BIY AD

6 Mayıs 2014 Salı

Biz Geri Geldik

Öncelikle blog'un banner'ı, sağdaki resimler nereye kayboldu bilemiyorum. Sizleri böyle bir ortamda ağırladığımız için özür dileyerek başlayalım yazıya.

Ben sizlere burada bu sezonun hikayesini anlatmak isterdim ama önce birinin bana anlatması gerekecek onu. Blog tutmayı bıraksak da bu sezon başına kadar takıma ilgimiz devam ediyordu. Çok sevdik bu takımı, ciddi zaman ayırdık hayatımızdan beklediğimiz gelmese de hevesimiz, umudumuz devam ediyordu. İlk yara 29 Mart 2012'de geldi sevdamıza, Final-Eight'te kendi evimizde yaşadığımız hezimet -sadece saha içi sonuçlar değil- Abdi İpekçi'de olan bitenler çok üzdü bizi. Bazı değişiklikler oldu ertesi sezon, Ekrem Memnun geldi ve heyecan verici bir takımımız vardı. Geçen seneki travmanın üzerine yine devam dedik. Her şey güzel giderken Whalen olayı ile sarsıldık, tam beli doğrulttuk derken 2011'den sonra bir kez daha şampiyonluğun elimizden alınmasına karşı kulübün dinginliğini görünce sanki boşa kürek çektiğimizi düşünmeye başladık. Çok seven çok üzülür derler, ben de daha fazla üzülmekten korktum açıkçası bu sezon başlamadan önce. Salt bir şampiyonluk hasreti değil, ne olursa olsun ya kendi ayağımıza sıkacağız ya da ensemize vurup lokmamızı alacaklar umutsuzluğunda boğuldum bu sene başında. Fakat şimdi arkamızda hala inanması güç bir Euroleague zaferi dalgalanıyor, üstüne 14 senedir beklediğimiz şampiyonluk ve bu ikisinden önce gelen bir de Türkiye Kupası var. Daha ne olsun, bu sezon özeline pek inemeyecek olsak da "Sarayın Sultanları" nasıl boyumuzu aştı ona bakalım yakalayabildiğimiz kadarıyla.

Bayrak bizim elimizdeydi, rakibin yıllarca uğraşsa ulaşamayacağı bir yere dikilmişti o bayrak ama bu rehavet bizi yordu, rakibi kamçıladı ve deniz bitti 14 senede. Ben 2008'den beri bu filmin içindeyim, daha öncesini anlatamam ama şahit olduğum kısımında ayağa kalktık, koşmak istedik, düştük ama Galatasaray yerde kalmadı Ekrem Memnun'un omuzlarında tekrar ulaşılmaz bir yerde. Blog'un banner'ı, Sarayın Sultanları ismini Ayhan Şahenk'e sokan o pankart sarı taban üzerineydi. Bir sebebi vardı elbet sarı ağırlıklı olmasının bu takıma ait her şeyin. Sarı da bizim kırmızı da bizim ama Galatasaray taraftarı hep kırmızıyı daha çok sevmiştir, sarı hep ikinci plandaydı. Eh bu takım da Galatasaray'dı, seviliyordu ama bir kırmızı değildi. Bizim sarıyken sevdalandığımız takım, tarihinde hiç olmadığı kadar taraftarıyla bütünleşti, artık Sarı-Kırmızı Parçalı oldu. Abdi İpekçi belki de atmosfer açısından en güzel gününü yaşadı dün. Galatasaray taraftarı; mücadele eden, Avrupa'dan kupa getiren, isteyen, hakkı yenen, hiç vazgeçmeyen kadın basketbol takımına inanılmaz bir biçimde sahip çıktı. Bu atmosferde boğulan Erkekler Euroleague takımlarını hepimiz biliyoruz, cehennemi yaşama sırası "en sevilmeyene" geldi dün ve uzun süre unutamayacakları Abdi İpekçi Cehennemi'nde eriyip gittiler.

Dar kadrosu, düşük profilli Amerikalıları ile normal sezon liderliği, Türkiye Kupası, TKBL, Euroleague kazanan bir takım var. Kimse bu takımdan böyle bir şey beklemiyordu ama bekleyen ve takımını buna inandıran bir süper kahramana sahibiz. Kendisiyle hiç tanışma fırsatım olmadı ama onunla çalışmış, tanıyan birçok insan ile konuştuk onu. Basketbol camiası aslında çok da sevimli değildir, herkesle ilgili kötü şeyler duyarsınız ama bu adam için ne bir tek kötü söz ne de bir tek yadırganan özelliğini duymadım. "Ekrem Abi" diyenin gözleri parlıyordu. Sahada hepimizin gördüklerine, bir de duyduklarımız eklenince ondan şüphe etmek imkansızdı. Mucize yaratan koç Ekrem Memnun hiç tartışmasız yaşanan harika sezonun bir numaralı mimarı. O şanssız bir insandı, hep keşke daha iyisi olsaydı denilen kadrolar ona denk geldi. Yılmadı, o eksik, şu yok demedi, yapacağız dedi ve yaptı. Allah seni Galatasaray'ın başından eksik etmesin Ekrem Hoca. Tamam, TKBL Şampiyonluğu yılladır umduğumuz, uğraştığımız bir şeydi ama -hocanın oyuncularını ayrı tutalım- bu camiada kimse Euroleague şampiyonluğunu hak edecek bir şey yapmadı açıkçası. Bu basketbolun Ekrem Hoca'ya, Hoca'nın da Galatasaray'a hediyesi oldu. O geri geldi ve bizi de geri getirdi.

Ekrem Hoca'ya en çok güvenen, onunla bambaşka bir kimliğe bürünen isimlerin başında Işıl Alben geliyor. Şimdi hepimiz için itiraf zamanı; Galatasaray Kadın Basketbol Takımı = Işıl Alben. Belki bu blog bile tanınırlığının büyük kısmını Işıl Alben'in popüleritesine borçlu. Hep istedi, hep uğraştı, yerlere atladı, mücadele etti oyundan düştü, kafası hakeme takıldı, kötü günleri oldu, sakatlandı, şanssızdı, bazen yetersizdi... İşte bu tam olarak; Galatasaray Kadın Basketbol Takımı. Ama bu sene aslan gibiydi (her ikisi de). Bu şubenin ayağa kalkmasında onun varlığı çok önemliydi. Işıl eşittir takım diyoruz ya, takımdan umudu kestiğimiz gibi ondan da kestiğimiz, küstüğümüz oldu. Doğrudur. Fakat durum ne olursa olsun Galatasaray'ın şampiyon olduğu gün kupayı o kaldırmasa bir şey eksik olacaktı. Geri geldi, hoşgeldi takımını bu zaferlere yürüttü.

