turnuvaya gelirken bizimle birlikte grupların en iyi derecesini yapan Fransa finalde Rusya'yı yenerek şampiyon oldu. Buraya gelirken Fransa ile ortak paydamız yaptığımız sert savunma ve tempolu hücumdu. Savunma sahasında onların devşirme siyahi oyuncuları sayesinde daha sert olduklarını söylememiz gerekir tabii ama bizim de uygulamaya çalıştığımız ve elemelerde başarılı olduğumuz sistem buydu. Hatta bir adım daha öteye giderek, eğer sakatlıklardan bu kadar çekmeseydik bizi ilk beşe sokucak sistem de buydu diyebilirim. Çünkü günümüzün başarılı olacak sistemi bu, başka yerlerde aranmaya gerek yok. Ceyhun Yıldızoğlu da bunu gören bir teknik adam ve bu kadroyla dahi bunu uygulayabilmiş olması açıkçası beni çok mutlu ediyor ve ileriye daha umutlu bakmamı sağlıyor.

Fransa'yı başarıya götüren bu sistem öncelikle savunmada gösterilen dirençle başlıyor, turnuva boyunca rakiplerine 70'den fazla sayı izni vermediler, 70'i de yalnızca bir kere İsrail'den yediler. Bu sert savunma sonrası hücuma tempolu gelip sayı bulmaya çalışıyorlar, Gruda gibi pota altını etkin kullanan bir oyuncunun varlığı da set hücumlarında onların elini rahatlatan bir alternatif oluyor. Turnuvanın beşine seçilen Gruda ve Dimerc ise 1 ve 5 numaranın başarı için kilit faktör olduğunu bir kez daha ortaya koydu. İyi bir guardınız ve boyalı bölgeye hakim bir uzununuzun yanına savunma anlayışından gelen bir coach eklediğinizde yakaladığınız sertlik ile başarı da geliyor tabii ki.

İlk 5 hedefi ile çıktığımız bu yolda ilk sekize giremememize rağmen ortaya koyulan karakter, gösterilen mücadele azmi beni oldukça mutlu etti. Bizi başarıya götürücek olan sistem bu sistem ve bu kadar önemli eksiğimize rağmen bunu uygulamaya çalışmamız oldukça önemliydi. İleriye umutlu bakabilmemi sağlayan oyuncularımıza ve teknik ekibimize kendi adıma teşekkür ediyorum.

29 Haziran 2009 Pazartesi

Işıl Alben İle 2 Yıl Daha


Gelecek sezon planları kapsamında Sophia Young'ın ardından Işıl Alben'in de sözleşmesini uzattığı duyuruldu bugün resmi site tarafından.

Onun hakkında düşündüklerimi şurada etraflıca yazmıştım. Final serisinde yaşadığı talihsizlik sakatlığın ardından, dinlenmiş ve mental olarak daha gelişmiş bir Işıl bekliyorum. Bu sakatlık sebebiyle Avrupa Şampiyonasını kaçıran Işıl'ı, TBBL ve Eurocup'ın ardından bu yıl Euroleague'de izleyeceğiz parçalı ile. Burada güçlü rakiplere karşı göstereceği performans da önemli olucak onun adına.

Gelecek sezonu konuşurken, resmi olarak açıklanmasa da adı geçen iki oyuncu var. Bunlardan birincisi Belarus forması ile Avrupa Şampiyonası'nda izlediğimiz Leuchanka. Diğeri de Nilay Yiğit. Henüz resmiyet kazanmayan bu isimlere coach olarak da yine resmiyet kazanmamış şekilde, Zafer Kalaycıoğlu konuşuluyor. Geçen sezon yapamadığı, daha doğrusu yapıp da federasyona kabul ettiremediği bu transferi gerçekleştirmiş gibi Ahmet Dedehayır. 1 Temmuz itibari ile karşı yakada olan sözleşmesi sona eriyor Kalaycıoğlu'nun ve aynı gün bizim sitede haberi görürsek şaşıranımız olmayacaktır sanırım. Kötü bir hamle dahası saçma bir hamle bana göre. Uzun uzun yazsam da değişen birşey olmayacak, yapılabilecek en ''boş'' hamleyi yapıyoruz.

25 Haziran 2009 Perşembe

Sophia Young


Gelecek sezon planlamasını yaparken kalmasını istediğimiz oyuncuların başında Sophia geliyordu, resmi siteden gelen açıklama ile resmiyet kazandı durum ve Sophia ile yeni sezon için bir kez daha anlaşıldı. Takımda üçüncü sezonunu yaşayacak olan Sophia'nın geçmiş dönem performansına, sezon değerlendirmesi kapsamında şöyle bir bakalım.

WNBA'de San Antonio Silver Stars forması ile final oynadıktan sonra haklı olarak biraz dinlenmek istedi Sophia ve sezon ortasında katıldı takıma bu sene. Geçen yıl takıma kattığı hava çok değerliydi ve bu sezon onu bir kez daha sarı kırmızı forma altında izlemek oldukça zevkliydi bizler için. WNBA'de final oynayıp, en verimli oyuncular listesinde 7. sırada yer almasına rağmen sahada herşeyini ortaya koyan, sonuna kadar mücadele eden bir oyuncu o. Bu özelliği ile büyük sempatimizi kazanmış durumda aradan geçen iki yılda. Tabii ikinci sezonunda bildiği takımda, bildiği ligde oynaması ve bizim de artık ne yapacağını iyi bildiğimiz Sophia'yı izlememizin de büyük katkısı var bunda.



Sezon içinde burada sıklıkla Okan Çevik'in onu yanlış kullandığından bahsettim. Undersized bir oyuncu olmasına rağmen inatla onu pota altında sırtı dönük bir şekilde oynatmak, onu yormaktan başka bir işe yaramaz. Coach bayan basketboluna uzak olduğu için bunları zamanla öğreneceğini umut ederken, takımdan ayrıldığını öğrendik garip bir şekilde. Basketbol şubesinde yaşanan sıkıntıların bir tezahürü olarak, yeni sezonun planlamaları yapılırken bir anda kendini erkek takımının başında buldu Çevik. Gelen isim kim olursa olsun, bayan basketbolunu ve oyuncularımızı tanımasını bekliyorum öncelikle. İşin ana gerekliliği bu iken, bizim bunu bir ayrıcalık gibi bekliyor olmamız da apayrı bir yazı konusu tabii.

Sophia geçen yıl WNBA'de en verimli oyuncular listesinde 7.sıraya yerleşirken savunmada gösterdiği çaba, aldığı ribauntların yanı sıra artık öldürücü hale gelen orta mesafe şutlarının büyük payı vardı bunda. Onun imzası haline gelmiş durumda bu şutlar. Geçtiğimiz yıl bunu hücum setlerimizden biri haline getirememiz can sıkıcı tabii, elimizde böyle bir silah varken kullanmalıyız bunu kesinlikle. Fenerbahçe ile oynanan final serisinde, koç kararı mıdır yoksa takımın kendi insiyatifimidir bilinmez ama zaman zaman kullandık bunu, her defasında da sayı bulduk. Sophia'yı potaya yüzü dönük şekilde kullanmak her açıdan bizim için çok çok önemli, hücum anlamında ilk benimsenmesi gereken bu olmalı.

Onu bu kadar değerli kılan ise hücum gücünün yanı sıra savunma noktasında gösterdiği çaba ve takıma kattığı hava. Her zaman istikrarı savunan biri olarak, üçüncü sezonunda bunu takıma daha iyi yansıtacağını söylemek yanlış olmaz sanırım. Üstelik bu sezon Ocak ayında değil, sezon başında takıma katılacak. Geçen sezon başında takımda olsaydı eğer, bazı şeyler daha farklı olabilir miydi acaba sorusu da geliyor tabii hemen akıllara.

