BIY AD

16 Aralık 2010 Perşembe

Yenilmez Armada: Zeynepgül Onay Ene


Zeynepgül Onay Ene, taşıdığı soyadlar Türk sporunun iki efsanesinden geliyor. Futbolun en değerli çalışıtırıcılarından ve yöneticilerinden olan rahmetli Gündüz Tekin Onay'ın kızı, basketbolumuzun efsanelerinden Orhun Ene'nin eşi olan Zeynepgül'ü, bizim için özel yapan bir sebep daha var; bir ferdi olduğu ve kaptanlığını yaptığı Yenilmez Armada. Kadın basketbolunun en değerli isimlerinden Zeynepgül Onay Ene ile yaptığımız söyleşide o günleri, şimdiyi, Galatasaray'ı ve kadın basketbolunu konuştuk. Sizler röportajı okumadan önce ben kendi adıma çıkardığım en büyük notu ekliyeyim: O takım niye çok özelmiş, iyi anladım.

Buyrun, büyük bir keyifle okuyacağınızı inandığım Zeynepgül Onay Ene röportajı:


-Sporla iç içe bir ailenin ferdi olarak, basketbola nasıl yönlendirildiğinizi, bu yolu kendinize nasıl seçtiğinizi sizden dinleyebilir miyiz?

-Babamın mesleği nedeniyle sporun içinedoğdum diyebilirim. Çok küçük yaşlardan beri beni tanıyan herkes hem atletik özellikler, hem de yetenek olarak mutlaka bir spor branşına yönlenmemi salıkveriyordu. İlkokulda voleybol ve tenis oynadım. Galatasaray Lisesi’ne yatılı olarak girdiğimde (o zaman 5. Sınıftan sonra giriliyordu) her teneffüs çoğunlukla erkek çocukları ile basket, futbol, voleybol oynardım.(Orhun ile ilktanışıklığımız da o yıllarda birlikte oynadığımız maçlarda olmuştur :) )Beni orada gören beden eğitimi öğretmenim Cumhur Hanım’ın ısrarlarıyla okul takımına girdim. Hayatımın her dönemecinde sporcu olmak bana büyük avantajlar sağladı, iyi ki de seçmişim.


-Başarılı bir spor kariyerinin yanında, Türkiye’nin en imrenilen okullarında öğrencilik hayatınızı da sürdürdünüz. Şimdilerde ikisini bir arada götürmek zorluyor sporcuları, sırrınızı öğrenebilir miyiz?

-Her zaman çok başarılı bir öğrenciydim. Sporda olduğu kadar eğitim hayatımda da başarılı olmak beni mutlu ediyordu. Dersleri çok kısa zamanda öğreniyordum. Liseye gelinceye dek öğrenci/sporcu olmak beni pek zorlamadı diyebilirim. Ayrıca annemin ve babamın ikisini birlikte yürütmem için verdiği destek ve bana inançları da, kendimi bu konuda hep onlara borçlu hissettirdi. Üniversite son sınıfa gelmiştim, kendimi “Bu okulda 4 yıl okudum, mezun olmasam da önemli değil” diye kandırıyordum. Babamın bıkmadan usanmadan ısrar etmesi ile üniversite diplomasını da aldım (İyi ki de almışım). Ayrıca sevgili Faruk Süren’in, Boğaziçi’nde okurken gelen Amerikalı koçumuz ve benimle tamamen kendi inisiyatifiyle bir toplantı yaparak; ”Zeynepgül çok iyi bir okulda eğitim alıyor, profesyonel de olsa onun okuması için hepimiz ona destek vereceğiz” demesi, beni hem motive etti hem de ikisini bir arada yürütmeme çok yardımcı oldu. Şimdi bir çok yönetici, genç sporcuların eğitimini bırakmasını teşvik ediyor, ki bu çok yanlış...(Bu ayrı bir röportaj konusu olur :) )


-Bir Beşiktaş tecrübeniz var alt yapı yıllarında, Galatasaray’a geçişiniz nasıl oldu?

