BIY AD

26 Temmuz 2009 Pazar

Asıl Düşmek Buymuş


Bu küpür çok meşhurdur, hepimiz bunu okuyup üzülmüşüzdür veya bu haber gösterilerek kızdırılmışızdır rakipler tarafından. Galatasaray'ın "Yenilmez Armada"sı rakibin atağa kalkması, sarı kırmızı tarafta ise bütçelerin düşürülmesi sonrası yenilebilir olmuş, son nokta olarak da 2. ligde dibe vurmuştu. Ama keşke bu olsaymış gerçek dibe vuruş...

Yanılmıyorsam 2002 yılında, Galatasaray - Tekelspor maçını izlemek için gittiğim İpekçi'de karşılaşmıştım bu takımla, bir Fener maçıydı ve kaybetmiştik evimizde. O günden beri peşindeyim bu takımın diyemeyeceğim ne yazık ki ama Galatasaray'ın her branşını takip ettiğimiz gibi sonuçları öğreniyorduk bu şubeninde. Birçok kişi gibi benim de bu konuya asıl ilgimi çeken Işıl Alben oldu. Sempatikliği ve taraftar-oyuncu sıfatı ile önce dilden dile yayıldı tribün içinde namı. Sonra GS tv aracılığı ile maçlarını izlemeye başladıkça takım olarak büyük sempatimi kazanıyordu bu takım. Avrupa'da kararlı bir yürüyüş sergileyip, ligde de iyi maçlar çıkartıyolardı. Sezonu sıfır kupayla kapadılar belki ama gönlümüzü kazandılar. ASLAN gibi mücadeleleri formamızın şanına yakışırken, bu mücadeleden rahatsız Caferağa ahalisinin küfürleri ise onlara bizim nezlimizde şeref katıyordu. Petra'nın mücadelesi, Esra'nın maskesi, kendini yerlerde paralayan Işıl'ın savaşçı ruhu, VJ ve Sophia'sıyla bu takım işte GALATASARAY RUHU dedirtiyordu bize. Mutlak başarıya aşık değildik biz hiç bir zaman. Yenilmez Armada dönemini yaşayıp ondan sevmedik bu takımı ya da Fener'i geçsinlerde ne yapıyorlarsa yapsınlar zihniyetinde de değildik. Bir haykırış, gerçek ve temiz bir mücadele aşık etmişti bizi kendine.

Kaptan değildi ama biz bizim gibi olan Işıl'a kaptan diyorduk. O da bizim gibi seviyordu bu renkleri çünkü. Ama biz o takımın hepsini seviyorduk; birinin kırık burnuyla mücadelesi, yabancılarının savaşçı, aslan ruhu, efsanelerimizi hatırlatıyordu bize...

Geçen sene başlarken yerli transferlerimiz ile kadromuz güçlenmişti, Petra'nın yerine Marina gelmişti bir de Seimone... Tabi ki çok istediğimiz şampiyonluk, bu kadro ile gelebilirdi gelmese de canları sağolsundu gözümüzde. Cumhurbaşkanlığı Kupası maçı için evden bir kere çıktıktan sonra bir daha bu takımın maçı varken bir-iki istisna dışında daha da eve girmedim sezon boyunca, kimi zaman 20-30 kişi sonralara doğru yüzlerce Galatasaraylı ile birlikte sevdik bu takımı. Ne olduysa devre arasına doğru oldu ama ilk çomak sokuldu kalbimize, bu tribünlerce hiç sevilmeyen Şaziye'ye giydirildi bu forma. Ne Şaziye severdi bu renkleri -para nelere kadir işte-, ne de bu renklerin gerçek sahipleri onu. Sonrasında Cem Akdağ'ın koltuğu sallandı, hayırdır dememize kalmadan Zafer'dir dediler. O dönem Fenerbahçe yönetiminin diretmesi sonucu olmadı Kalaycıoğlu. Kurt bir kere düşmüş ama "dede"nin yüreğine, fırsatı olunca da "hayır" dememiş Zafer Hocaya. Hoş dese ne olurdu hiç mi tükürdüğünü yalamamış bu dedemiz...