Takım kimyasının öneminden bahsediyor sıklıkla Sophia hem nette tuttuğu günlük tarzı sitesinde hem de verdiği röportajlarda. Onun da vurguladığı bu takım kimyası, başarı için ilk anahtar kesinlikle. Genç yaşına rağmen tecrübe olarak üst noktalarda Sophia hem San Antonio forması ile yaşadığı play-off finali hem de Galatasaray'da yaşadığı Eurocup zaferi ile. Bunu takıma yansıtmasını ve artık üçüncü yılını geçirdiği takımda takım kimyasının oluşması için daha fazla çaba sarfedeceğini düşünüyorum. Hele ki sezon başında Işıl'ın ve Augustus'un da takımda bulunmama ihtimalini düşündüğümüzde, onun önemi daha da artıyor.

Eurocup demişken, Sophia'nın Taranto maçındaki unutulmaz performansını da bir kez daha hatırlamak lazım. Neredeyse şut kaçırmadan 27 sayı 10 ribaund ile oynadığı final maçında, kupanın kazanılmasını sağlayan isimlerin başında geliyordu Sophia. Şampiyonluğun hikayesi yazılırken, Augustus'un aldığı Kursk maçı, Kress'in havada asılı kalan serbest atışı konuşulurken, diğer taraftan da Sophia'nın katkısı unutulmayacak kesinlikle. Hele ki uzatma periyodunda, Taranto'nun tüm direncini kıran ve maçı getiren üçlüğü..

Onsuz ve onun dahil olmuş olduğu bir Galatasaray'ı izleyen biri olarak Sophia'yı takımda istemeyen yoktur sanırım. Mütevazı oyunu ile, bir takım oyuncusu rolünde çok büyük işler yapıyor Sophia ve gelecek sezon da onu parçalı altında, Euroleague'de izlemek güzel olucak gerçekten.

21 Haziran 2009 Pazar

Şampiyon Fransa




Maç öncesi ağır favorim Rusya idi. Fransa Gruda başta olmak üzere pota altını iyi kullanarak gelmişti buraya kadar fakat Rusya içerde bu uzunlara cevap verebilecek potansiyele sahip olmasının yanı sıra kısalarda da oldukça ağır basıyordu. Fakat bir kez daha gördük ki, bu oyun sahada oynanıyor ve daha çok isteyen taraf kazanıyor.

Bir final maçında beklenenin aksine iki takım da çok çok düşük yüzdelerle başladılar maça. İlk iki dakika 4-0 Rusya üstünlüğü ile geçilirken, Fransa henüz ısınamamıştı bile maça. Bu sürede üç şut kaçırıp bir de 24 saniyede hücum edemeden dönmüşlerdi. Gruda ile ilk sayıları pota altından buldular ve o andan itibaren de yavaş yavaş oyunu kontrol altına almaya başladılar. Benim kafamdaki senaryoda ilk yarı başabaş geçen bir oyun ve ardından Rusya üstünlüğü vardı fakat, Fransa ikinci çeyrekte Rusya'ya yalnız 9 sayı izni verirken tam 18 sayı ürettiler bu çeyrekte ve devreye 19-30 önde girdiler. Özellikle devre sonuna doğru üç dakika boyunca iyi savunma yapıp, Gruda ve Ndongue ikilisi ile yakaladıkları 9-0'lık seri onları çift haneli farka götürdü.

Rusya'nın toparlanmasını beklerken soyunma odasından hızlı dönen taraf Fransa oldu yine ve çeyreğin bitmesine üç dakika kala Krawczyk'in üçlüğü ile 26-45 yaptılar skoru ve maçtaki en büyük fark oluştu 19 sayı ile. Özellikle top kayıpları bu farkı sağlayan ana faktör oldu diyebiliriz.

Son çeyrekte Rusya bildiğimiz Rusya gibi oynamaya başladı ve Fransa'nın da desteği ile farkı yavaş yavaş erittiler. Bitime 1.40 kala fark 4 sayıya kadar indi 51-55 ile, Fransa ne yapacağını bilmez halde kötü hücum ederken Rusya kaptığı topları üçlük olarak kullanmayı tercih etti ve bu atışlar onları kupadan uzaklaştırdı. Serbest atışlardaki başarısızlığı ile Rusya'yı kupaya ortak etmeye çalışsa da kazanan taraf 53-57'lik skor ile Fransa oldu.

Rus takımında yarı finalin yıldızı Hammon üç sayı çizgisinin gerisinden karavana attı bugün, 0/8. Bunun yanı sıra maçı da asist yapamadan tamamladı Rus oyun kurucu, bugünkü mağlubiyetin temel sebeplerinden biri bu kesinlikle. Fakat bunu yazarken Fransa'ya da haksızlık etmiş gibi oluyoruz açıkçası, onlar da turnuvanın başından beri çok iyi oynamasalar da çok iyi mücadele ettiler ve bugün de rakiplerinin gücüne aldırmadan kendi oyunlarını oynadılar. Finale çıktık bize yeter'den uzak bir görüntüde akıllı oynadılar, maç sonunda biraz tecrübe sorunu yaşasalar da orayı da kazasız atlatarak şampiyon olmayı başardılar. Alkışı da hakettiler sonuna kadar.

20 Haziran 2009 Cumartesi

Augustus Sezonu Kapattı


Avrupa'da kupanın kazanılmasında en büyük pay sahibi şüphesiz Seimone Augustus idi, başımız her sıkıştığında topu verip sayı yap bize dedik, Kursk maçında imkansız kelimesini paramparça etti gözlerimizin önünde. Euroleague'de oynayacak olan takımımızın kadrosunu düşünürken ilk sıraya hep onun adını yazıp, yanına dört kişi yerleştirmeye çalıştık.

Biz gelecek sezonu düşünürken O ise bu yorucu sezonun ardından, ara vermeden WNBA'in yolunu tuttu. 21 sayı 4 ribaund ortalamaları ile başladığı sezonda, Phoenix maçının ikinci çeyreğinde ön çapraz bağlarını kopardı ne yazık ki. Burada olduğu gibi orada da takımının lideri olan Augustus'un sakatlığı epey can sıktı tabii Minnesota'da. Orta sıra takımı olan Minnesota hiçbir dönem şampiyonluk iddiası taşımaz iken Augustus'un geçen seneki performansının ardından bu sezonun başlangıcında MVP seviyesindeki bu oyunu ile ümitlenmişlerdi ki, bu talihsiz sakatlık yaşandı. Sezonu kesin olarak kapattı Seimone. Tahmini olarak, 5-6 ay parkelerden uzak kalacağı söyleniyor.

Augustus, beraber geçirdiğimiz bir sezonun ardından artık hepimizin çok iyi bildiği gibi çok güçlü bir oyuncu. Onun bu güçlü fizik yapısı bu sakatlığı atlatmada ona avantaj sağlayacaktır. Bu senenin planları yapılırken Augustus'lu planlar yapıldığını söylemişti teknik ekibimiz(?), bu sakatlık sonrası umarım değişmez bu planlar. Çünkü bu sakatlığı atlatıp, WNBA sezonunu da pas geçmiş bir Augustus'u Euroleague'de izlemek hepimiz için keyifli olacaktır.

Sezon başında koyulan hedeflerin en büyüğünü gerçekleştirdik belki ama daha alınması gereken kupalar var. Ankara'da sezonun ilk kupasını kazanırken, takıma henüz katılmana karşın o sevincin, o samimiyetinin büyük anlamları vardı bizim için. Biz buradayız ve seni bekliyoruz.

Avrupa Basketbol Şampiyonası

Avrupa Basketbol Şampiyonası'na ikinci gruplarda beşinci olarak veda ettikten sonra, yaşadığımız buruklukla turnuvayı takip etmeye devam ediyoruz.