-Basketbola başladığım senelerde 1981 diyelim, Galatasaray’ın bayan basketbol şubesi yoktu. Beşiktaş kulübü bayan basketboluna çok yatırım yapıyordu, hem beni okulda gören Beşiktaşlı antrenörler hem de Beşiktaşlı olan babamın sayesinde Beşiktaş’ta basketbola başladım. Altyapıda fırtına gibi estiğimiz yıllardı. Tüm kategorilerde en kötü derecem, Türkiye 3.lüğüydü.14 yaşında A takım kadrosuna alınmıştım. Daha sonra Fehmi Sadıkoğlu’nun1986’da, Galatasaray’a transferi ile bayan takımı kuruldu. Beni transfer etmek istediler. Benim için çok zor bir durumdu. Bir yanda bana yıllarca emek vermiş, arkadaşlarımın olduğu, sevdiğim bir kulüp diğer yanda ise Galatasaray! Sonunda Galatasaray’a transfer olmayı seçtim. Ama Beşiktaş bonservisimi vermediği için bir yıl sadece okul takımında oynamak zorunda kaldım.


-Galatasaray yıllarınızı anlatır mısınız bize?

-Gerçekten birbirinden kaliteli ve yetenekli oyuncuların yeraldığı, oynayan, yöneten, izleyen herkes için -belki rakipleri bunun dışında tutmak lazım :)- büyük keyif veren altın bir dönemdi. 1987-88’den 94-95 sezonuna dek Galatasaray formasını gururla taşıdım ve yaptığımız her şeyle bu çok değerli formanın hakkını vermiş olmanın mutluluğunu ve gururunu da ömür boyu taşıyacağım. Bu dönemde sadece bir sezon ikinci tamamladık, onun dışındaki tüm sezonlarda şampiyonluğu göğüsledik. Tüm Cumhurbaşkanlığı kupalarını kazandık. Benim Fenerbahçe kompleksim hiç yoktur ama Fenerli arkadaşlarımı kızdırmak için hepşunu söylerim; "Benim kadrosunda olduğum hiçbir takımla Fenerbahçe'ye bir kez bile yenilmedik :)". Galatasaray’ın bu düzeyde yaptığı yatırım ve kazandığı başarılar, bugünkü Fenerbahçe ve Beşiktaş bayan basketbol takımlarının da daha fazla yatırım yapmasına neden oldu, ligimizde rekabet ve dolayısıyla da basketbol kalitesi çok arttı. Çekinmeden söyleyebilirim ki, bayan basketbolumuzun bugün geldiği noktada, Galatasaray kulübünün o dönemdeki basketbol yatırımlarının ve anlayışının çok büyük etkisi vardır.


-Basketbolcu Zeynepgül’ü merak ediyoruz. Pozisyonu,neleri iyi yapardı? Onu özel bir oyuncu yapan şeyler neydi?

-Yetenek ve atletik özellikler mutlaka üst düzey bir oyuncu olmamda önemli rol oynamıştır. Ama bana göre yetenekli de olsa bir oyuncuyu “winner “ yapan zekası ve karakteridir. Hayatım boyunca hiçbir şeyden, hiçbir rakipten korkmadım, büyük sakatlıklar dahil önüme çıkan tüm engeller beni yıldıracağına daha da hırslandırdı. Bana bir şey yaptırmak, istediğinizde “Bu olmaz” diyeceksiniz. Sloganım hep ”Zor yoktur, sadece imkansız vardır” oldu. Küçük yaştan beri hatayı hep kendimde aradım, hakemi, antrenörü, arkadaşımı hiç suçlamadım. Kendimi hiç yeterli görmedim, hep daha iyisi olacağını düşünerek, kendimi geliştirmek için çok çalıştım, hatta en çok çalışanlardan, en önde koşanlardan birisi bendim. Tüm takım arkadaşlarımı,takımlarımı çok sahiplendim, sakatlığımı önemsemeden çok kez sahaya çıktım, bunun karşılığında arkadaşlarım ve kulüpler de her zaman beni çok sahiplendiler. Hala hayatımda aynı prensiplerle yaşıyorum,ve başarının temelinde bu faktörlerin yattığına çok inanıyorum. Çoğu zaman oyun kurucu, zaman zaman ki Derya Özyer’in bize transferinden sonra daha çok, shooting guard oynadım.