Alba sakatlıklarla boğuştu, hep damağımızda kaldı güzel oyununun tadı. Bu sene sonunda beklediğimiz Alba geri döndü UMMC ve final serisinin 2. ve 5. maçlarında harika oyunuyla imzasını attı. MVP geri döndü. Şebnem de yine ayrı kalmıştı basketboldan, akedemik kariyer yaptı geri döndü. Can verdi üçlükleriyle. Belki kusursuz bir oyuncu değil. Herhangi bir röportajını izlediyseniz yıllardır yurtdışında yaşadığı için Türkçesi çok yeterli değil, ama konuşmak istiyor ellerinden yardım alıyor. Bir hevesi var, zorlanıyor ama çok sempatik bir durum oluşuyor. Basketbolu da böyle, bazen takılıyor zorlanıyor ama yapmak istiyor işte. Kaldırıp o üçlükleri gönderiyor en nihayetinde kritik yerde.


Nevriye Yılmaz. Ne diyelim, bir özür dileyelim artık. Kariyerine, oyunculuğuna hiçbir zaman saygısızlık yapmadık ama sevmiyorduk işte onu çubuklu formayla. Öyle bir rakibi de kimse sevmez zaten, çünkü çok iyi ve kazanmak için ne gerekirse onu yapan bir oyuncu. O da eski kulübüne geri döndü, kariyeri boyunca yaptığı gibi yine kazananı o belirledi. O neredeyse en iyisi orası oldu hep. Bize de çok şey kattı, fedakarlık da yaptı her türlü. Yıllarca canımızı yaktın, hemen gitme işte. Bir sene daha?




Zellous Euroleague için bir ispat ortaya koyamamıştı henüz belki ama 2012 WNBA Sezonu'nda önemli bir eşik atladı. Takımının şampiyonluğunda büyük pay sahibi oldu. Aynı başarıyı bize de taşıdı bu yıl. Bize skorer lazımdı, çoğunlukla görevini yaptı. Yapamadığı günler de oldu belki ama hiç kontrol dışına çıkıp zor durumda bırakmadı takımını. Diğer Amerikalı'mız; Kelsey Bone, Bone, Bone... Birkaç ay içinde inanılmaz bir gelişim gösterdi. Final serisinde belki az süre aldı ama Euroleague'de çok önemli işler yaptı.

Ve bence bu sezonun MVP'si Sancho Lyttle. Benim şahit olduğum Galatasaray tarihi -sadece kadın basketbolu değil- Fener maçlarında oyununu böyle ileriye taşıyan bir oyuncu yazmıyor. Kaç kez nefeslerini kesti, can aldı bu maçlarda. Takımın en güvenilir hücum silahı oldu hep, oyunun diğer yüzünde de çok fayda getirdi bize. Avrupa pasaportlu en iyi oyuncu olduğu tartışmasız, belki de dünyanın en iyi 3-4 oyuncusundan biri. Teşekkürler emeklerin için.

Bahar, Ayşe ve Yasemen daha iyi sezonlar geçirebilirdiniz ama bu kadro sizin gibi sorun çıkarmayan oyuncularla tamamlandığı için sanırım şanslıyız. Sadece oyuncular değil Ekrem Hoca'nın yardımcıları, menajerlerimiz, tüm sorumlularımıza da teşekkürler tabii. Sadece birkaç satır Müge Erdem'e ayrıca değinmek istiyorum. Son dönemde çok eleştirdik, yine de eleştiririz ama şunu ayırmak lazım takım üzgünse en üzgün o, takım mutluysa en mutlu o. Bu iyi bir özellik mi, yeterli mi bunları tartışırız ama takımı kaybettiğinde oyuncuları somurturken kendi ortalarda sırıtarak gezen, tüm kariyerini çirkeflik üzerine kuranlara benzemiyor. Zaten onlarla kıyaslanacak bir şeyimiz yok da bunu da bir belirteyim istedim.

Neyse biz dönelim Sarayın Sultanları'na;

  • Euroleague Şampiyonu olan ilk ve tek Türk takımı (2014)
  • Eurocup Şampiyonu olan ilk ve tek Türk takımı (2009)
  • En çok TKBL Şampiyonu olan takım (12 kez)
  • Üst üste en çok TKBL Şampiyonu olan takım (9 kez)
  • En çok Türkiye Kupası Şampiyonu (11 kez)
  • Euroleague'de Final-Four oynayan ilk Türk takımı (1999)
  • Türk kadın basketbolunun en çok kupa kazanan takımı (33 Kupa)

Türkiye spor tarihinin görüp görebileceği özel takımlarından biri, belki de birincisi Galatasaray Kadın Basketbol Takımı geri döndü. Eyvallah be Sarayın Sultanları...

Galatasaray'ı çok seven çocuklarız biz, yaşımız kaç olursa olsun. Şampiyonlukların mutluluğu yüzümüze vurur babasının aldığı patenin mutluluğu yüzüne vuran Şenol Ablak'ın kızı gibi ve de kısa ömründe babasını sadece bir kez üzen Bartu Taşanlar kardeşimizin gülümseyen yüzündeki gibi. Galatasaray da bizi seviyor demek ki yüzümüzü güldürdüğü için bu dönemde. Nur içinde yatsınlar, Alpaslan Abi'ye de müjdelesinler bu başarıları. 


Galatasaray kadın basketboluna geri döndü, biz geri dönmedik. Sadece teşekkür etmeye geldik Ekrem Hoca ve Sarayın Sultanları'na. Var olsunlar. Nisanlar da bizim, Mayıslar da bizim. Kadın basketbolunun da sahibi biziz ve geri geldik.

Eyvallah...

---MUTLU SON---

5 Haziran 2012 Salı

Susmak Kabul Etmekse

Bir seneyi aşkın yazmama kararımızı, bir defalığına delmemiz gerekiyor;

*Galatasaray'da 2 sene süren Ceyhun Yıldızoğlu dönemi sona erdi. Elde 2 Türkiye Kupası, 1 Cumhurbaşkanlığı Kupası, bir de -bence başarı sayılmaması gereken- Euroleague 5.'liği var. Geride bırakılan 2 final serisine bakıldığında, 8 maçtan çıkarılabilen sadece 2 galibiyet ve asıl olarak rotasyona tek bir yerlinin eklenememesi bu dönemin en dikkat çeken eksileri. Benim çok güvendiğim ve inandığım Ceyhun Hoca ne yazık ki Galatasaray'da başarılı olamadı ve bu sürecin ardından haklı olarak görevinden ayrıldı.

