Ben sizlere burada bu sezonun hikayesini anlatmak isterdim ama önce birinin bana anlatması gerekecek onu. Blog tutmayı bıraksak da bu sezon başına kadar takıma ilgimiz devam ediyordu. Çok sevdik bu takımı, ciddi zaman ayırdık hayatımızdan beklediğimiz gelmese de hevesimiz, umudumuz devam ediyordu. İlk yara 29 Mart 2012'de geldi sevdamıza, Final-Eight'te kendi evimizde yaşadığımız hezimet -sadece saha içi sonuçlar değil- Abdi İpekçi'de olan bitenler çok üzdü bizi. Bazı değişiklikler oldu ertesi sezon, Ekrem Memnun geldi ve heyecan verici bir takımımız vardı. Geçen seneki travmanın üzerine yine devam dedik. Her şey güzel giderken Whalen olayı ile sarsıldık, tam beli doğrulttuk derken 2011'den sonra bir kez daha şampiyonluğun elimizden alınmasına karşı kulübün dinginliğini görünce sanki boşa kürek çektiğimizi düşünmeye başladık. Çok seven çok üzülür derler, ben de daha fazla üzülmekten korktum açıkçası bu sezon başlamadan önce. Salt bir şampiyonluk hasreti değil, ne olursa olsun ya kendi ayağımıza sıkacağız ya da ensemize vurup lokmamızı alacaklar umutsuzluğunda boğuldum bu sene başında. Fakat şimdi arkamızda hala inanması güç bir Euroleague zaferi dalgalanıyor, üstüne 14 senedir beklediğimiz şampiyonluk ve bu ikisinden önce gelen bir de Türkiye Kupası var. Daha ne olsun, bu sezon özeline pek inemeyecek olsak da "Sarayın Sultanları" nasıl boyumuzu aştı ona bakalım yakalayabildiğimiz kadarıyla.
Bayrak bizim elimizdeydi, rakibin yıllarca uğraşsa ulaşamayacağı bir yere dikilmişti o bayrak ama bu rehavet bizi yordu, rakibi kamçıladı ve deniz bitti 14 senede. Ben 2008'den beri bu filmin içindeyim, daha öncesini anlatamam ama şahit olduğum kısımında ayağa kalktık, koşmak istedik, düştük ama Galatasaray yerde kalmadı Ekrem Memnun'un omuzlarında tekrar ulaşılmaz bir yerde. Blog'un banner'ı, Sarayın Sultanları ismini Ayhan Şahenk'e sokan o pankart sarı taban üzerineydi. Bir sebebi vardı elbet sarı ağırlıklı olmasının bu takıma ait her şeyin. Sarı da bizim kırmızı da bizim ama Galatasaray taraftarı hep kırmızıyı daha çok sevmiştir, sarı hep ikinci plandaydı. Eh bu takım da Galatasaray'dı, seviliyordu ama bir kırmızı değildi. Bizim sarıyken sevdalandığımız takım, tarihinde hiç olmadığı kadar taraftarıyla bütünleşti, artık Sarı-Kırmızı Parçalı oldu. Abdi İpekçi belki de atmosfer açısından en güzel gününü yaşadı dün. Galatasaray taraftarı; mücadele eden, Avrupa'dan kupa getiren, isteyen, hakkı yenen, hiç vazgeçmeyen kadın basketbol takımına inanılmaz bir biçimde sahip çıktı. Bu atmosferde boğulan Erkekler Euroleague takımlarını hepimiz biliyoruz, cehennemi yaşama sırası "en sevilmeyene" geldi dün ve uzun süre unutamayacakları Abdi İpekçi Cehennemi'nde eriyip gittiler.