Burada bir isime ayrı bir paragraf açmak istiyorum; Marina Kress. Hani Seimone da Sophia da hakediyorlar bu övgüleri ama onlara sevgimiz yeteneğinden zannederler diye Marina'yı ele alıyorum. Düz bir oyuncuydu Marina, soğuk bir ülkenin soğuk insanıydı dışardan bakıldığında ama hep savaştı hep mücadele etti, nereden bilirdi o kız Galatasaray sevgisini ama öğrenmişti. Ağlarken gördük onu Fener maçı sonrasında, maçı Şaziye'nin boş atışları sokamaması yüzünden kaybetmiştik ama taraftarının karşısına gelip özür dileyen, ağlayan Marina'ydı. Benim gözümde bu göz yaşları, Şaziye'nin üçlükleri ile gelecek bir Fenerbahçe galibiyetinden daha önemliydi, daha Galatasaray'lıydı. Salondan çıkıp giderken yenildiğimize değil, bu formayı hakedenlerin asla hak etmedikleri göz yaşlarına üzüldüm.

Şimdi geliyorum asıl bu yazının yazılma sebebine: Biz önce ter-mücadele, sonra oluyorsa da hakkıyla YİĞİTçe ZAFERler istiyorduk bu takımdan. Ne Fenerbahçelilerle gelecek başarılara evet diyebilirim ne Zafer Kalaycıoğlu'na ne de Nilay Yiğit'e... Onların benim Galatasaray'ımda yerleri yok! Fotoda görüyoruz Galatasaray, Fenerbahçe tarafından ikinci lige düşürülmüşmüş.. O sıkıntı olmaz da, bu şube asıl şimdi Fenerbahçe'liler yüzünden gönlümüzden düşürüldü, buna üzülürüz işte. Ahmet Dedehayır, Mihriban Oğuz ve belki de çok sevdiğimiz Müge Erdem onlar da bu işe çanak tutuyorlar. Dedehayır mizacı gereği antipatiklik ceketiyle geziyor seveni var mı bilmiyorum da, menejerlerimize bu güne kadar hiç ses çıkarmadık seviyorduk onları çünkü ama onlarda bu transferlere ses çıkarmıyorsa, bizim tepkimiz onlara da yönelir. Fenerbahçe'nin bir döneminin bayrak oyuncusu, bayan basketbol şubesinin Tuncay Şanlı'sı denilen Nilay Yiğit bu formayı giyerse, bizim de bu takım hakkında diyecek sözümüz yok. Şaziye'nin takıma zarar verdiği görülmemiş midir ki sıra Nilay'a geldi? Veya başarının adı Fenerbahçe'lileşmek midir sizin lugatınızda? Güzelim takımı, Aslan mücadeleyi, Ruhu öldürdünüz siz artık başarısı da kupası da bir Belarus'lunun göz yaşları kadar etmez benim gözümde. Bu takıma bunları layık görenlere bol Zafer'li günler diliyorum...

Bu takım gün olur da sallanırsa biliriz ki gemiyi ilk "fare"ler terk eder, ama unutmasın kimse Galatasaray'lıyız biz hep buradayız!

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Nilay Yiğit Anketi


Yeni transferimiz Nilay hakkında sizlerin de görüşünü almak istedik.

24 Temmuz 2009 Cuma

Euroleague'de Fikstür Belli Oldu


28 Ekim 2009
Galatasaray - Cras Basket Taranto

4 Kasım 2009
TTT Riga - Galatasaray

11 Kasım 2009
Galatasaray - TEO Vilnius

18 Kasım 2009
UMMC Ekaterinburg - Galatasaray

25 Kasım 2009
Galatasaray - Ros Casares

2 Aralık 2009

Cras Basket Taranto - Galatasaray

9 Aralık 2009
TTT Riga - Galatasaray

17 Aralık 2009

Galatasaray - TEO Vilnius

13 Ocak 2010
Galatasaray - UMMC Ekaterinburg

20 Ocak 2010
Ros Casares - Galatasaray

Geçen sene Taranto ile kapattığımız Avrupa defterini bu sezon bir üst seviyede yine Taranto ile açıyoruz. Finalde yaşadıklarından sonra ateşli taraftarlarla dolu bir salon beklerken, 50 kişiyi görünce verecekleri tepkiyi merak ediyorum.