-10 yıl boyunca kupalara ambargo koyan, bir elin parmakları kadar maç kaybeden, tek yabancıyla Euroleague’de Final-Four’u zorlayan bir Galatasaray vardı o dönemde. Bu harika armoniyi nasıl yakaladı takım?

-Doğru kişilere doğru zamanda yatırım yapan yöneticiler, sevgive saygı ortamı, çok ama çağdaş ve doğru yöntemlerle çalışmak, inanmak, korkmamakve Galatasaray forması taşımak!


Sizin jenerasyonunuzun Galatasaray ve basketboldan ayrılmasıyla, karanlığa doğru giden bir takım ortaya çıktı. Bir önceki sorunun aksine, bu süreçte neleri yanlış yaptı veya hiç yapamadı Galatasaray?

-Yukarıda saydığım doğrulardan uzaklaştıklarını düşünüyorum. Kulübün içine girdiği mali kriz, bayan basketbolu için yanlış olduğunu düşündüğüm bazı yöneticiler, Galatasaray’ı Galatasaray yapan geleneğin kaybedilmesi, bir dönemin hepimiz için çok üzücü geçmesine neden oldu.


-Aktif spor yaşantınızı sonlandırdıktan sonra, basketbol içinde kalmaya devam ettiniz bir süre. Özellikle WNBA’de birçok takım kadın koçlar tarafından yönetilirken, bizde durum niye böyle değil? Neden eski oyuncuları dışarı çıkartıyor sistem?

-Ben bıraktıktan sonra bir karar vermiştim. Benim Galatasaray ve Milli Takım’da kaptan olmamı sağlayan tüm bilgimi ve tecrübemi, altyapıda çalışarak geleceğin Zeynepgül'lerine aktaracaktım. O dönemde sağolsun, Faruk ağabeyin de onayıyla, rahmetle ve sevgiyle andığım sevgili Özhan ağabey, beni deyim yerindeyse elimden tutarak, altyapı antrenmanına götürmüş ve “Bu kardeşimiz bizim için çok değerli, onun Galatasaray altyapısında rahat çaçalışması için ne gerekiyorsa yapalım, yardımcı olalım” demişti. Ama maalesef Galatasaray için çok yanlış olan, küçük hesaplar peşinde koşan bir yöneticinin yaptığı büyük yanlışlara tanık olmak ve çirkin Alicengiz oyunları beni camiamdan uzaklaştırdı. Sevmesem de, birGalatasaraylı büyüğümü şikayet etmemek için bunu kimseye dile getirmeden sessiz sedasız 6 ay sonra ayrıldım. Ve maalesef sonra yine aynı yönetici yüzünden takımım o karanlık günleri yaşamak durumunda kaldı.

Aslında sanırım, kadınlar çoğunlukla, basketbolu bırakınca hemen çocuk yapıyorlar, profesyonel spor hayatı çok zor, bir çoğu bu hayattan uzaklaşmak istiyor ama bir şekilde bu oyuncuları antrenör olarak sistemin içinde tutacak önlemleri almak, antrenör eğitimlerine oyuncuyken başlamalarını sağlayarak, teşvik etmek gerekiyor.


-İş ve özel hayatınızda şimdi neler yapıyorsunuz?