*Şampiyonlukla değil ama alkışlarla biten ilk sezon ve ardından Milli Takım'la gelen Avrupa İkinciliği koçun elini biraz rahatlatmıştı fakat bence stratejik bir hata ile sırtını boş bıraktı. Galatasaray camiası içinde güvenebileceği insan sayısı bir elin parmaklarını bulmayan Ceyhun Hoca, ikinci sezonunda aldığı ilk mağlubiyetin ardından her maça "son maçım olabilir" psikolojisi ile çıktı. Bir türlü ne takımı ne de şubenin dizginlerini ele alamadı ve pasif kaldı.

*Üst maddede anlatılan da koçun bir hatasıdır. Devam edelim, takımın sahadaki kötü performansında (bence; %50 o suçluysa, %40 oyuncuların, %10 da idari yanlışların payı var) ve transferde (bence; %60 hocaysa, %40 da idari staff'ın payı var yanlışlıklarda) tüm suçlu yine koç diyelim, benim fikirlerimi ve yüzdelerimi bir kenara bırakıp, fakat balık hafızalarımızda yavaş yavaş unutulmaya bırakılan Final-Eight organizasyonundaki suçu da koça yıkacak kadar gaddar olanımız yoktur herhalde. 


*Tarih 5 Haziran 2012 ve Galatasaray Kadın Basketbol Şubesi'nden Ceyhun Yıldızoğlu, Diana Taurasi, Tina Charles ve Egle Sulciute haricinde ayrıldığını (resmen) duyduğumuz kimse yok. Ev sahibi olduğumuz F8 organizasyonunda tüm avantajlarımızı "tecrübesiz" olduklarını düşündükleri için devreden, taraftarını ve takımını ve hatta kulüp adını benim şahit olduğum en kötü durumlardan birine düşüren şube sorumları hala görevde. Yeni bir koç ve transferler ile durumun düzelebileceğine inandırılmaya başladık artık. Bu durum çok üzücü.

*Üstteki 4 maddenin bir özetini alırsak; Ceyhun Hoca maalesef başarısız oldu, gitmesi gerekiyordu, yollar olabilecek en güzel şekilde ayrıldı. Fakat gitmesi gereken tek kişi değildi şubede, sıkıntı veren şey de bu zaten.



*Şubenin yeni koç arayışına bakarsak; yabancı koça yönelmediler ve kısa bir süre sonra vefa borcumuzun dağları aştığı Cem Akdağ ismine gittiler. Şube içindeki karmaşalar yüzünden hiç hak etmediği bir dönemde ayrıldığımız ve Kadın Basketbol Takımımızı tekrar ayağa kaldıran kişiydi Cem Akdağ. Şubeye yeni bir hava getirecekti, taraftarın istediği isimdi ve bir sinerji oluşturacağı kesindi. Fakat teklif yapıp, büyük ölçüde anlaştıktan (hatta iş "bir sonraki hafta imzalar atılır" seviyesine gelmişti -tırnak içindeki cümle tanıdık gelebilir, onu akılda tutalım-) sonra şube tarafından, Cem Hoca'ya Galatasaray tarafından yapılan sayısız kusura bir yenisi eklenip, anlaşmanın iptal olduğu duyuruldu.

*Cem Hoca'ya yapılan bu yanlış taraftar olarak bizim yüzümüzü kızartsa da olay sadece taraftar vicdanında sınırlı kaldı. Koçun iyi bir Galatasaraylı olması bir kez daha kullanıldı. Çok utanç verici ve kalp kırıcı tüm Galatasaraylılar adına... Yalnız burada altını çizmek istediğim bir nokta var. Ceyhun Hoca taraftar güvenini kaybetmiş ve psikolojik olarak dağılmıştı, Cem Hoca ise ciddi bir taraftar desteği ve çalışma şevkiyle gelecekti. Şu psikolojik faktörler dışında çok büyük bir fark olacağını da düşünmüyordum. Cem Akdağ ve Ceyhun Yıldızoğlu karakter olarak harika insanlar ve benim güvendiğim iki koç (Cem Hoca'nın Galatasaray'a, Ceyhun Hoca'nın kadın basketboluna emeği biraz daha fazladır, onun dışında ayıramam bu isimleri). Ceyhun Hoca'nın başarısız olduğu şu "cadı kazanında" Cem Hoca'nın da belli bir yerde iflas edebileceğini ve bu "cadı kazanı" için ikisinin de çok düzgün insanlar olduğunu düşünüyorum. İnşallah bu iki değerli isim için de hayırlısı olmuştur.

*Galatasaray Basketbol Şubesi'ndeki başı boşluk çok can sıkıcı bir vaziyete ulaşmış durumda. Sayın Hakan Üstünberk'in görevden ayrılmasından aylar geçmesine rağmen hala bir sorumlusu olmayan bir şubeden bahsediyoruz. Bir Refik Arkan, bir Bülent Tulun, bir Mete Başol isimlerini duyuyoruz, bir de şubenin başına o gelecek, bu gelecek dedikodularını. Bunlarla oyalanırken biz, zaman geçiyor. Yukarıda tırnak içine aldığımız yere dönelim burada. Galatasaray Erkek Basketbol Takımı'nın saygın bir hale gelmesinde, Euroleague'de iz bırakmasında, -olur veya olmaz canı sağ olsun da- Türkiye Ligi'nin şampiyonluk favorisi olmasında çok büyük pay sahibi olan ve taraftarın en sevdiği Galatasaray figürlerinden biri haline gelmiş Oktay Mahmuti'nin sözleşmesi sürekli 
"bir sonraki hafta imzalar atılır" açıklığında bekliyor. Bu yazı yayınlandığında belki imzalar atılmış olur, belki yine bekleriz ama Galatasaray gibi bir kurumda bu kadar "cıvık" iş yapılmaz, yapılamaz. İşler uzuyor ve bekliyor, kafalar karışıyor, kalpler kırılıyor bu bekleme sürecinde. Kocaman bir ayıp daha.


*Üstteki maddeleri, susarsak haksızlığı kabul etmiş sayılacağımız için söylemek zorundaydık. Bundan sonrasını da kimsenin hakkını yememek için yazmamız gerekiyor. Galatasaray Kadın Basketbol Takımı'nın yeni koçu artık çok büyük ölçüde belli. Bir son dakika golü atmazsa şube sorumluları, Efes-Beşiktaş serisinin ardından yeni koç resmen görevine başlar. Bir de bench'e takviye olacak gibi gözüküyor asistan pozisyonunda. Biri koç, biri oyuncu olarak de bu kulübe büyük emek vermiş bir ikiliden bahsediyoruz, sevgi ve saygıyı sonuna kadar hak eden isimler. Cem Hoca'ya yapılan, şube içinde yapılmış ve yapılmakta olan tüm diğer yanlışları onlara yıkmak hata olur. Hak ettikleri destek ve güvenle takımımızı başarıya götürmeleri en büyük dileğimiz.