Resmi sitede girilen fikstürde TTT Riga maçlarının yanlış yazıldığını da ekleyeyim, oradan bakıp da kafası karışanlar için.

Edit : An itibariyle resmi sitede düzeltilmiş fikstür.

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Kübra Siyahdemir Tarsus'da

Geçen sezonun başında iki yıllık sözleşme imzalanmıştı Kübra ile. Sezon başında Cumhurbaşkanlığı Kupası maçında Ankara'da sahada yer alan oyunculardan biriydi. Migros takımında aldığı süreleri henüz ilk senesinde Galatasaray'da alması mümkün değildi tabii, o da bunu bilerek gelmişti zaten takıma. Ocak ayında daha fazla süre alabileceği ve sorumluluk alarak oynayabileceği bir takıma gitmesi konusunda hem kendisi hem de teknik ekip görüş birliğine varınca, Pankip Ted Kayseri Koleji'ne kiralanmıştı sezon sonuna kadar Kübra.

Sezonu orada tamamladıktan sonra takıma dönmesini beklerken Tarsus Belediye ile anlaştığını öğrendik. Bizimle olan sözleşmesi iki yıllıktı ve geçen sezonu kiralık olarak tamamlamıştı. Tarsus ile olan sözleşmesinin içeriği hakkında net bir bilgim yok, kiralık mı gitti öğrenmeye çalışırım onu. Onun adına iyi bir tercih olmuş ama, o konuda eminim. Fiziğini geliştirmesi gerekiyor Kübra'nın, aynı zamanda şut tercihlerinde ve buna bağlı olarak yüzdelerinde de problem var. Geçen sezonun ikinci yarısında özellikle Kayseri takımında bu konudaki sıkıntıları görme şansımız oldu, yanlış tercihler ve düşük yüzdeleri dikkat çekti.

Biraz zamana ihtiyacı var Kübra'nın, fiziğinin biraz kuvvetlenmesi ve oyunun olgunlaşması ile ki bunu ancak oynayarak başarabilir, Galatasaray gibi bir takımda forma şansı bulacaktır. Kiralık gitmiştir umarım, önümüzdeki dönemde onu yeniden sarı kırmızılı forma altında görmek isterim şahsen.

21 Temmuz 2009 Salı

Sıradaki ?


Şaziye Karslı, Zafer Kalaycıoğlu, Nilay Yiğit derken kare asa doğru yürüyoruz.

Sıradaki aday hakkında fikri olan?

Avrupa'da Rakipler Belli Oldu

Euroleague'de rakiplerimiz belli oldu az önce.

UMMC Ekaterinburg(Rusya), Ros Casares Valencia(İspanya), TEO Vilnius(Litvanya), TTT Riga (Letonya) ve Cras Basket Taranto( İtalya) takımları ile A grubunda mücadele edeceğiz.

Diğer temsilcimiz Fenerbahçe ise Spartak M Region ( Rusya), Gambrinus SIKA Brno ( Çek Cumhuriyeti), Lotos Gdynia (Polonya), Tarbes (Fransa) ve Szeviep Szeged (Macaristan) takımları ile D grubunda mücadele edicek.


Eurocup'da mücadele edicek olan Samsun Basket, Beşiktaş Cola Turka ve Botaş'ın da grupları belli oldu bugün.

Dynamo Kursk (Rusya) - K.V. Imperial AEL (Kıbrıs Rum Kesimi) - Municipal Targoviste (Romanya) - Samsun Basket

Geçen yıldan bu üç takımı da çok iyi tanıyoruz, kupaya uzanan yolda üçünü de elemiştik.