-Bana göre bir kadın anne olmayı seçmişse hayatta en büyük başarısı iyi ve eğitimli evlatlar yetiştirmek olmalı. Hiç bir profesyonel başarı, anneliğin ikinci planda kalmasına yol açmamalı. Ben de büyük oğlum Yiğit ve sonra da küçük oğlum Denizhan doğduktan sonra, düzenimi hep buna göre kurdum. 2007 yılına dek antrenörlük yaptım, annelik tüm hızıyla bir yandan sürerken, diğer yandan kendimi her anlamda geliştirmeye devam ettim. Çünkü bir gün mutlaka bu ülkenin, hem en iyi okullarda üst düzey eğitim almış hem de üst düzey sporun içinde ciddi tecrübeler kazanmış bir spor insanı olarak bana sıra geleceğini ve üzerime düşeni yapacağımı biliyordum. Nitekim 2007’den beri Türkiye Futbol Federasyonu'nda yönetici olarak çalışıyor, Türk sporunu geliştirecek ve yayacak, Türk çocuklarını spora kazandıracak sayısız projenin içinde yer alıyorum. Çocuklarım büyüdüğü, eşim de bana müthiş destek verdiği için yorucu da olsa pek bir şey aksamıyor.


-TKBL’yi ve Galatasaray’ı ne sıklıkla takip ediyorsunuz? Takımda kendinizle özdeşleştirdiğiniz bir oyuncu var mı? Yeni yapılanmayı nasıl buluyorsunuz?

-Çok yakından olmasa da ligleri takip ediyorum. Takım menajeri Müge, benim hem ilkokul hem de takım arkadaşım! Işıl, Genç Milli Takım antrenörüyken, kadroya ilk kez benim aldığım çok yetenekli bir oyuncu. Ceyhun daçok beğendiğim bir antrenör. Bana göre Galatasaray altyapıya yıllardır, gereken önemi vermedi ama bundan sonra Ceyhun’un Botaş modelinde olduğu gibi, mutlaka altyapıya el atacağını, önümüzdeki yıllarda altyapıdan bir çok oyuncu yetişeceğini düşünüyorum. Bu da çok doğru bir model.


-Amerika Milli Takımı’nın ve dünya basketbolunun en değerli isimleri ligimize geliyorlar. Ligimizin şimdiki kalitesiyle, sizin döneminizinkini karşılaştırırmısınız?

-Bayan basketbolunun sevilmesi, yayınların artması, bayan basketbolunun medyada daha çok yer alması, spora yeni başlayacak kızlarımızın basketbolu seçmesi için dünya yıldızlarının ülkemiz liginde oynaması büyük bir şans. Öte yandan benim dönemimde gelen yabancı oyuncuların sayısı azdı ve birçoğu profesyonellik ve teknik anlamda bizlere bir çok katkıda bulundular. Oyunda çok az süre alarak, kenarda körelmenin ötesinde, bir de eğer genç oyunculara saha içinde ve dışında kişilik olarak yanlış model olacak oyuncularıgünü kazanmak adına takımlara doldurursak, bu politika, uzun vadede bayan basketboluna faydadan çok zarar getirecektir. Seçimleri çok dikkatli ve özenli yapmak zorundayız.

-Tekrar Yenilmez Armada dönemine dönersek bizlere aktaracağınız birçok hatıranız vardır. Sizin için en unutulmaz maçları (olumluve/veya olumsuz manada) alabilir miyiz?

-Oyunculuk hayatımda en unutamadığım gün,1987 yılında 25 yıl aradan sonra yeniden kurulan bayan milli takımının en genç oyuncusu olarak seçildiğimi öğrendiğim ve ilk maçı oynadığımız gündür. Galatasaray forması ile 1993 yılında oynadığımız Cumhurbaşkanlığı kupası esnasında, kupa vermesi için beklediğimiz dönemin Cumhurbaşkanı merhum Turgut Özal’ın ani ölüm haberi sonrası, maç yarıda tatil edilmişti. O günü üzüntüyle hatırlarım.

Kazansaydık Final-Four’a kalacağımız CSKA Moskova maçınıİ stanbul’da kaybettikten sonra çok üzülmüştüm ama sonrasında Faruk ağabey soyunma odasına gelerek ”Sizler Galatasaray formasını layığıyla taşıdınız, bizeçok büyük mutluluklar, heyecanlar yaşattınız. Başınızı dik tutun, sizlerle gururduyuyorum” dediğinde, Galatasaraylı olmakla bir kez daha gurur duydum...