*Fakat; işleri hiç de kolay değil. Fenerbahçe'nin Taurasi'yi transfer ettiği sene başı haricinde (Taurasi gidip, Tamika geldikten sonra ibre yine Galatasaray'a dönmüştü) son yıllarda ilk defa Fenerbahçe'nin yabancıları daha iyi bize göre. Kaldı ki Cem Akdağ'ın ilk senesi dışında, Işıl ile Esra'nın üstün performanslar sergilediği ilk yıl, yerli ibresi hep Fenerbahçe'nin tarafında. Ve Galatasaray'ın bu dengeyi bozabilecek, transfer ettiği gibi direk üst düzey katkı alabileceği bir Türk oyuncu da yok havuzda. Bir de Kaski ve İstanbul Üniversitesi başta olmak üzere yatırım yapan takımların artmasını göz önüne alırsak sürpriz mağlubiyet sayısı da arttırabilir TKBL'de. Piyasada transfer edilebilecek bir süperstar olmaması, geçen senelerde Amerikalı kısalardan alıştığımız "şapkadan tavşan çıkaran" performansların bu sene çok özleneceğinin habercisi.

*Bu kadar iç kararttıktan sonra son maddeyi umut veren bir habere ayırmak istiyorum. Kadın basketbolu adına kötü geçen bu sezonun finalini alt yapı takımlarımız sayesinde mutlu bitirdik. Belki orada da şampiyon olamadık ama mücadeleyi ve umut ışığını gördük. Genç Kızlar'da Türkiye 6.'sı, Yıldız Kızlar'da Türkiye 3.'sü, Küçük Kızlar'da da yine Türkiye 3.'sü oldu takımlarımız. Genç Takım'dan Gizem Kumandanoğlu 'Asist Kraliçesi', Yıldız Takım'dan Gamze Dülegöz 'En İyi Guard', Küçük Takımdan Dila Kurt 'En İyi Pivot' ve 'Ribaund Kraliçesi' oldular. Milli Takımlara verdiğimiz oyuncu sayısında ciddi bir artış oldu bu yıl içinde. Gözle gördüğümüz ve mukayese şansı bulduğumuz için rahatlıkla söyleyebiliyorum, alt yapımızda Galatasaray ve TKBL oyuncusu olma yolunda ilerleyen birçok ismin olması sevindirici. Ödül alan oyuncuların haricinde, şu anda gelişimlerini takdirle izlediğimiz ve umudumuzun çok yüksek olduğu oyuncular var. Umarım bu takımların içinden, A Takım'a monte edebileceğimiz oyuncular çıkarabiliriz. Yoksa markette sürekli tükettiğimiz ve ciddi para harcadığımız sürece, bugün dağılması ile transfer konusunda iştahımızı kabartan Ros Casares'in sonu, bizi de ziyaret edecektir bir gün. Öz kaynaktan faydalanmamız gerekiyor. Yeri gelmişken sene boyunca ve turnuvalarda yetenekleri ve ahlakları ile bizi gururlandıran kızlarımızı yetiştiren Efe, Halil, Birtan ve Yusuf Hocalara, alt yapı sorumlusu Sena Hanım ve turnuvalarda sakatlıkları minimuma indirmek için insan üstü bir çaba gösteren Zerrin Hanım'a teşekkürler.

18 Nisan 2011 Pazartesi

Bir Veda Havası

O son yazı bize yakışmamış. Abim, kardeşim ve küçük kardeşim olarak gördüğüm üç Galatasaraylı bunu söyledi. Onlar diyorsa doğrudur. Veda için başka bir şeyler yapmak gerekiyor sanırım, peki:

16 Kasım 2008 tarihinden beri yazılarımızın öznesi olan, onlarla gurur duyduğumuz, bizi hiç utandırmayan "Sarayın Sultanları"na teşekkür ederim öncelikle. Her zamankinden daha çok seviyorum onları.

Son yazı dolayısıyla hayal kırıklığına uğrattığımız, üzdüğümüz her kim varsa onlardan da özür dilerim.

Sarayın Sultanları Blogu'na benim kadar emeği olan Çağlar Torun ve Cem Erman başta olmak üzere, bizlere her ricamızda fazlasıyla yardımcı olan Önder Çiçekoğlu, Murat İnal, Fatih Dilber, Serdar Gürel, İsmail Şenol, Emre, Oğuz Yenihayat ve Cem Akdağ hocamıza teşekkür ederim paylaşımları için. Cem Hoca'nın blogumuza yazı yazması, hatta bize attığı ilk mail gururumuz ve iyi bir iş yaptığımızın göstergesiydi. Caner Eler'den övgü, İsmail Şenol'dan yazı alabilmek de yine bizi çok mutlu etmişti. Bir kez daha teşekkürler.

Yukarıda saydığımız isimlerin yanında isim isim saymakla bitmeyecek ve birini atlarsak çok ayıp olacak her zaman destekleri ve ilgileri ile bizleri mutlu eden kardeşlerimize, abilerimize ve ablalarımıza da teşekkürler.

Doğru bilgi aktarabilmek adına ulaştığımızda bizi hiç kırmayan Müge Erdem, Mihriban Oğuz, Ayhan Avcı, Alper Durur, Olcay Orak, Caner Yıllar'a da sonsuz teşekkürler.

Sarayın Sultanları Blogu'na da teşekkürler, beni çok güzel insanlarla tanıştırdığı için.

Son ve belki en büyük teşekkür de buraya girip yazılarımıza zaman ayıran, okuyan, söylediklerimize önem veren, paylaşan tüm takipçilerimize.

Benim vedam değil tabii ki bu, GSBasket ve diğer platformda yazmaya, çizmeye, okumaya, Sarayın Sultanları'nın olduğu her yerde desteğimi sesimle, alkışımla vermeye devam edeceğim. Yalnız gönül bu blogu, Işıl'ın elinde şampiyonluk kupasıyla fotoğrafını koyarak bitirmeyi isterdi. Olmadı, oldurmadılar.

Sarayın Sultanları Blogu hakkını, emek hırsızlarına helal etmiyor. Ankaralı, Biricik ve Keseratar'ın ve de yardımcılarının kulağına gider umarım.