Nadezhda (Rusya) - MGS Apollon (Yunanistan) - Baschet ICIM (Romanya) - Botaşspor

Chevakata Vologda (Rusya) - Athinaikos (Yunanistan) - Hatis Yerevan (Ermenistan) - Beşiktaş Cola Turka

Şimdilik burada dursun bunlar, değerlendirmeyi yaparız daha sonra etraflıca..

20 Temmuz 2009 Pazartesi

Nilay Yiğit Gelirken


Mayıs ayının ortasında girmişiz Nilay Yiğit ile alakalı ilk haberi, Temmuz ayının sonuna geldik. Aradan geçen iki ayda kimsenin fikrinde bir değişiklik olmamış olacak ki, bugün resmi olarak açıklandı transfer. Şaziye Karslı ve Zafer Kalaycıoğlu hamleleri sonrası düşündüklerimle aynı paralelde düşünüyorum bugün Nilay Yiğit transferi sonrasında da, yararı olucaktır şüphesiz ama götürdükleri ile mukaseye kabul edilemez olası getirileri..

Sonda söyleyeceğimizi en başta söyledikten sonra sadece basketbol sahası içinde bakalım bu transfere çünkü diğer açıdan söyleyecek daha fazla birşey yok.

Yerli guard denildiğinde benim listemde Birsel Vardarlı - Esmeral Tunçluer ve Işıl Alben isimleri ile birlikte yer alan bir oyun kurucu Nilay Yiğit. Birsel Vardarlı ve Esmeral Tunçluer Fenerbahçe'de olduğuna göre, Işıl'ın da sakatlığını gözönünde bulundurduğumuzda mantıklı bir hamle olarak duruyor kağıt üstünde. Bunun ötesinde kadromuzda olsa çok iyi olur dediğimiz hemen hemen tüm yerli oyuncular Fenerbahçe'de. Sürekli olarak karşı taraftan oyuncu ve hatta coach devşirmek yerine oyuncularınızın ikinci sezonlarında ortama ve sisteme uyumunu arttırıp, onlardan daha fazla verim almaya çalışmanız daha mantıklı bir yoldur. En azından daha onurlu bir duruştur bana göre, gerçi sistem falan dedik de geçen sezonda sistemden bahsetmek falan pek mümkün olmadı.

Zafer Kalaycıoğlu'nun Fenerbahçe'yi çalıştırdığı dönemde ''Oyun kurucum yerli olmalı, aynı dili konuşmalıyız..'' açıklamasına uyan bir isim ayrıca Nilay. Ve 100'un üzerinde milli maça çıkmış, oldukça tecrübeli bir guard. Bu sezon ligde yakaladığı 7.1 asist ortalaması ile ligimizin asist kraliçesi olurken yaptığı 4.5 top kaybı ortalaması ise gözden kaçmaması gereken bir detay. Bunun yanı sıra kariyeri boyunca top çalma konusunda iyi rakamlar tutturan Nilay Yiğit, maç başına 3 top çalma ile bu alanda 3. sırada yer aldı bu sene. Bu rakamları sonrası Ceyhun Yıldızoğlu tarafından Letonya'daki Avrupa Basketbol Şampiyonası kadrosuna çağrıldı.


Fenerbahçe forması ile ligimizde mücadele ettiği dört sezonda(2004-2007) üç şampiyonluk yaşarken bu başarının esas kahramanlarından biriydi. Dört sezonda oynanan total 123 karşılaşmanın 119'unda forma giyerek istikrar olayına ayrı bir boyut getirdi Nilay Yiğit. Normal sezonda üç, play-off'larda 1 olmak üzere sadece 4 maç kaçırdı bu dört sezonda. Sürekli olarak sahada kalan Nilay Yiğit bu dört sezonda ne yaptı peki? Bu dört sezonda ortalama 30 dakika sahada kalırken 6,6 sayı 3,4 ribaunt 6,0 asist 2,4 top çalma rakamlarını tutturdu. Sezonda ortalama 30 maç oynadığını düşünürsek gerçekten iyi rakamlar bunlar.. Bu rakamların bize gösteremediği önemli bir diğer durum da, Nilay Yiğit'in bu dönemde sarı - lacivert tribünlerin en çok sevdiği oyunculardan biri olması hatta bayan basketbol takımının bayrak adamı olması. Kazanılan bir şampiyonluk sonrası Caferağa'da çekilen indili bindili hindiler halen konuşuluyor her Nilay Yiğit muhabbeti açıldığında.