-Bize bir takım arkadaşınızı anlatır mısınız?

-Hepsi birbirinden yetenekli ve değerli takım arkadaşlarımınsadece birini anlatırsam, hepsine haksızlık etmiş olurum! Amerika Milli Takımıoyuncusu da olan Clarissa Davis, oyunculuk kariyerimde birlikte oynadığım en mükemmel oyuncuydu. Antrenmanlarda onunla eşleştiğimde, her seferinde kendimi çok geliştirdiğimi hissederdim. Mücadeleci, skorer, komple bir oyuncuydu.

Derya Taşçı Özyer ve şimdi A Milli takım menajeri olan Canan Bakır Erdoğan da kişilikleri, disiplinleri, işlerine duydukları saygı ve takıma yaptıkları katkılarla, her şeyden önemlisi paylaştığımız onca acı, tatlı anı ve bana daima hissettirmiş oldukları dostluklarıyla spor yaşamımı anlamlı ve keyifli kıldılar.



-Galatasaray Lisesi ve Galatasaray Spor Kulübü, uzun yıllar boyunca eğitim aldığınız, spor yaptığınız ve emek verdiğiniz camia sizin için neler ifadeediyor?

-Galatasaraylılık benim için sadece bir taraftarlık olmadı hiçbirzaman, beni şekillendiren, eğiten, hayata hazırlayan bir eğitim yuvası oldu. 8 yıllık yatılılık hayatımda bana ev oldu, aile oldu. Hayattaki en iyi arkadaşlarımı ve en önemlisi eşimi tanıdığım yer oldu. Sporcu olarak da en güzel başarıları, acı tatlı anıları biriktirdiğim bir kulüp oldu. Ben gerçek sporyöneticiliğinin nasıl olması gerektiğini başta Faruk Süren, Alp Yalman ve Özhan Canaydın olmak üzere, Galatasaraylı ağabeylerimden öğrendim. Şimdi bulunduğum noktada onlardan öğrendiğim düsturlar bana çoğu zaman ışık tutar. Ama şunu söylemeden de geçemeyeceğim; basketbolu bıraktığım günden beri Galatasaray camiasına olan borcumu ödemek, kulübüm için hizmet etmek istedim ama bir türlü olmadı. Gelecekte Galatasaray adına birşeyler yapabilmeyi çok istiyorum.


-Bize zaman ayırdığınız ve ilk konuğumuz olduğunuz için teşekkür ederiz. Bize ve takipçilerimize iletmek istediğiniz bir şey var mı?

-Kazanmak ve yukarıya doğru başarı basamaklarını tırmanmak değil, bunları yaparken insan kalmaktır esas olan. Ahlaklı, örnek sporcular yetiştirelim, sporun eğlence yönünü asla kaybetmeyelim. Günün sonunda bu sadece bir oyun :).

4 yorum:

ako dedi ki...

Röportaj için ellerinize sağlık. O günleri çok net hatırlamasamda tarihimize böyle zaferler kazandırdıkları için tüm emeği geçenlere teşekkür etmek lazım. Sanırım herşeyin başında doğru spor yöneticiliği geliyor.

Not: ufak bi uyarı olarak; yazıda kelimeler arasında boşluk yok bazı yerlerde, okumayı güçleştiriyor.

pinarfiliz dedi ki...

elinize sağlık bu roportajlar için.devamı da gelir umarım :)

ebruli dedi ki...

emeğine sağlık muhteşem bir röportaj olmuş

oylum dedi ki...

çok doyurucu bi röportaj olmuş. okurken bilgilenip sevindim.) emeği geçen arkadaşlara teşekkürler. zeynepgül hanıma da sevgiler bizden. kendisini tekrar galatasaray'da görmek umudu ile...