Laf ağızdan bir kere çıkar, bu blog için dönüş yok artık ne yazık ki. Arşiv olarak yıllar sonra da kullanılabilmesi için bu son yazıyla, böylece kalmasında fayda olduğunu düşünüyorum. Son kez emeği geçen, yardımı dokunan, bizleri mutlu eden herkese teşekkür ederim, hayal kırıklığına uğrattıklarımızdan özür dilerim. Sarayın Sultanları ismi de çok yakışıyor bu takıma, artık bir internet sitesini hatırlatmadığına göre daha çok kullanılmasında fayda var bence :)

***SON***

8 Nisan 2011 Cuma

Avrupa'nın En Büyüğü Belirleniyor

Türkiye'de Galatasaray-Fenerbahçe final serisinin heyecanı varken, Euroleague Kadınlar'da Avrupa'nın büyüğü belirlenecek pazar günü. Ekaterinburg'da düzenlenecek Final-Four'a, ev sahibi konumundaki UMMC Ekaterinburg, bir diğer Rus ekibi Spartak Moskova ve İspanyollar Halcon Avenida ile Ros Casares katılıyorlar. Rus takımları ve İspanyol takımları bugün yarı finalde karşılaşacaklar statü gereği. Ros Casares, Halcon Avenida ve UMMC Ekaterinburg 8 galibiyet-2 mağlubiyet ve averajla grup aşamalarının en başarılı 2.,3. ve 4. takımı oldular. Grup aşamasının namağlup tek takımı ve doğal olarak birincisi olan Fenerbahçe ise, bu aşamayı 6 galibiyet-4 mağlubiyet ile geçip, 8. sırada olan Spartak tarafından çeyrek finalde elendi.

UMMC Ekaterinburg - Spartak Moskova (Bugün, 16:00)
Geride bıraktığımız üç sezonda da olduğu gibi, yarı finalin bir ayağı yine bu iki Rus takımı arasında oynanacak. Daha önceki üç karşılaşmayı da Spartak kazanıp, daha sonrasında da şampiyon olmuştu. İki takımın Rus Ligi'ndeki karşılaşmalarında deplasmanda 53-82, evindeki maçta da 73-69 ile gülen UMMC olmuştu. Şu anda playoff yarı finaline, Euroleague sebebiyle ara verilen Rus Ligi'nin normal sezonunu 18-0'lık performansıyla UMMC lider bitirdi ve aynı zamanda Rusya Kupası'nı da kazandı. Normal sezonu 15-3 ile ikinci bitiren Spartak Moskova, Rusya Kupası'na yarı finalde Nazdezhda'ya yenilerek veda etmişti. Euroleague'de de UMMC daha güçlü gözüken taraf bu sene, özellikle 68-51 ve 32-74 ile geçtikleri Cras Basket serisi rakiplere korku vermek adına iyi bir fırsattı. Sezon boyunca istikrarsız bir performans çizen Spartak ise, bu sezon UMMC'yi yenen tek takım olan Fenerbahçe'yi 2-0 ile eleyerek buraya geldi. Artık klasik haline gelen "Spartak, Spartak'tır" sözümüzü unutmasak da, deplasmanlardaki kötü performansları göz önüne alındığında UMMC Ekaterinburg karşısında, rakiplerine göre şanslarının daha düşük olduğunu düşünüyorum.

Ros Casares - Halcon Avenida (Bugün, 18:15)
Euroleague'de 2010 sezonunun 2.'si Ros Casares ile 2009'un 2.'si Halcon Avenida (her ikisi de kendi evlerinde düzenlenen final-fourlarda bu başarıyı göstermişlerdi) Rusya'da, tekrar final oynamak için birbirleriyle karşılaşacaklar. Halcon, Galatasaray'ın da içinde bulunduğu C Grubu'nda etkili bir performans sergileyip, herkesin takdirini kazanmıştı. Yapılanması, oyuncu seçimleri, alt yapısı ve hatta devşirmesi ile bile örnek alınabilecek bir takım Halcon. Gönlümden geçen de Halcon'un bu sene şampiyonluğu kazanması. Ros Casares sene başında koç değişikliğine gitmişti, aşı tutmamış olsa gerek ki Jordi Fernandez'in yerine kadın basketbolunun en önemli isimlerinden, Spartak'ı ayağa kaldıran koç Natalia Hejkova ile anlaştılar. Şu anda Ekaterinburg'daki oyuncular içinde en skorer olanları Ros Casares oyuncusu Katie Douglas 18.7 ortalama ile. İki takımın İspanya Ligi'ndeki karşılaşmalarını, normal sezon lideri Halcon Avenida kazandı 76-65 ve 59-82 ile. İspanya Kupası'nda ise Halcon yarı finalde, Ros Casares de finalde Rivas tarafından elendi. Kadrolarında çok büyük bir yıldız olmasa da takım oyunları ve Snell, Torrens, Lyttle ve Erika de Souza gibi değerli parçaları ile Avrupa'da en keyif veren kadın basketbol takımı olduğunu düşündüğüm Halcon, savunmacı Ros Casares karşısında bir adım önde. En azından benim gözümde.

*Maçlar Eurosport2'den canlı olarak yayınlanacak.

7 Nisan 2011 Perşembe

NCAA Şampiyonası ve Draftlara Bakış

Elite 8'den başlayarak, büyük sürprizlere sahne olan NCAA şampiyonası, Texas A&M'nin şampiyonluğu ile sonuçlandı. Normal sezonda 3 kez yenildikleri, Big 12 Konferansı'nın şampiyonu Baylor'u son 8'de mağlup eden Texas A&M, Final Four'un ilk basamağında da Pac-10 şampiyonu, NCAA'nin en kaliteli kadrolarından ve favorilerinden olan Stanford ile karşılaştılar. Son anlarında can alınıp, can verilen bir maç oldu ve Texas güçlü rakibini 63-62 ile geçti. Finalde karşılarında Notre Dame vardı, onlar da buraya SEC Şampiyonu Tennessee'yi ve yarı finalde şampiyonluğun en büyük favorisi UConn'u yenerek gelmişlerdi.

İlk dakikalarda yaptıkları top kayıpları Notre Dame'yi geri düşürürken final maçında, yıldızları Skylar Diggins ile tekrar oyuna tutundular. Fakat Danielle Adams liderliğindeki Texas, işi bırakmayarak 76-70 ile tarihinin ilk finalinde, ilk şampiyonluğuna ulaşmış oldu.