Başarılı geçen dört sezonun ardından Avrupa'ya gidebilir dedikoduları dolaşırken birden Beşiktaş Cola Turka ile anlaştı Nilay Yiğit. Bu transferi hazmetmek kolay olmadı tabii, ilk günden itibaren yoğun tepki gördü Beşiktaş taraftarlarından. Akatlar'daki ilk maçında taraftarın salonu terkederek yaptığı protesto, Nilay o formayı giyerken Akatlar'a gelmeyi bırakan pek çok taraftar bu transferin sürekli olarak gündemde kalmasını sağladı. Basketbol anlamında iyi bir sezon geçirse de takımdan ayrılmak zorunda kaldı sezon sonunda Nilay Yiğit ve Kayseri'ye gitti.



Işıl'ın sakatlığı daha ciddi olsaydı eğer yabancı bir guard düşünülebilirdi WNBA'den fakat Işıl'ın tahmin edilenden biraz daha erken dönme durumu olduğu için Nilay Yiğit transferi makul karşılanabilir bu anlamda. Şutu olan bir guard başarı için temel kriterlerden biri günümüzün oyun anlayışında, Nilay'ın burada başarılı olduğunu söylemek mümkün değil. Şutuna güvenilecek bir isim olmadı kariyerinin hiçbir döneminde, o daha çok takımı oynatacak isim oldu. Fakat bunu da set hücumundan ziyade hızlı hücumlarda daha verimli gerçekleştirebilen bir oyuncu. Geçen sezon(lar)da sete set oynamayı tercih ettik hatta geçen sezon özelinde pek de ne oynadığımızı bilemedik ama Nilay'dan verim almak istiyorsak eğer oyun tempomuz mutlaka hızlanmalı. Sete yerleşilen hücumlarda topu elinde tutup, hücumun sonuna doğru kontrolsüz penetreleri ile top kayıpları meşhurdur Nilay'ın. Hızlanan oyunda daha doğru kararlar verebilirken tempo düştükçe kontrolden çıkabiliyor pek çok oyun kurucunun aksine.

Burada bir parantez açmak gerekiyor. Ribaundu alıp hücum sahasına çok çabuk geçebilecek bir oyun kurucumuz var elimizde, Işıl. Geçen sezon kullanamasak da Ceyhun Yıldızoğlu tekrar hatırlattı görmek istemeyenlere, bu kadroda Bahar Çağlar var, onun haricinde Sophia Young var. 3 numara hareketliliğine sahip oyuncu her ikisi de, Nilay ya da Işıl ile hızlı geldiğimiz hücumlardan sayı bulmamız çok olası. Yani oyun tempomuzu arttırmamız hem Nilay'dan ciddi anlamda katkı almamızı sağlayacak hem de tam manasıyla kullanamadığımız iki oyuncumuzun performansının yükselmesini sağlayacak. Augustus'un sezon ortasına kadar bulunmayacağı bir kadroda oluşması muhtemel skor problemini çözebilecek bir hamle bana göre bu. Eğer set oyunu üzerinden oynayacaksak Nilay'dan katkı almamız pek mümkün gözükmüyor bana.

Işıl'ın sakatlığında oynayacak ve Işıl'ın takıma katılmasının ardından da onun back- up 'ı olucak Nilay Yiğit. Işıl'ı yedeklemek için neden ondan daha iyi bir guard alır ki bir yönetici takımına? Fenerbahçe'den oyuncu almayız diyip koçunu ayartan ve Fenerbahçe'nin başarılı olduğu bir döneminin ana karakterlerinden birini alan Dedehayır'ın buna da verecek bir cevabı vardır elbet de biz almayalım o cevabı.