Çeyrek finalin ilk maçında bizi eleyerek çeyrek finale çıkan Beyaz Rusya Slovakya ile karşılaştı. Hem Marina Kress'i hem de yeni transferimiz olduğu söylenen Leuchenka'yı bir kez daha, daha üst seviyedeki bir karşılaşmada izleme fırsatı bulduk böylece. Bizim maçta olduğu gibi dışarıdan yine çok yüzdeli başladı Belarus ve ilk yarıyı sürekli önde götürdü çift haneli farklarla. İkinci yarıda Zirkova eşliğinde iyi bir geri dönüş yaptı Slovakya, maçı uzatmaya taşıdılar fakat kazanan özellıkle uzatmada Troina'nın katkılarıyla Belarus oldu. Leuchanka 32 dakika sahada kalırken 3/9 ile 8 sayı üretti, 3'ü hücum olmak üzere 12 ribaundunun yanına 5 de asist ekleyerek oldukça iyi bir maç çıkardı. Kress ise 10 dakikada şut kaçırmadan 4 sayı 2 ribaund ile oynayıp, kenardan beklenen katkıyı sağlayan isimlerden biri oldu. Leuchanka'nın 5 asistine karşılık, Slovakya'nın takım halinde 4 asist yapmış olması zaten kazanan tarafı da belli ediyor skora bakmaksızın. Zirkova'nın 23 sayı 6 ribaundluk performansı yetmedi diye bağlayalım bu paragrafı ama 3/12 ile üçlük atınca, 23 sayının da kıymeti kalmıyor pek.



İkinci çeyrek final karşılaşması İtalya - İspanya arasında oynandı. İtalya'yı izlemiştik Milli takımımıza karşı. İspanya'ya rakip olmaları pek mümkün gözükmüyordu, ilk yarıda biraz direnç gösterseler de 9/34 iki sayılık yüzdeleri ile İspanya'ya karşı galibiyet almaları imkansızdı. İkinci yarıda kopardı İspanya maçı ve tam on oyuncusundan skor katkısı alarak kazandı karşılaşmayı.

Mehmet Keseratar'ın yönettiği Fransa - Yunanistan karşılaşmasında ise kazanan Fransa oldu. İlk çeyrek skoru 10-7, böylesine düşük skorlu bir maçta öne çıkan isim Fransa adına turnuva başından beri olduğu gibi Gruda oldu. 16 sayı 10 ribaundluk performansı ile ,ki 8/16 ile top kullandı pota altında, Fransa'yı yarı finalist yaptı Gruda.



Çeyrek finalin son karşılaşmasında ise Rusya ile Letonya karşılaştı. Rusya'nın durumu malum, Letonya iyi takım olma hüviyetinin yanına bir de ev sahibi avantajını ekleyince acaba dedik ama Rusya uzatmada kazanan taraf oldu yine. Salonu ilk kez böylesine dolu gördük bu karşılaşmada turnuva başından beri, Hammon'ın 1/6 ile üçlük kullandığı bir günde Rus takımı pek de iyi değilken ev sahibi avantajını kullanıp kazanabilirdi Letonya fakat ribaundlarda ezildiler Rus uzunlara karşı ve bu da onların kaderini çizdi bir anlamda. Stepanova 5/20 gibi tarif edilemez bir iki sayılık yüzdesi ile 16 sayı üretti, onu da atlamayalım.

Yarı final karşılaşmalarında ise Beyaz Rusya - Fransa, Rusya - İspanya eşleşmelerini izledik.


Belarus'un şuta dayalı oyun yapısına karşı Fransa'nın başta Gruda olmak üzere atletik uzunlarına dayalı hücum planı karşı karşıya geldi. Şutör takımlar can sıkıcıdır her zaman, gününde olduklarında yenemeyecekleri takım yoktur. Fakat bugün onlardan biri değildi, dışardan 4/20 ile hücum eden Belarus, Fransa bundan bir fazla isabeti yalnızca 11 denemede sağlayınca bu kozunu kaybetmiş oldu. Bunun haricinde onları galibiyete taşıyabilecek daha etkili bir kozları yok. Gruda pota altından 4/13 ile verimli hücum edemezken yine de kazanmayı başardı Fransa. Leuchenka 14 sayı- 9 ribaund ile tamamladı maçı diyerek, onun hakkındaki infolara devam edelim ufak ufak.


Mehmet Keseratar'ın da içerisinde yer aldığı hakem triosunun yönettiği diğer yarı finalde karşılaşmasında ise Rusya yine rahat bir galibiyet alarak finale çıkmayı başardı. İspanya ilk yarıda hep arkadan ufak ufak takip eden tarafdı fakat Rusya'nın maçı kazanıcaz havası hiç bozulmadı ilk yarıda. Son çeyreğe ise 10-0 başlayıp İspanya'nın direncini tamamen kırdılar. 31 dakikada 6/9 ikilik, 4/5 üçlük isabeti ile 28 sayı üretip bunların yanına 3 ribaund 2 asist ekleyen Hammon da gözlerimizin pasını sildi bu karşılaşmada. Fransa'ya da inceden mesajı gönderdi aslında.

Final yarın 20.15'de, onun öncesinde de üçüncülük maçı var. Cumartesi akşamını evde geçirmek isteyenler için güzel iki karşılaşma olucak diye düşünüyorum.

17 Haziran 2009 Çarşamba

Avrupa Basketbol Şampiyonası'nın Ardından | | Teşekkürler


Fransa maçı öncesinde kalmıştık, oradan devam edelim.

Hedef maçımız mı değil mi diye düşünürken Fransızlar'ın bizim zayıf bölgemiz pota altında büyük üstünlükleri olduğunu söylemiştik maçtan önce, orayı çok verimli kullandılar. Fransız takımının en skorer oyuncusu olan Gruda tek başına 10/15 ile hücum etti boyalı bölgeden ve ürettiği 20 sayı ile takımının skor yükünü sırtlandı tek başına. Biz ise iki sayılık atışlarda takım halinde 11/35 gibi bir yüzde tutturduk ki, şu iki istatistik sonrası dahi maçı kazanmamız mümkün gözükmüyor. Bunun yanı sıra rakibe 13 hücum ribaundu verip, 19 top kaybı yapınca mağlubiyet kaçınılmaz oluyor tabii. Herşeye rağmen turnuva genelinde gösterdiğimiz savunma direnci ile maçın son çeyreğinde 44-41 ile Fransa'ya çok yaklaştık ama bu dakikadan sonra gelen 11-2'lik Fransa serisi ile kaybettik maçı.

Son maçta rakibimiz Belarus idi. Fakat bizim maçtan önce oynanan Litvanya- İtalya maçını İtalya'nın kazanması ile hesaplar biraz karıştı. Kazanmamız halinde üçüncü olarak, 6 sayıya kadar olan mağlubiyette ise dördüncü olarak çeyrek finallere kalacaktık.

Belarus takımı herşeyden önce şutör bir takım ve hafife alınacak bir takım değiller kesinlikle. Gününde olduğunda can yakacak çok oyuncuları var ki maçın hemen başında gördük bunu. İlk çeyreğe 4/5 üç sayılık isabeti ile başladılar. İtalya maçında rakibe sadece iki üçlük şansı veren(biri maçı bitiren son saniye üçlüğü) takımımızın dış savunmasını paramparça ettiler maçın henüz başında. Ceyhun Hoca'nın molası ile toparlandık fakat Belarus'un yüzdesi hiç düşmedi ilk yarıda. 6/10 üçlük, 13/18 ikilik yüzdesi ile tamamladılar devreyi. Bu yüzdelere karşı devreyi önde kapatmamız mümkün değildi zaten, 37-45 yenik girdi devreye.