Harika bir NCAA kariyeri geçirip, buraya unutulmaz izler bırakan Maya Moore'nin son senesinde şampiyonluk kazanamaması hayal kırıklığı oldu. Onları eleyenin Stanford olmaması ve elendikleri Notre Dame'nin de şampiyon olamaması turnuvanın ne derece sürprizlere açık olduğunun kanıtı. Bu sene kolejdeki son yıllını yaşayan, profesyonelliğe hazırlanan yıldız adayları 11 Nisan, Pazartesi günü WNBA Draftları'nda bir kez daha karşılaşacaklar. İzlediğim maçlarda benim en çok dikkatimi çeken isimleri değerlendirmek istiyorum.
WNBA DRAFT 2011

Maya Moore: Birinci sıradan draft edilmesine kesin gözüyle bakılıyor. Daha profesyonel olmadan All-Star olan tek oyuncu olan Maya, geride bıraktığımız Dünya Şampiyonası'nda da Amerika Milli Takımı'nda kendine yer bulmuştu. Namağlup şampiyonluklar, konferansın tüm zamanlardaki sayı rekoru, 3000 sayı barajını aşma, Wade Ödülü'nü 3 kez kazanan tek kadın basketbolcu olma vs. ile. NCAA'de yapılabilecek her şeyi yaptı. Kısa forvet pozisyonunda oynayan Maya Moore, daha önceden de dediğimiz gibi oyunuyla hem Diana Taurasi'yi hem de Tamika Catchings'i izlettiriyor sanki bizlere. Eğer gelişimi bu şekilde devam ederse tüm zamanların en iyi oyuncusu olacağını düşünüyorum. Oyununu ayrıca anlatmaya gerek duymuyorum, hem Diana hem Tamika, daha ne diyelim. NCAA'de geçirdiği 4 senede rekorları şu şekilde Maya'nın; 41 sayı (2010'da Florida State'ye karşı), isabetli 10 üçlük (2009'da 14 denemede Syracuse'ye karşı), 20 ribaund (2010'da Syracuse'ye karşı), 9 asist (2011'de Providence'ye karşı), 5 blok (3 kez), 7 top çalma (2011 Duke'ye karşı). Tamika Catchings'ten sonra biri quintuple-double yaparsa, onun Maya Moore olması şaşırtıcı olmayacak.

Elizabeth Cambage: O aslında bir NCAA oyuncusu değil ama Moore'dan sonra Draft'a girecek en dikkat çekici oyuncu. Takımı Bulleen ile WNBL(Avustralya Kadın Basketbol Ligi)
'de şampiyon olan Cambage, MVP ödülünü de kazandı. Bu sezon 24 maça çıkan genç oyuncu, ortalama 25 dakika sahada kalıp; 22.3 sayı-8.2 ribaund-1.6 asist-2.7 blok ortalamalarına imza attı. 2.03 yüksekliğinde olan Cambage'yi Dünya Şampiyonası ve daha sonrasında blogda ağırlamıştık. Kendisini son izlediğimizde, aklını tam manasıyla kullanmadığından bahsetmiştik. Yani sadece fiziğini kullanarak bu kadar başarılı olan genç bir uzunun, arttırdığı oyun aklı ve basketbol bilgisi ile ileride neler yapabileceği bizleri heyecanlandırıyor.

Kayla Pedersen ve Jeanette Pohlen: Stanford önümüzdeki senelerde zorlanacak ama Kayla ve Jeanette'nin ayrılık vakti geldi. Kayla Pedersen 1.93 yüksekliğinde ve kısa forvet olarak oynuyor. Uzun boyunun avantajıyla ribaund ve savunma katkısı değerli ama ben onun overrated olduğunu düşünüyorum açıkçası. Underrated olduğunu düşündüğüm Jeanette Pohlen ise benim favorimdi NCAA'deki. 1.80 üstü boyuyla guard pozisyonunda oynuyor, bu sezonu oyun kurucu olarak oynadı. Bazen fazlaca top kaybı yapsa da (hatta bu top kayıpları, kaybedilen Texas A&M maçında fazlaca can sıktı) skorer guard pozisyonuna kaymasıyla başarılı bir profesyonel kariyerin onu beklediğini düşünüyorum. Savunmadaki size avantajı ve oyun bilgisiyle önemli bir savunmacı, hücumda da aynı derecede etkili, özellikle harika bir dış şutör olmasıyla. İlk turun son sıralarında seçilmesi bekleniyor ama doğru yere giderse, kendinden önce draft edilen birçok oyuncudan daha başarılı bir WNBA kariyeri olabilir.
Courtney Vandersloot: NCAA tarihinde (kadınlar ve erkekler) 2000 sayı-1000 asist barajını geçen tek oyuncu oldu son senesinde. Saf bir oyun kurucu olan Courtney, son senesinde önceki sezonlara göre ciddi bir patlama yaptı. Kritik UCLA maçında, 29 sayı-17 asist yapabilecek yeteneklere sahip, sezon boyunca da sıçka tekrarladı bu tarz istatistikleri. Hızlı ayakları ve keskin dış atışları ve tabii ki asist yeteneği ile savunulması çok zor bir oyuncu.

Danielle Adams: Şampiyon Texas A&M'in yıldızı Danielle de bu başarıyla, en dikkat çekici oyunculardan biri konumunda. Pota altında oynuyor, 1.85 boyunda ama fazlaca iri. Botaş ve Rivas'tan hatırlayacağımız Courtney Paris fiziğine yakın ama ondan daha topluca olduğunu belirtelim. Zaman zaman dış atışlarla da etkili oluyor Adams. Baylor'u yendikleri maçta, NCAA'nin en iyi pivotu olarak gösterilen Brittney Griner'ı, yavaşlatmayı başardı. İyi bir referans olacak bu onun için.

Amber Harris: Kendisini hiç izlemedim ama tüm "Mock Draft"larda 3. sıradan seçilecek deniyor. Eğer bu denilen olursa, 1.96'lık uzun forvet Sylvia Fowles'ın pota altındaki partneri olacak. NCAA'de oynadığı 131 maçta 16.6 sayı-9.2 ribaund-2.7 blok
ortalamaları yakaladı. Bu başarılı performansı WNBA'de de sürdürürse, Chicago Sky pota altına hiçbir rakip oyuncu girmek istemeyecektir.

Sarah Krnjic(Sırbistan), Anastasiya Shilova(Rusya), Olga Maznichenko ve Olesia Malashenko (Ukrayna), Adrijana Bosjnak ve Anesa Hamsic(Bosna-Hersek) ve Helena Severrisdottir(İzlanda)
2011 Draftlarına girecek Avrupalı 7 oyuncu.