Dar kadrosu, düşük profilli Amerikalıları ile normal sezon liderliği, Türkiye Kupası, TKBL, Euroleague kazanan bir takım var. Kimse bu takımdan böyle bir şey beklemiyordu ama bekleyen ve takımını buna inandıran bir süper kahramana sahibiz. Kendisiyle hiç tanışma fırsatım olmadı ama onunla çalışmış, tanıyan birçok insan ile konuştuk onu. Basketbol camiası aslında çok da sevimli değildir, herkesle ilgili kötü şeyler duyarsınız ama bu adam için ne bir tek kötü söz ne de bir tek yadırganan özelliğini duymadım. "Ekrem Abi" diyenin gözleri parlıyordu. Sahada hepimizin gördüklerine, bir de duyduklarımız eklenince ondan şüphe etmek imkansızdı. Mucize yaratan koç Ekrem Memnun hiç tartışmasız yaşanan harika sezonun bir numaralı mimarı. O şanssız bir insandı, hep keşke daha iyisi olsaydı denilen kadrolar ona denk geldi. Yılmadı, o eksik, şu yok demedi, yapacağız dedi ve yaptı. Allah seni Galatasaray'ın başından eksik etmesin Ekrem Hoca. Tamam, TKBL Şampiyonluğu yılladır umduğumuz, uğraştığımız bir şeydi ama -hocanın oyuncularını ayrı tutalım- bu camiada kimse Euroleague şampiyonluğunu hak edecek bir şey yapmadı açıkçası. Bu basketbolun Ekrem Hoca'ya, Hoca'nın da Galatasaray'a hediyesi oldu. O geri geldi ve bizi de geri getirdi.
Ekrem Hoca'ya en çok güvenen, onunla bambaşka bir kimliğe bürünen isimlerin başında Işıl Alben geliyor. Şimdi hepimiz için itiraf zamanı; Galatasaray Kadın Basketbol Takımı = Işıl Alben. Belki bu blog bile tanınırlığının büyük kısmını Işıl Alben'in popüleritesine borçlu. Hep istedi, hep uğraştı, yerlere atladı, mücadele etti oyundan düştü, kafası hakeme takıldı, kötü günleri oldu, sakatlandı, şanssızdı, bazen yetersizdi... İşte bu tam olarak; Galatasaray Kadın Basketbol Takımı. Ama bu sene aslan gibiydi (her ikisi de). Bu şubenin ayağa kalkmasında onun varlığı çok önemliydi. Işıl eşittir takım diyoruz ya, takımdan umudu kestiğimiz gibi ondan da kestiğimiz, küstüğümüz oldu. Doğrudur. Fakat durum ne olursa olsun Galatasaray'ın şampiyon olduğu gün kupayı o kaldırmasa bir şey eksik olacaktı. Geri geldi, hoşgeldi takımını bu zaferlere yürüttü.
Alba sakatlıklarla boğuştu, hep damağımızda kaldı güzel oyununun tadı. Bu sene sonunda beklediğimiz Alba geri döndü UMMC ve final serisinin 2. ve 5. maçlarında harika oyunuyla imzasını attı. MVP geri döndü. Şebnem de yine ayrı kalmıştı basketboldan, akedemik kariyer yaptı geri döndü. Can verdi üçlükleriyle. Belki kusursuz bir oyuncu değil. Herhangi bir röportajını izlediyseniz yıllardır yurtdışında yaşadığı için Türkçesi çok yeterli değil, ama konuşmak istiyor ellerinden yardım alıyor. Bir hevesi var, zorlanıyor ama çok sempatik bir durum oluşuyor. Basketbolu da böyle, bazen takılıyor zorlanıyor ama yapmak istiyor işte. Kaldırıp o üçlükleri gönderiyor en nihayetinde kritik yerde.
Nevriye Yılmaz. Ne diyelim, bir özür dileyelim artık. Kariyerine, oyunculuğuna hiçbir zaman saygısızlık yapmadık ama sevmiyorduk işte onu çubuklu formayla. Öyle bir rakibi de kimse sevmez zaten, çünkü çok iyi ve kazanmak için ne gerekirse onu yapan bir oyuncu. O da eski kulübüne geri döndü, kariyeri boyunca yaptığı gibi yine kazananı o belirledi. O neredeyse en iyisi orası oldu hep. Bize de çok şey kattı, fedakarlık da yaptı her türlü. Yıllarca canımızı yaktın, hemen gitme işte. Bir sene daha?