Turnuvanın genelinde yaptığımız savunmanın aksine Belarus maçında gereken sertliği gösteremedik, tabii bunda savunmanın dozajını düşürecek olan iyi savunmaya karşı son anda bulunan üçlüklerin de payı var ama herşeye rağmen daha sert bir savunma yapabilirdik. Özellikle baskılı ön alan savunmasını çok savruk yaptık, bu baskıyı her geçtiklerinde pota altında çok rahat sayı buldular. Turnuvada 70'li sayıları göremeyen Belarus hem üç sayı çizgisinin gerisinden bulduğu sayılarla hem de bu kolay basketlerle 86'a ulaştı.

Uzun sorunumuz her maçta olduğu gibi yine başımızı ağrıttı, 42-28'lik Belarus üstünlüğü var ribaunlarda. Nevlin'in faul problemine girmesi ile bir ara neredeyse beş kısa ile oynadık, sahanın en uzunu Bahar Çağlar'dı takımda. Bu noktada verdiğimiz ribaundlarla yediğimiz ikinci şans sayıları da ayrıca etkiledi savunma direncimizi ve ne yazık ki aldığımız 16 sayılık mağlubiyet ile turnuvaya veda ettik.

Çok vaktimiz var ayrıca değerlendiririz turnuvayı fakat bu kadar eksikle gösterilen mücadele ve son anda çeyrek finale kalamayışımız üzücü. Ceyhun Yıldızoğlu kadroda yer alan herkesden bir şekilde faydalanmayı başaran bir coach olduğunu bir kez daha gösterdi bizlere, onun haricinde kimse şu kadroya kolay kolay bu oyunu oynatamazdı diye düşünüyorum. Ve hepsine teşekkür ediyorum kendi adıma.

14 Haziran 2009 Pazar

Fransa Maçı Öncesi


Avrupa Basketbol Şampiyonası'nda bugünkü rakibimiz Fransa. İlk dört maçımızın aksine günün son maçını oynayacağımız için diğer maçlardan gelicek sonuçlarla beraber gruptaki durumumuzun da belirlenmesi muhtemel. Fakat turnuvanın ilerisinde daha kolay rakipleri seçebilmek adına bugün Fransa karşısında alınacak bir galibiyet bizi grup ikinciliğine götürür ki bu kadromuz ile bu büyük bir başarı olacaktır.

İtalya, Beyaz Rusya ve İsrail grubundan gelen Fransa oynadığı üç karşılaşmayı da kazanarak grup lideri olarak bir üst tura geldi. İtalya'yı rahat geçtiler fakat Beyaz Rusya karşısında epey zorlandılar, uzatmaya giden maçı son topta kazanmayı başardılar. Aynı şekilde İsrail karşısında da beklenilenden zor bir galibiyet aldılar 73-70 ile. İkinci grupta ise ilk maçını Litvanya ile oynadı Fransa, Litvanya takımını bizim maçta izlemiştik. O Litvanya'ya karşı bütün maçı geriden takip etmelerine karşın, son beş dakikadaki performansları ile 57-55'lik bir galibiyet aldılar. Her ne kadar üç maçta çok zorlansalar da henüz mağlubiyetleri yok ve 4/4 yapmış durumdalar şu anda. Onun morali ile geliyorlar karşımıza.

Fransız'lar kadrolarında yer alan tüm oyunculardan yararlanıyorlar, rotasyonlarını oldukça verimli kullanıyorlar. Özellikle pota altını iyi kullanıyorlar hücumda, bizim de bu noktada sıkıntılarımız olduğunu biliyoruz. Hem boyalı bölge savunmasında hem de ribaund konusunda turnuvanın başından beri sorunlar yaşıyoruz, Fransa'nın turnuvanın en çok ribaund alan takımı olduğunu da düşünürsek bugün rakibe ikinci hücum şanslarını vermememiz gerekiyor. İtalya maçından sonra da yazdığım gibi Nevlin, Yasemin gibi uzunların yanı sıra kısalarımızın da normalden daha dikkatli davranması gerekiyor çünkü uzunlar zaten orada büyük savaş veriyor fiziksel olarak. Ekaterinburg takımından tanıdığımız Sandrine Gruda Fransa'nın hem skor hem de ribaund istatistiklerinde öne çıkan ismi. Bugün iki pota altında da başımıza iş açıcak isimdir kendisi, durdurmaktan ziyade yavaşlatmak ana planımız olucaktır. Dış atıcıları da etkili Fransa'nın ama hücumun büyük kısmını pota altından yapıyorlar ki bu da bizim istemeyeceğimiz bir durum bu turnuva özelinde.

Son İtalya maçında guarda baskılı zone savunmasını çözmekte zorlandığımızı görmüştük, Fransız'lar oyunun gidişatına göre bunu deneyebilirler eğer o maçı izledilerse. Savunma sahasında gösterilen mücadele olucaktır şüphesiz ama bizim için mühim olan ilk çeyrekte oyuna tutunabilmek, bunu da hücumda topu dolaştırarak yapmamız gerekiyor. Pota altından gereken desteği almamız açıkçası zor gözüküyor bugün için, çünkü orayı hem hücumda hem savunmada çok iyi kullanıyorlar. Yapmamız gereken topu dolaştırıp, boş adamı bulmak. Gerektiği anlarda da Nevlin'in post-up'ını kullanmak. Onlar özellikle avantajlı oldukları bölgeyi kullanmak isteyeceklerdir pota altına top indirerek, gömülmemiz durumunda da dışardan sayı bulabilecek potansiyele sahipler. Turnuvanın başından beri savunmada belirli bir düzeyi yakalamış durumdayız, özellikle yardım savunmamız iyi oluyor. Bugün yine zaman zaman ön alanda baskılı bir savunma ile top kaybına sürükleyebiliriz onları beklenmedik anlarda.Fransız forvet Emmanuelle Hermouet, Türkiye'ye karşı oynamak hiç de kolay değil, çok uzun değiller ama hepsi güçlü oyuncular, çok sert maç olucak bugün diyerek savunmamıza dikkat çekmiş maç öncesinde.

Hedef maçları kazandığımızdan bahsediyoruz hep, peki Fransa bu hedef maçlardan biri midir? Rusya'yı bir kenara bırakırsak eğer bizim yükselen bir form grafiğimiz ve oturan savunma düzenimiz var. Buna karşın zorlansa da 4/4 yaparak buraya gelen ve bugün en zayıf karnımız olan pota altında mutlak üstünlüğe sahip bir Fransa var. İbre maç öncesinde Fransa'yı gösteriyor fakat göstereceğimiz savunma direncinin yanı sıra Ceyhun Yıldızoğlu'nun bir kaç sürprizi ile maçı almamız da gayet mümkün. Turnuvada daha rahat ilerlememizi sağlar bugün alınacak bir galibiyet bizi grupta ilk ikiye sokarak.

Maç saat 20.15'de Ntvspor'dan canlı yayınlanacak, saat 20.00'da da Efes Pilsen maçı var, dönüşümlü bir şekil yapıcaz artık.

12 Haziran 2009 Cuma

Türkiye 64 - İtalya 59


İkinci gruplarda ilk maçımızı kazanarak güzel bir başlangıç yaptık. İtalya'yı 64-59 mağlup ettik ve böylece turnuvadaki üçüncü galibiyetimizi aldık, ilk günkü Rusya mağlubiyetini bir yana bırakırsak, diğer üç hedef maçımızı da kazanmayı başarmamız oldukça değerli bizim adımıza.