Draft'a girecek oyuncuların tam listesini buradan, takımların seçim sıralarını buradan, WNBA.com'da yapılan (tahmini) Mock Draft'a buradan ulaşabilirsiniz.

Final Takvimi

10 Nisan, Pazar (14:00) - Abdi İpekçi
12 Nisan, Salı - Abdi İpekçi
15 Nisan, Cuma - Caferağa
17 Nisan, Pazar - Caferağa
19 Nisan, Salı - Abdi İpekçi

6 Nisan 2011 Çarşamba

F.Bahçe Fazla Bekletmedi (70-95)

Dün finale yükselen Sarayın Sultanları'nın ardından bugün gözler Adana'daydı. Hem ligdeki maçta hem de geçtiğimiz hafta sonu Caferağa'da sarı lacivertlileri epeyce zorlayan Botaş, en azından bir maç alarak seriyi Cuma gününe taşımak niyetindeydi. Sakatlığı nedeniyle son dönemde forma giyemeyen Nevriye Yılmaz'ın bu kez benchde yer aldığı karşılaşmada ilk dakikadan itibaren skorda üstün olan taraf Fenerbahçe'ydi. Botaş ise Boddie ile geride takip eden takım rolündeydi. 42-36 Fenerbahçe üstünlüğüyle tamamlanan devrede Angel, Nevin ve Matovic'in üç faule ulaşması 2.yarı için Nevriye'nin az da olsa kullanılabileceğini düşündürürken fırtına gibi bir başlangıç geldi ev sahibinden ve 7-0'lık seriyle 43-42'de ilk kez öne geçmeyi başardılar. Fakat, bu nokta ilk ve tek öne geçişleri olarak kaldı. Oyunun kontrolünü yeniden eline alan sarı lacivertliler, Şaziye'nin basket faulü sonrası Botaş koçu Olcay Orak'a çalınan teknik faulü 9-0'lık bir seriye dönüştürerek kapıyı tamamen kapattı.

3-0'la seriyi geçen ve finale yükselen Fenerbahçe'de Şaziye İvegin 28 dakika parkede kalırken 13 sayı-3 asist ile tamamladı maçı. Önemli bir detay final öncesinde. Koç ile yaşadığı 'ırkçı' polemiği sonrası Angel da en etkili olduğu maçı oynadı, 21 sayı-10 ribaunduyla.Matovic'in 22 dakikada ürettiği 17 sayı da boyalı bölge etkinliği için önemliydi. Tüm bunların bileşkesinde bu seriyi 5'i Caferağa'da 5'i de Adana'da olmak üzere gerçek kimliğiyle oynadığı 10 dakika ile 3-0 geçmeyi başardı Fenerbahçe.

Botaş cephesinde ise Jolene Anderson'ın bugün beklenenden uzak bir performans sergilemesi ve bitirim Boddie'e eşlik edememesi onlar adına sezonun kapanış günü anlamına geldi. Başarılı bir sezon çıkardıklarını söylemek lazım, zaman olursa belki ilerde daha detaylı değerlendirmelerde de bulunabiliriz.

Beklenen ve istenen final serisinde program TBF tarafından önümüzdeki saatlerde açıklanacak.

5 Nisan 2011 Salı

Sarayın Sultanları Finalde!


Panküp Kayseri:61- Galatasaray:69
Maçtan bir gün önceki antrenmanda sakatlanan Michelle Campbell'dan yoksun olarak geldi sahaya Galatasaray,. Işıl-Seimone-Tamika-Bahar-Sylvia klasik beşiyle başladığı maça. Seimone Augustus çok etkili başladı maça, skor 6-12'ye gelirken Amerikalı yıldız 7. sayısını atmıştı rakip potaya. Çeyreğin bitimine 4 dakika kala Tamika'nın basketiyle skor 8-16'ya taşınırken, Galatasaray ilk beşinin tamamı en az birer isabet bulmuş oldu. Galatasaray'ın etkili savunması, pota altında bulunan 4 isabet haricinde nefes aldırmadı Panküp'e. İlk çeyreği 12-23 geri kapatan ev sahibi ekip, ikinci çeyreğe etkili bir başlangıç yaptı. Çeyreğin ilk 3 dakikasında 9-0'lık Panküp serisi ile skor 21-23'e geldikten sonra, Galatasaray savunmasını sertleştirdi ve farkı tekrar açmaya başladı. İkinci çeyreğin son 7.5 dakikasında sadece 2 basket yiyen Sarayın Sultanları, Işıl Alben'in şık asisti sonrasında Sylvia Fowles'ın son saniye isabetiyle, 27-35 önde gittiler soyunma odasına.

İkinci yarıda ilk sayılarını Sylvia Fowles ile bulan Galatasaray, farkı çift haneye çıkardıktan sonra Barbara Turner'ın üçlüğüne rağmen etkili savunmasını sürdürdü. Bu çeyrekte de toplam 4 basket yiyen Galatasaray, Panküp'e savunma konusunda en iyinin kendisi olduğunu kanıtlamak ister gibiydi. Hücumda, tüm oyuncularından katkı almanın avantajıyla farkı açan Sarayın Sultanları, Bahar'ın 4, Sylvia'nın 3 faule ulaşmasıyla ilginç bir beşe döndü. Hodges-Nihan-Tuğba-Gülşah-Tamika ile çeyreğin son 2 dakikasını oynayıp, Hodges'ın sayılarıyla 36-54 önde girdi son çeyreğe Galatasaray. Dördüncü çeyreğin başında da bu ilginç beşi bozmadı Ceyhun Yıldızoğlu ve takımı Gülşah'ın üst üste sayılarıyla farkı 21'e kadar çıkarttı. Pringle'nin üst üste sayılarıyla fark 17'ye düştükten sonra Galatasaray, Işıl-Seimone-Gülşah-Tamika-Sylvia beşine döndü ve Gülşah'ın dış isabetiyle, farkı tekrar 20'ye çekti (44-64) bitime 3:50 kala. Normal sezon maçındaki gibi bu maçta da Barbara Turner'ın ateşlediği son anlardaki geri dönüş sürprizi bekliyordu Galatasaray'ı. 2 dakika civarı bir sürede 17-2'lik bir seri oluşturan Panküp, skoru 61-66'ya getirdi. Son dakikanın içinde Tuğba Palazoğlu'nun üçlüğü ile nefes alan Galatasaray, aynı Tuğba'nın top kaybı sonrasında nefesini biraz daha tutmak zorunda kaldı fakat Panküp kalan sürede skor üretemeyince Galatasaray, 61-69 ile seride durumu 3-0 yaptı ve finale yükseldi.