Ben Yenilmez Armada döneminde takip etmiyordum bu takımı mutlak başarıya aşık olmadım. Forması için ağlayan Galatasaray'lı oyuncular yeterdi, Kress gibi mesela. Ne güzel ikincilikti geçen sezon yaşadığımız, bunu anlasalar, yetecekti bize.

Anlayamadılar ne yazık ki..

Nilay Yiğit Galatasaray'da


Daha önceden belli olan transferlerimizdendi. Işıl ve Yasemen'in yanına 3. Türk Guard oldu. Hayırlı olsun. Ayrıntılı yorumu daha sonra yaparız.

Konsantrasyon


Dabovic'in sadece basketbola konsantre olduğu nadir anlardan biri..

18 Temmuz 2009 Cumartesi

Eurocup 2010


Yeni sezonda FIBA Eurocup'da mücadele edicek olan takımlar belli olmuş. Toplam 38 takımın katıldığı organizasyonda 8 tanesi dörderli, iki tanesi de üçerli olmak üzere toplam on grup bulunuyor.

Geçen sene İstanbul'da kaldırdığımız bu kupaya bu sezon üç takımımız katılıyor: Samsun Basket, Beşiktaş Cola Turka ve Botaş. Ligde bu sezon yakaladığı çıkışı Avrupa'da da devam ettirmek düşüncesinde olduklarını açıklayan Samsun temsilcisi ile genç oyuncularla mücadele eden ve gelecek dönemin hazırlıklarını yapan Botaş'ın performansını merak ediyorum açıkçası. Özellikle Botaş'ın genç oyuncuları için çok iyi bir tercübe olucaktır grup aşamasında oynanan karşılaşmalar. Aziz Akkaya'lı Beşiktaş Cola Turka için ise biraz beklemekte fayda var malum son dönemde finansal sorunlarla gündeme geldiler hep.

Geçen yıldan hatırladığımız ve birer birer geçtiğimiz Dexia, K.V. Imperial AEL, Municipal Targoviste, Chevakata Vologda, MontpellierUSO Mondeville, Dynamo Kursk gibi takımlar bu sezonda da Eurocup'da mücadele edicekler. Dinamo Moscow, Nadezda Orenburg, Dynamo Kursk, Chevakata Vologda, Spartak takımları ile turnuvaya katılan Rusya ise her zaman olduğu gibi şampiyonluğa en yakın ülke konumunda. Kuraların 21 Temmuz Salı günü çekileceğini hatırlatarak bitirelim postu.

16 Temmuz 2009 Perşembe

Euroleague Kuraları Çekiliyor


Eurocup zaferinin ardından bu sezon Euroleague'de mücadele edeceğiz. Gerçi geçen sezonda da bunu yapabilirdik fakat gelen wildcard'ı geri çevirmiştik. Toparlanmaya başladığımız dönemde kendimizi yeniden hatırlatacağımız, özgüven kazanacağımız bir sezonda kazanmamızın daha olası olduğu bir kupada yarışmak bana oldukça mantıklı gelmişti sezon başında, her ne kadar bazı kesimlerce tepkiye neden olsa da bu. Sezon sonunda kazanılan Avrupa Kupası ile herkes bunun daha akilane bir strateji olduğunu görmüştür sanırım.

Yeni sezonda Euroleague'e katılacak takımlar açıklanmış. Toplam 24 takımın katıldığı organizasyonda üçer takımla temsil edilen ülkelerin arkasından iki takımla geliyoruz, Fenerbahçe ve Galatasaray ile. Rusya, Fransa, İspanya ve Macaristan üçer takımla katılıyorlar Euroleague'e, ligimizin büyüme trendini gözönüne aldığımızda önümüzdeki üç yılda bizimde buralara sağlam şekilde üçer takımla katılma durumumuz oluşabilir.