Maça iyi savunma yaparak başladı fakat sertlik dozajını ayarlamada sıkıntı yaşadık ve haddinden fazla faul yaptık. Böyle olunca rakibe de kolay sayı şansı verdik ve iyi oyunumuza rağmen farkı bir türlü açamadık. Hücumda topu sürekli olarak Nevin Nevlin'e indirdik ilk çeyrekte, o da bunları çok verimli kullandı, ilk çeyrekte ürettiğimiz 20 sayının 10'u Nevin Nevlin'e ait. Bu çeyrekte yediğimiz 16 sayının 7'si serbest atış çizgisinden yediğimiz sayılar, iyi savunmamıza ve etkili hücumumuza karşın İtalya'nın oyunda tutunmasının tek sebebi de bu serbest atışlardı zaten.

İkinci çeyrekte yalnızca 8 sayı yedik fakat çeyreğin ilk dört dakikasında skor üretemeyince yine başabaş bir mücadele oldu. Fakat hem ön alan savunmamız, hem de yardım savunmamız oldukça iyiydi bu dönemde ki ilk çeyrekte yaptığımız fazlaca faullere rağmen bunu sürdürmemiz de önemliydi. İki takım da bu çeyrekte savunmaları oturtmak için epey uğraştı, İtalya önce bire bir savunma denedi ardından uzun süreli bir zone denediler. Fakat Nevlin'in oyuna dönmesi ile yeniden topu içeriye geçirmeye başladık, Bahar'ın oyuna girmesi ile aldığı bir hücum ribaundu sonrası uzun mesafeli şutunda bulduğu basketle hücumda biraz olsun kıpırdadık ve devreye 33-24 önde girdik. Unutmadan devrenin son hücumunda Nilay Yiğit'in fake sağ turnikesi de kesinlikle ilk yirmi dakikanın en güzel hareketiydi.

Savunmada gösterilen direnç, yapılan ikili sıkıştırmalar, ön alan baskısı ikinci yarıya umutlu bakmamızı sağlıyordu ki turnuvanın başından beri hücumda topu iyi dolaştırıp, iyi paylaştığımız gerçeği de ortada iken ikinci yarı hücumumuzun daha verimli olacağı aşikardı. Topu iyi dolaştırıp, boş adamı iyi bulduğumuz üç hücumda Birsel, Tuğba, Gülşah imzalı 9 sayı ürettik. Burada yine Bahar'ın ve Sariye'nin hücumdaki katkıları ile bitime 3.30 kala 50-33'ü gördük, bu da 17-9'luk bir seri demek bizim adımıza. Fakat bu dakikadan sonra Sariye'nin serbest atışından yalnızca bir sayı bulabilirken potamızda 6 sayı gorduk ve son çeyreğe 51-39 önde girdik.

İvmeyi kaybetmeye başlamıştık üçüncü çeyreğin sonunda fakat çeyrek arası da kurtaramadı bizi ve İtalya final çeyreğine 8-0'lık bir seri ile başladı. Hücumda Birsel'i teke tek alıp diğer oyuncuların yaptığı zone savunması oldukça zorladı bizi, süre dolarken Tuğba'nın dağlara taşlara attığı iki üçlükle ilk tepkimizi verdik bu savunmaya. Takımın bu savunmayı çözmesi biraz zaman aldı açıkçası, bugünkü galibiyetten çıkarılması gereken ilk ders bu. İlk basketimizi dört buçuk dakika sonra Tuğba'nın asistinde Yasemin Horasan'ın basketi ile bulduk. Takımın bocaladığı anlarda Yasemin'in tecrübesi ile takımı toparlamaya çalışması da günün hoş detaylarındandı. Guarda baskılı bire bir alıp, yapılan zone savunmasında kitlendik ve fark dörde kadar indi, 17'den. Günün yıldızı Birsel Vardarlı'nın bitime 3 dakika kala bulduğu üçlükle farkı dokuza çektik ve biraz olsun rahatladık. Bu basket İtalyan molasını da beraberinde getirdi tabii, bu moladan sonra biz kaçtık, İtalya kovaladı. 64-59 ile ikinci gruplardaki ilk, totalde ise üçüncü galibiyetimizi almış olduk.

18 sayı 2 asist 9 ribaund ile oynayan Birsel takımın en skoreri olmasına karşın, asist sayısının yalnızca ikide kalması hücumdaki akışkanlığımızın kaybolmamızın temel nedeni idi. 18 sayı üretmesi tabii ki çok güzel ama turnuvanın en çok asist yapan takımının, asist lideri 2 asistte kalıyorsa hücumda bir sorun yaşandığı apaçık ortada. Takım halinde total asist sayımız 10 zaten.

7 sayı 6 ribaund 1 asist ile oynayan ve sahada 19 dakika kalan Bahar Çağlar yine iyi bir maç çıkardı bugün. Benchden gelerek önemli katkılar vermeye devam ediyor Bahar. 10'u ilk çeyrekte olmak üzere 4/9 ile 14 sayı üreten Nevin Nevlin de maça iyi başlamamızı sağlayan isim olarak öne çıktı.

Bugünkü galibiyetten çıkarılması gereken ilk dersin guardın bire bir alınıp, takımın geri kalanının yaptığı zone'a karşı hücum edebilmekti. İtalyanlar'ın bunu denemesinin sebeplerinden biri de Birsel'in çok iyi bir maç çıkarması idi tabii ki. Üzerinde konuşulması gereken diğer konu ise ribaundlarda yaşadığımız sıkıntı. Turnuvanın başından beri en büyük sıkıntımız bu aslında, bugün yine 43-39 gerideyiz ribaundlarda, İtalyanlar'ın aldığı tam 13 hücum ribaundu var. İçerde Nevin Nevlin'in, Yasemin'in uzunlarla boğuşması sırasında özellikle kısaların ribaund konusunda biraz daha dikkatli davranmaları gerekiyor.

Hep bizim takımdan bahsettik son olarak bir de İtalya cephesinden bakalım maça. Buraya gelene kadar % 43.1 ile üçlük kullanan İtalyanlar maçın skorunu belirleyen son üçlüğü saymazsak eğer 1/17 gibi felaket bir yüzdeyle hücum ettiler. İyi savunmamızın da etkisi var bu yüzdede fakat çok boş şutları da kaçırdı İtalyanlar, onlar adına maçın kaybedilmesinin ana sebebi bu yüzde. Maç öncesinde17.3 sayı sayı ortalaması ile oynayan Raffaella Masciadri'i durdurabilirsek maçı da kazanırız demiştim, 4/10 ile atarak 9 sayı üretti. Bu da bize yetti zaten.

Bugün kadroyu biraz daha geniş kullandı Ceyhun Yıldızoğlu,bir dakika sahada kalan Yasemen'i de dahil edersek kadrodaki herkes süre aldı. 15 dakika oynayıp, şut kullanmayan Naile hariç herkesden de skor katkısı almayı başardık. Fransa karşısına Rusya maçına nazaran daha moralli ve daha iyi oynarak çıkacağız Pazar günü. Üst tur için Beyaz Rusya galibiyeti de yeterli olacaktır ama Fransa maçına daha fazla önem veriyorum ben, takımın da bu şekilde düşündüğünü tahmin ediyorum.

Türkiye - İtalya | | Maç Öncesi


Sakatlıklar devam ediyor Milli takımda, dünkü antremanda Melek Bilge sakatlanmış, oynayamayacakmış önümüzdeki üç karşılaşmada.

İtalya, Fransa- İsrail - Beyaz Rusya grubundan geldi. Fransa'ya kaybettiler ki grup lideri Fransa, 3/3 yaparak geldiler buraya. İtalya daha sonra İsrail ve Beyaz Rusya'yı yenerek 2. olarak tamamladı grubu.

Raffaella Masciadri 17.3 sayı ortalaması ile takımın en skorer oyuncusu. Geçen sezon Eurocup yarı finalinde elendiğimiz Beretta Familia takımında da öne çıkan bir oyuncuydu, bu turnuvada da takımının en skoreri ve %57.1 gibi çok çok iyi bir yüzdeye sahip üç sayı çizgisinin gerisinden. İtalyan forvete yapacağımız savunma bugün maçın kaderini de belirleyecek bir ölçüde çünkü İtalya'nın hücum gücünün büyük bir kısmı onun omuzlarında.