Bu kritik son dönemde formunu yükselten Seimone Augustus, attığı 20 sayıyla bu maçın da kazanılmasında büyük pay sahibi. Tabii Kaptan Işıl da, içeriye penetreleri sonrasında bulduğu sayılar ve hücum ribaundları ile etkili bir günündeydi. Gülşah'ın da artık korkusuzca üçlüklerini atması ve güvendiğimiz üçlüklerini bulması sevindirici, bunun bir düzene oturması daha da sevindirici. Bahar'ı faul problemine giriyor diye eleştiriyorduk, bugün en girmemesi gereken gündü, Michelle'nin yokluğu sebebiyle. Bahar 4 faule erken ulaştı ama onu eleştirecek bir durum yok, o ne kadar faul yapmamak için kendini sakınsa, inadınaymış gibi düdükler geldi. Kendini sakınarak oynadığı bu maçı 6 sayı-5 ribaund-3 asist ile tamamladı Bahar. Artık haber değeri taşımıyor ama Sylvia Fowles double-double yaptı, 10 sayı-11 ribaund ile. Tamika bugün biraz fazla top kaybı yapsa da farklı pozisyonlarda, her türlü dezavantajına rağmen aklıyla takımına yardımcı oldu. Son dakikalardaki gevşeme olmasa, çok etkileyici bir performanstı. Fark 20'ye çıktıktan sonra, belli bir rahatlama hakları ama farkın 5'e kadar inmesi de değil. Final serisi öncesi, Kayseri'de ikinci kez başımıza gelen bu durumdan ders çıkarmak lazım. Buralara kadar da hatalarımızdan ders çıkararak geldik zaten.

Playofflarda 4/4 yaparak finaldeyiz, hedef için finaldeyiz. Tebrikler ve teşekkürler Sarayın Sultanları.

2 Nisan 2011 Cumartesi

Hayal Kırıklığı

Galatasaray taraftarı daha ne istiyor? Türkiye Kupası, normal sezon şampiyonluğu, Mersin serisindeki etkileyici performans... Bugün yine 400-500 kişinin Galatasaray'ı vardı Abdi İpekçi'de.

Sorarsanız; kızlar 71-63 yendiler Panküp'ü. Bu seride bir maç daha kazanırlarsa finale çıkacaklar. Hani şu son 10 yıldaki 3. final, 10 yıl sonra saha avantajıyla çıkılacak ilk final. Kaybederlerse gün doğar, Abdi İpekçi'de sevincine ortak olamadıklarımız için, internetten kelle alma operasyonları başlatırız kötü günlerinde. Yakışır!

Not1: İyi ki doğdun Seda Kaptan. Seni aramızda görmek bizleri mutlu etti.
Not2: Tebrikler Sarayın Sultanları.
Not3: Hakemler çok formsuz. Son dönemde çok ama çok kötüler.

1 Nisan 2011 Cuma

Büyüteç: Galatasaray - Panküp Kayseri

TKBL Playoffunda yarı final, Galatasaray-Panküp Kayseri maçıyla başlıyor. Daha önceden de belirttiğimiz gibi, yarı finalin diğer ayağında da Fenerbahçe ile Botaş karşılaşacak. İstanbul takımlarının 1-0 önde başladığı serilerde, 3 galibiyete ulaşan ekipler final biletini kazanacak.

Özellikle ligin ilk yarısında başarılı bir performans gösteren Panküp Kayseri, normal sezonu 4. sırada tamamladı. Ligin ilk haftasında Fenerbahçe'yi yenip, son haftada Galatasaray'a mağlup olunca Panküp Kayseri, Kayseri şehri Galatasaray'ın normal sezon şampiyonluğunda çok önemli bir durak oldu diyebiliriz. Normal sezonu 15 galibiyet-7 mağlubiyet ile kapatan yeşil-siyahlılar, playoff çeyrek finalinde Beşiktaş'ı 2 kez yenip, 1-1'den başlayan seriyi mümkün olan en kısa zamanda bitirdiler. Normal sezon sonunda, lig genelinde Galatasaray'ın ardından en az sayı yiyen ekip Panküp Kayseri'ydi. Fakat bunu çok da belirleyici bir istatistik olarak veremiyoruz, çünkü bu konuda en başarılı 3. ekip olan Mersin BŞB, Galatasaray karşısında fena dağılmıştı bir önceki basamakta. Mersin BŞB ile Panküp arasında benzerlikler mevcut. Savunma takımı olma çabası, potansiyelli genç bir yerli oyun kurucu, dümeni gerektiğinde ondan alabilecek tecrübeli bir Amerikalı guard, dış şutlarıyla can yakan kısa forvet ve pota altında takımın atar damarı konumundaki 2 yabancı şeklinde tasvir etsek Mersin'den mi, yoksa Panküp'ten mi bahsediyoruz ayrıştırmak gayet zor. Fakat; Gizem-VJ-Barbara-Sanford-Pringle ile Tuğçe-Jinks-Tuğba-Larkins-Mokango karşılaştırmasında benim oylarım hep Panküp oyuncularına gider, Mersin'e göre daha verimli bir benchlerinin de olmasıyla Panküp, Mersin'in bir-iki model üstü denilebilir. Yani Galatasaray bir bilgisayar oyununda level atlamış gibi, önceki seviyedeki rakibinin daha donanımlısıyla karşılaşacak yarı finalde.

Normal sezondaki karşılaşmalar; İstanbul'da 57-47, Kayseri'de 68-77 ile Galatasaray lehine sonuçlanmıştı. Her savunma takımının olduğu gibi Panküp'ün de temel sorunu, kendilerinden daha iyi bir savunma ile karşılaşmalarında boşluğa düşmeleri. Bu göz önüne alındığında da Galatasaray en son karşılaşmak isteyecekleri rakiptir herhalde. Mersin serisi öncesinde öneminden bahsettiğimiz uzun forvet katkısı bu serinin de anahtarı kuşkusuz. Kritik viraja girerken formunu beklediğimiz seviyeye yaklaştıran Bahar'ın ve tabii Michelle'nin mevcut performansları, Galatasaray'a daha fazla güven duymamızı sağlıyor.

İlk Maç:

Galatasaray - Panküp Kayseri
2 Nisan, Cumartesi
Abdi İpekçi 15:00
Yayın: GS TV

İkinci Maç: Panküp Kayseri - Galatasaray 5 Nisan, Salı 18:00.
Gerekirse Üçüncü Maç: Panküp Kayseri - Galatasaray 7 Nisan, Perşembe 18:00.
Gerekirse Dördüncü Maç: Galatasaray - Panküp Kayseri 10 Nisan, Pazar.