Zellous Euroleague için bir ispat ortaya koyamamıştı henüz belki ama 2012 WNBA Sezonu'nda önemli bir eşik atladı. Takımının şampiyonluğunda büyük pay sahibi oldu. Aynı başarıyı bize de taşıdı bu yıl. Bize skorer lazımdı, çoğunlukla görevini yaptı. Yapamadığı günler de oldu belki ama hiç kontrol dışına çıkıp zor durumda bırakmadı takımını. Diğer Amerikalı'mız; Kelsey Bone, Bone, Bone... Birkaç ay içinde inanılmaz bir gelişim gösterdi. Final serisinde belki az süre aldı ama Euroleague'de çok önemli işler yaptı.
Ve bence bu sezonun MVP'si Sancho Lyttle. Benim şahit olduğum Galatasaray tarihi -sadece kadın basketbolu değil- Fener maçlarında oyununu böyle ileriye taşıyan bir oyuncu yazmıyor. Kaç kez nefeslerini kesti, can aldı bu maçlarda. Takımın en güvenilir hücum silahı oldu hep, oyunun diğer yüzünde de çok fayda getirdi bize. Avrupa pasaportlu en iyi oyuncu olduğu tartışmasız, belki de dünyanın en iyi 3-4 oyuncusundan biri. Teşekkürler emeklerin için.
Bahar, Ayşe ve Yasemen daha iyi sezonlar geçirebilirdiniz ama bu kadro sizin gibi sorun çıkarmayan oyuncularla tamamlandığı için sanırım şanslıyız. Sadece oyuncular değil Ekrem Hoca'nın yardımcıları, menajerlerimiz, tüm sorumlularımıza da teşekkürler tabii. Sadece birkaç satır Müge Erdem'e ayrıca değinmek istiyorum. Son dönemde çok eleştirdik, yine de eleştiririz ama şunu ayırmak lazım takım üzgünse en üzgün o, takım mutluysa en mutlu o. Bu iyi bir özellik mi, yeterli mi bunları tartışırız ama takımı kaybettiğinde oyuncuları somurturken kendi ortalarda sırıtarak gezen, tüm kariyerini çirkeflik üzerine kuranlara benzemiyor. Zaten onlarla kıyaslanacak bir şeyimiz yok da bunu da bir belirteyim istedim.
Neyse biz dönelim Sarayın Sultanları'na;
- Euroleague Şampiyonu olan ilk ve tek Türk takımı (2014)
- Eurocup Şampiyonu olan ilk ve tek Türk takımı (2009)
- En çok TKBL Şampiyonu olan takım (12 kez)
- Üst üste en çok TKBL Şampiyonu olan takım (9 kez)
- En çok Türkiye Kupası Şampiyonu (11 kez)
- Euroleague'de Final-Four oynayan ilk Türk takımı (1999)
- Türk kadın basketbolunun en çok kupa kazanan takımı (33 Kupa)
Türkiye spor tarihinin görüp görebileceği özel takımlarından biri, belki de birincisi Galatasaray Kadın Basketbol Takımı geri döndü. Eyvallah be Sarayın Sultanları...
Galatasaray'ı çok seven çocuklarız biz, yaşımız kaç olursa olsun. Şampiyonlukların mutluluğu yüzümüze vurur babasının aldığı patenin mutluluğu yüzüne vuran Şenol Ablak'ın kızı gibi ve de kısa ömründe babasını sadece bir kez üzen Bartu Taşanlar kardeşimizin gülümseyen yüzündeki gibi. Galatasaray da bizi seviyor demek ki yüzümüzü güldürdüğü için bu dönemde. Nur içinde yatsınlar, Alpaslan Abi'ye de müjdelesinler bu başarıları.
Galatasaray kadın basketboluna geri döndü, biz geri dönmedik. Sadece teşekkür etmeye geldik Ekrem Hoca ve Sarayın Sultanları'na. Var olsunlar. Nisanlar da bizim, Mayıslar da bizim. Kadın basketbolunun da sahibi biziz ve geri geldik.
Eyvallah...
---MUTLU SON---