Geçen sene Avrupa şampiyonası elemelerinde iki kez karşılaşmıştık İtalya ile ve iki maçı da kazanmıştık. Özellikle Türkiye'deki maçı çok rahat kazanmıştık. Tabii kadromuz aynı değil, önemli oyuncularımız eksik bugün. Işıl Alben, Nevriye Yılmaz, Esmeral Tunçluer, Esra Şencebe gibi çok önemli isimlerden mahrum geldik şampiyonaya. Bunun da sıkıntılarını yaşıyoruz tabii, ilk üç maçta ortalama 19 top kaybı ile oynadık. Nevriye Yılmaz'ın yokluğunda iç- dış dengesini kurmakta zorlanıyoruz ve bu da hücumlarımızda bize top kaybı olarak dönüyor. Nevin'e top indirmeye çalışıyoruz fakat bunu da Nevriye'ye yapabildiğimiz düzeyde yapamadığımız için oyunumuzu biraz daha dışarıya yığmış durumdayız. Son Sırbistan maçında Şaziye'nin çok çok iyi üçlük yüzdesi bize maçı getiren ana faktör olmuştu.

Savunma sahasında ise bütün bu eksiklere rağmen Ceyhun Yıldızoğlu'nun ön alan savunmasını izliyoruz baskılı şekilde ve buradan çok ekmek yedik son iki maçta. Uzun eksiğimizi ribaund noktasında epeyce hissetsek de yardım savunmaları ile uzunları bertaraf etmeye çalışıyoruz. Bugün içeriden oynamaya başlarsak hemen oyunun başında bu dışarıda da elimizi kuvvetlendirecektir. Nevin olsun Yasemin Horasan olsun bunları yapabilicek kapasitede isimler. Ki hepsinden önemlisi eksiklerimize rağmen ortaya iyi bir mücadele koyup, savunma sahasında gösterdiğimiz performansın yanı sıra hücumda da topu oldukça iyi paylaşıyoruz. Grup maçları sonunda turnuvanın en çok asist yapan takımı olmamız da bunun en iyi göstergesi.

2 .gruplara galibiyetle başlamak dileği ile 15.15'i beklemeye başlıyoruz, maç yine Ntvspor'da..

11 Haziran 2009 Perşembe

Türkiye 65 - Sırbistan 55 || Riga'ya Yolculuk Var


Gruptaki son maçımızda Sırbistan'ı 65-55 ile rahat geçerek bir üst tura çıkmayı başardık. Bu grupta yapabileceğimizin en iyisi buydu, Rusya'yı ayrı bir kategoriye koyarsak eğer 3 maçta alınan 2 galibiyet oldukça iyi bir sonuç.

Sırbistan maçına oldukça iyi başlayıp, ilk çeyrekte farkı 14'e kadar çıkarmamıza rağmen ikinci çeyrekte bocaladık ve rakip oradan gelip öne geçmeyi başardı. İkinci yarı ise özellikle Şaziye'nin yüzdeli hücumu ile maçı koparmayı başardık, bu Şaziye'nin Galatasaray'da yarım sezon izlediğimiz Şaziye olduğunu iddia eden yoktur sanırım. Şut yüzdesi üzerinden konuşmuyorum kesinlikle, şutlar girer girmez orası ayrı ama, savunma yapıyor, topa atlıyor, maçı kazanmak istiyor ki her ne kadar kendisinden haz etmesem de bunları yapmak istediğinde bu ülker topraklarında maç kazandırabilecek kapasitesi olan oyuncuların başında geliyor Şaziye. 21 sayı 1 ribaund 3 asist ile tamamladı maçı Şaziye 6/8 üçlük yüzdesi ile.

İlk iki maçta dikkat çekici performanslar görmüştük Bahar'dan hem istatistik kağıdına yansıyan hem de yansımayan performanslardı bunlar. Sırbistan karşısında şut kaçırmadan 15 dakikada 10 sayı 4 ribaund 2 asist gibi oldukça iyi bir maç çıkardı, hepsinden önemlisi sahada gösterdiği duruş, kendine olan güveni bütün sezonu kenarda geçirmiş bir oyuncudan beklenmeyecek düzeyde. Belli ki Bahar sezon boyunca oldukça iyi çalışmış her ne kadar kendisine pek şans verilmese de. Şu an bilmiyoruz yeni koçumuz kim, en azından adı geçen ismin olmamasını umut ediyorum ama kim gelirse gelsin Bahar Çağlar'dan nasıl yararlanacağımızı da düşünerek gelsin mümkünse.

Kadrodaki eksiklere rağmen, özellikle boyalı bölgede yaşadığımız sıkıntılara karşın ilk grupta kazanmamız gereken iki maçı kazanarak hedeflerimizin ilk kısmını gerçekleştirdik ve bir üst tura çıktık. Şimdi rakiplerimiz İtalya, Fransa, Beyaz Rusya ve İsrail.

İlk üç maçın sonunda turnuvanın en çok asist yapan takımıyız,haliyle asist kraliçesi de bizden. Birsel Vardarlı maç başına 6 asist ile şu anda birinci sırada. Sayı krallığında ise Egle Stakneviciene 24.5 sayı ortalaması ile birinci sırada, tabii bunda bizim de büyük emeğimiz var. Takımızın en skoreri ise, özellikle son maçın ardından 12.7 sayı ortalaması ile Şaziye Karslı.

Gruptaki ilk maçımız yarın İtalya ile, maçlar Ntvspor'dan yayınlanmaya devam ediyor. Eğer vakit bulabilirsem rakiplerimiz hakkında, tanıtıcı kısa kısa birşeyler daha yazmak istiyorum, maç saatine kadar.

8 Haziran 2009 Pazartesi

Nevlin Dur Dedi


Bugün turnuvanın ikinci gününde, Sırbistan karşısından galibiyet ile ayrılan Litvanya ile oynadık.. Zorlansak da Nevlin'in büyük gayreti ile maçı kazanmayı başardık.

Dün Rusya karşısına amaçsız ve umutsuz çıkan takımımızın bugün bu ayağa kalkışı yapabilmesi alkışı hak ediyor. Başta Nevlin olmak üzere bütün oyuncularımızı tebrik edip maç analizine geçelim.

Tuğba'nın 3'lüğü ile iyi başladığımız ilk çeyreğin 4. dakikasında Yasemin'in sayıları ile 14-2'yi gördük tabelada, baskılı savunmamız ve kazanma zorunluluğumuz ile çeyrek sonuna kadar farkı korumayı başardık ve ilk çeyreği 25-13 önde kapattık. Bu çeyrekte ön alanda yaptığımız baskılı savunma ile Litvanya'yı top kayıplarına sürüklememiz bu skorun ortaya çıkmasını sağladı.

İkinci çeyrekte de ilk sayılarımızı yine Tuğba'nın 3'lüğü ile bulduk. Fakat ilk çeyrekteki gibi devamı gelmedi ne yazık ki, Tuğba'nın bu sayısı hariç 5 dakika boyunca başka sayı yazdıramadık hanemize. 16-3'lük bir seri yedik ve 28-29 geriye düştük. Bu dönemde bir çok sefer potayı göremeden, top kayıpları ile geri döndük. Seriye son veren Bahar'ın basketi oldu, sonrasında çeyrek sonuna kadar bütün sayılarımızı faul atışlarıyla bulduk. Çeyrek sonunda da rakibin Stakneviciene ile bulduğu 5 sayılık seriye yanıt veremeyince ilk yarıyı 36-40 geride kapattık.

İkinci çeyrekte yakalandığımız tipik Türk hastalığından sonra ben ikinci yarıyı korkarak bekliyordum. Yüksek farktan sonra geriye düşünce ayağa kalkmamız zorlaşıyordu ama ikinci yarıya istekli başladık özellikle savunmada. Şaziye de pek görmediğimiz bir şekilde savunmaya can siperhane yardımcı olunca Tuğba ve Birsel ile birlikte rakibi bir çok kez hataya zorladık. Hücumda da Birsel liderliğinde daha etkili bir periyot geçirdik, çeyreğin hemen başında 7'ye çıkan farkı bir sayıya indirip 50-51 ile tamamladık.

Final çeyreği karşılıklı iki 3'lük ile başladı. Litvanya tarafında Stakneviciene, bizde ise Nevlin, yani maçın iki yıldızı peş peşe attılar üçlükleri. Bu maç sonunda Nevlin'in kazanacağı düellonun ilk rauntlarından biriydi. Birsel - Nevlin yapımı bir çok sayı bulduk son dönemde, Stakneviciene hariç rakibimizi durdurmayı da başarınca, maçın bitimine 1.30 dakika kala Şaziye'nin üçlüğü ile -Şaziye kritik anlarda attığı 2 üçlükle gözlerimizi yaşarttı bu maç- 65-64 öne geçtik . Son bir dakikaya girilirkende Nevlin'in 2 serbest atışı ile farkı 3'e çektik. Sauliute attığı sayıyla farkı bire indirse de cevap yine Nevlin'den geldi. Nevlin asıl şovu savunmada yaptı bunun sonrasında, maç boyunca hiç durduramadığımız Stakneviciene'yi 20 saniye içinde iki kere bloklayarak maçı kazanmamızda büyük rol oynadı. Zorlansak da maç sonunda 69-66 ile 2. günde ilk galibiyetimizi aldık.

Nevlin 18 sayı, 10 ribaund ile double-double yaparken takımımız adına maçın en skorer ismi oldu. Birsel de 11 sayı, 9 asist ile double-double'nin kıyısından döndü. Şaziye 12, Tuğba 10, Yasemin ve Bahar 8'er sayı ile katkı yaptılar takımımıza. Rakipte ise pota altı oyuncuları çok başarılı performanslar gösterdi. Forvet Stakneviciene 30 sayı, 10 ribaund, pivot Ciudariene de 16 sayı, 8 ribaund ile tamamladı maçı. Sanırım Stakneviciene, pota altı zafiyeti olan takımımızın tüm taraftarlarınca hafızalara yazılmıştır.

Maç boyunca en kötü yanımız, çekemediğimiz savunma ribaundları ile rakibe verdiğimiz 2. (hatta 3.) şanslar ve kolay top kayıplarımız oldu. Bir ara Litvanya yarı sahamıza kamp kurdu defalarca hücum etti, tek potaya döndü iş. Eksik oyuncularımızın yokluğunda, bu sorunu aşabilirsek, gerçekten başarılı bir yerde tamamlayabiliriz şampiyonayı.

3. maç yarın 13.30'da Sırbistan ile. Maç yine NTV Spor ekranlarından naklen yayınlanacak. Yine bir galibiyet yazmak dileğimizle, yarını bekliyoruz artık.

Not: Rusya maçındaki Yasemen ile 2 maçtır başarılı performans gösteren Bahar gibi genç oyuncularımıza şampiyona sonunda ayrıca bir şeyler yazarız artık, çok mutlu ediyor performansları bizi.

Avrupa Basketbol Şampiyonası


Avrupa Basketbol Şampiyonası başladı fakat biz derslerle boğuştuğumuzdan yine gündemi geriden takip etmeye devam ediyoruz. Bu haftayı da atlatırsak eski güncelleme hızımıza yeniden dönebiliriz diye tahmin ediyorum.

A Milli Bayan takımımız C grubunda Rusya, Litvanya ve Sırbistan ile mücadele edicek bir üst tura çıkmak için. Yaşanan sakatlıklar sonrası epeyce eksiğimizin olması can sıkıcı tabii. Işıl Alben'in sakatlığı hepimizin malumu buna bir de Nihan Anaz'ın çenesinde yaşanan problem ve Nevriye Yılmaz 'ın belindeki sakatlık eklenince takımın guardı da epey düştü. Nihan'ın sakatlığı sonrası Yasemen Saylar'ın kadroya dahil edildiğini de ekleyeyim hemen.

İlk günkü rakibimiz son şampiyon Rusya idi ve maçın da ağır favorisi onlardı haliyle. Rusya'nın uzunlarına karşı direnç gösterebilmemiz pek de mümkün gözükmüyordu maç öncesinde. Ceyhun Yıldızoğlu da bunu düşünerek alan savunması tercihini kullandı mantıklı şekilde ama hücumda yaptığımız kolay top kayıpları sonrası çok basit sayılar yedik ve ilk çeyreği 29-16 yenik kapattık. 10 dakikada yenen 29 sayı savunmamız için pek de hoş bir istatistik değil tabii ama savunmadan ziyade hücumda yedik biz bu sayıları. Topu içeriye indirmeden oynamaya çalışınca çok da kızamıyorum takıma açıkçası. İç- dış dengesi sağlamadan dengeli bir hücum olması zor, ee içeride top indirebilecek oyuncumuz yok. Mecburen dış şuta yöneldik, potaya her yaklaştığımızda blok yiyince oyuncularımız iyice uzaklaştık. Serbest atış çizgisine gelmeden devre oldu neredeyse.

İkinci yarıda ön alan baskısını gerçekleştirdik sık sık. Ceyhun Hoca'dan beklediğimiz hareketler bunlar tabii. Sonuçta Rusya bizim rakibimiz değil kızların maçtan önce Ntvspor'a verdiği röportajlarda alt metin olarak söyledikleri şekilde. Bizim rakiplerimiz Litvanya ve Sırbistan.. Dün kendimizi test etmek için iyi bir rakiple maç yaptık diye düşünüp, yolumuza devam etmeliyiz.


Litvanya maçı başlamak üzere, yazıyı Bahar Çağlar ile kapatalım. 8 sayı 2 ribaund 2 asist ile oynadı dün, rakamlardan da öte sahada gösterdiği duruş çok önemliydi. Ceyhun Hoca ondan faydalanacaktır turnuva boyunca, görmesi gerekenler de bir an önce görürler umarım bütün sezon benchde unuttukları oyuncunun nasıl bir oyuncu olduğunu. Son bir tebrik de Yasemen'e gitsin, o da oldukça iyi oynadı dün, son anda takıma katılmasına karşın.

6 Haziran 2009 Cumartesi

Okan Çevik'in Ardından


Okan Çevik Galatasaray Cafe Crown'a yatay geçiş yapmış, hayırlı olsun. Küçülmeye gidileceğini açıklamıştı pazartesi günü Yiğit Şardan fakat bu kadarını beklemiyordum şahsen.

Final dönemi malum, finallerle boğuşuyoruz ve Sarayın Sultanları hakkında yaptığımız sezon değerlendirme yazıları da bundan nasibini almış durumda. Oraya kısa bir ara verip, gündeme uyarak, Okan Çevik özelinde coachlar konusunu öne alalım istedim.

Resmi sitede yapılan açıklamada, Bayan Basketbol Takımı’nın başında FIBA Eurocup şampiyonluğu yaşayan ve bu alanda ilk Avrupa kupasını ülkemize kazandıran Okan Çevik ifadeleri dikkat çekiyor. Bu kupanın kazanılmasında en az pay sahibi olan kişinin sanki kupa onun eseriymişcesine lanse edilmesi epeyce komik olmuş. Gerçi sezon içerisinde Okan Çevik'in yaptığı tutarsız açıklamalardan da idmanlıyız bunlara ama. .

Bayan basketboluna uzak bir isim olması ve coach olarak herhangi bir başarısının olmamasının taşıdığı soru işaretleri ile birlikte gelmişti Okan Çevik ve aradan geçen üç finalde de bu sorulara olumlu cevaplar veremedim ben. Geldiği döneme de bakmak gerekiyor bu noktada tabii, Cem Akdağ'ın ayrılmasının ardından yaşanan Zafer Kalaycıoğlu tartışmaları, Hakan Acer'le geçen bir dönem ve dedikodu kazanının kaynadığı şubede bir anda ortaya çıkan isim olmuştu Okan Çevik. Onun yönetiminde üç tane final oynadık, Fenerbahçe ile oynadığımız yarı final serisini de dahil ederek konuşuyorum. Türkiye Kupası'nı tamamen coaching hatası yüzünden kaybettik, son çeyrekteki Augustus kaynaklı geridönüşümüze ihanet eden bir coaching hatası yaptı Çevik -hata diyorum bunu tanımlayacak başka kelime bulamadığımdan- Mağlup durumdayız, bitime yalnızca 27 saniye var, top rakipte ve 24 saniye yeni başlıyor iken faul yapmıyoruz. Ki Augustus serbest atış kullanıyor, kaçan serbest atıştan sonra top kapmaya yönelik bir baskı bile yok. Işıl faul yapayım mı diye kenara sorarken yapma diyor coach, bitime 8 saniye kala sahada faul yapılmaması gereken isimlerden birine faul yapıyoruz..Denk güçler varken sahada farkı yaratan taraf saha kenarı oluyor sıklıkla, yaptığınız ya da yapmadığınız hamlelerle bunu sağlıyorsunuz yoksa Haydar Kemal Ateş'in de birşey yapacağı yoktu zaten.

Caferağa'da ilk maçta çok iyi oynadığımız devrenin sonunda rakibi kitlemiş iken ilginç bir zone tercihi ve Augustus'u 40 dakika sahada tutma tercihleri ile eliyle verdi maçı rakibimize. Gerçi daha sonra Ayhan Şahenk'deki ikinci maçta Augustus'u biraz olsun dinlendirip, son dakikalara diri şekilde girmesini sağlayınca ibrenin bize döndüğünü gördü Çevik ama geç oldu biraz. Aynı hatayı Eurocup'da da yaptığını biliyoruz. Resmi sitede yazıldığı gibi CV'sine Avrupa Kupası'nı ekledi ama o kupada emeği var mı yok mu tartışılır. Oyuncuların bireysel performansları ile kazandığımız yönünde benim görüşüm, oynadığımız iki karşılaşmada da hocanın katkısını göremedim ben sahada. Onun öncesinde finale gelirken zaten Augustus'un imzası vardı yarı finalde.

Bir de ilginç maç sonu açıklamaları var tabii. Augustus'un insanüstü bir performans gösterip aldığı Kursk maçından sonra doğru zamanda doğru oyuncuya topu veriyoruz açıklaması zirvedir benim gözümde. Maçı izlemesek bütün takım Augustus'a pozisyon hazırladı falan diye düşünücez bu açıklamalardan sonra .. Cem Akdağ'ın gelişi ile birlikte hatta daha öncesini de katarsak olaya, Ayhan Avcı'dan başlayarak sürekli büyüyen bir grafiği var bu takımın her anlamda. Buna bütçeyi de dahil edebiliriz, kadro genişliğini de, büyük bir kitlenin tek ölçütü olan Fenerbahçe maçlarını da hatta. Cem Akdağ ile savunma sahasında büyük mesafeler katedip, sahaya karakter koyan bir takım haline dönüştük fakat Okan Çevik bu gelişimden bihaber olsa gerek ki, kendisinin durumu toparladığını açıklayan demeçleri oldu geçtiğimiz dönemde. Sorarlar adama ama ne yaptın da bu kadar çok konuşuyorsun diye ?

Dillere destan bir de Sophia olayı var tabii. Onu 5 numara kullanması, sırtı dönük sayı bulmasını istemesi falan.. WNBA'de onu verimlilik listesinde yukarılara taşıyan oyununda imzası haline gelmiş orta mesafe şutları büyük bir yer tutarken kendisini ondan kalıplı oyuncularla fiziki mücadeleye sokmaya çalışmamız ilginçti haliyle. Fenerbahçe serisinde Ayhan Şahenk'de 3 hücum üstüste Sophia'nın orta mesafe şutundan sayı bulurken ne düşündü acaba Okan Çevik?. Ama siz bayan basketbolunu bilmeyen birisine, son yılların en yüksek bütçeli Galatasaray'ını emanet ediyorsanız bunları da zaten en baştan kabul ediyorsunuz demektir. Kenarda kariyer sahibi, vizyonu olan ve taraftara umut veren birisini görmek istiyor gözlerimiz ama bizim şubede işler Galatasaray Lisesi transkripti üzerinden yürüdüğü için böyle birini bulmak da pek kolay değil. Yanlış anlaşılmasın Liseli coach çok da bu özelliklere sahip olanı yok.

Koçların performansını değerlendirirken onlara verilen çalışma ortamına da bakmak gerekiyor doğal olarak. Sezon içerisinde sorunlar yaşadığımızı, çalkantılı günler geçirdiğimizi bilmeyen yok bu açıdan Okan Çevik'e çok stabil bir çalışma ortamı yarattık diyemem ama kendisi hem sahadaki hamleleri hem de röportajları ile bu şans verilse dahi bu işin altından kalkamayacağı izlenimini uyandırdı bende. Maç sonu konuşmalar aklıma geldikçe sinirleniyorum şu anda bile, Cem Akdağ'ın mirasına konup, meslektaşını hiçe sayarak böylesine pervasızca açıklamalar yapmak gerçekten yakışmadı Çevik'e.

Okan Çevik Çizgi Dışı programında takımda kalacağını açıklamıştı, çok da emin konuşuyordu kendisinden. O programdan bu yana transferleri nasıl yapacağını, bayan basketboluna biraz kafa patlatıp kendini bu konuda ne ölçüde geliştirebileceğini merak ediyordum ki bugün itibariyle giderildi bu merakım. Çok da iyi oldu, haketmediği bir koltukta haketmediği bir başarıya ismini yazdırdı. Hem de boş sözleşmeye imza atıp, ciddi rakamlar aldığı bir sezonda. Daha ne olsun, talih kuşu diyorlar buna. Galatasaray'da bu kuştan nasibinizi almanız için tek yapmanız gereken erken yaşlarda durumu farketmek ya da ailenizin durumu farkedip sizi Galatasaray Lisesi'ne yönlendirmesi.

Gelecek ismin Zafer Kalaycıoğlu olacağı söyleniyor, biz zamanında bu konudaki düşüncelerinizi sormuştuk sizlere, susma hakkımızı kullanalım bu seferlik.

3 Haziran 2009 Çarşamba

Marina Kress

Marina da takıma bu sezon başında katılan oyuncularımızdan. Gösterişli bir oyun tarzı yok ama belli bir standart içinde, sezon boyunca her maç yakın ve geçerli performanslar sergiledi Marina. Faul sorunu nedeniyle kenarda geçirdiği her dakika takımımız adına sıkıntılı geçti. Takım için önemini, onsuz geçirdiğimiz dakikalarda daha bir iyi anladık.

Beyaz Rus oyuncu doğduğu bölgenin tipik özelliklerinin aksine çok sıcak bir insan. Rus ırkından birini kaybettiği bir maçtan sonra ilk defa ağlarken gördüm, o da Marina'ydı. Bu forma için ter döken herkesi bağrına basan biz, bir de üstüne göz yaşlarını dökenlerden kolay kolay vazgeçemeyiz. Taranto maçındaki 15 kere yüreğimizde zıplayıp, içeri giren serbest atışını da hiç unutamayız.