Spartak Moscova Region, CSKA Moscova, UMMC Ekaterinburg (Rusya) - Ros Casares Valencia, Halcon Avenida, Rivas Ecópolis Covibar (İspanya) - MKB Euroleasing Sopron, Szeviep Szeged, MiZo Pecs 2010 (Macaristan) - Bourges Basket, ESB Villeneuve, Tarbes (Fransa) - Cras Basket Taranto, Familia Schio (İtalya) - KS AZS-PWSZ Gorzow, Lotos Gdynia (Polonya) - Gambrinus SIKA Brno, USK Prag (Çek Cumhuriyeti) - Maxima Broker Kosice (Slovakya) - TTT Riga (Letonya) - Gospic Croatia Osiguranje (Hırvatistan) - TEO Vilnius (Litvanya) - Fenerbahçe, Galatasaray (Türkiye)

Ayhan Avcı ile birlikte namağlup olarak birinci lige çıktığımız sezondan beri sürekli büyüyen bir takım profilimiz var. Eurocup şampiyonluğunun ardından bu sezon gelinebilecek en son noktaya geldik, buradan ötesi yok Avrupa bayan basketbolunda. Burası çok ayrı bir dünya, uzun bir aradan sonra yeniden burada olmamız sevindirici tabii ki. Kuraların 21 Temmuz'da çekileceğini hatırlatarak rakiplerimizi beklemeye başlayalım.

WNBA - All Star Kadroları Açıklandı


25 Temmuz'da Connecticut'ta oynanacak olan All - Star maçının kadroları açıklandı. Indiana Fever takımının forveti Tamika Catchings en fazla oyu alan oyuncu olmuş 94,316 oy ile. 2006 yılında da en fazla oyu alan oyuncu olmuştu Tamika.

San Antonio Silver Stars'ın oyun kurucusu Becky Hammon (88,991), Seattle Storm takımının forveti Lauren Jackson (88,685) ve yine Seattle takımından Sue Bird (88,591) Tamika'yı takip eden isimler olmuşlar. Doğu Karması'nda Chicago Sky ve Indıana ortaklığı gözükürken Batı'da ise Sue Bird, Becky Hammon ve Lauren Jackson'lı kadrosu ile Storm'ın ağırlığını görüyoruz.

2 yıldır Galatasaray'da forma giyen ve önümüzdeki sezon için de sözleşmesi uzatılan Sophia Young Batı Karması'na seçilmiş. Lauren Jackson ve Swin Cash'in ardından aldığı 72bin oyla üçüncü olmuş Sophia, hemen arkasında da yine yakından tanıdığımız Cappie Pondexter listeye girmiş. Sakatlık nedeniyle sezonu kapatmasına rağmen Seimone Augustus da aldığı yaklaşık 40 bin oy ile Nicole Powell ve Rebekkah Brunson'ı geçmiş. Ocak ayında takıma katılmasını beklediğimiz fakat annesinin rahatsızlığı nedeniyle Türkiye'ye gelemeyen eski dost Vickie Johnson da Batı Karması'nda kendine yer bulan bir diğer isim olmuş.

15 Temmuz 2009 Çarşamba

Aradaki #10 Benzerliği Bulun vol.2


Blogun ilk postlarından biriydi bu fotoğraf.

Nilay Yiğit dedikodularının ayyuka çıktığı şu günlerde daha fazla anlam kazandığı kesin.

12 Temmuz 2009 Pazar

Samsun Devam Dedi


Lige çıktığı ilk sezonda ligde ve kupada yarı finale kadar yükselmeyi başaran Samsun Basket şüphesiz geçen sezonun en dikkat çekici takımıydı. ''Samsun Namık Kemal Lisesi Spor Kulübü Derneği'' adıyla yola çıktıktan sonra tüzük ve isim değişikliği yaşayarak Samsun Basketbol adını alan takımın geçen yılki bu başarısını iyi analiz etmek gerekiyor. Okul takımı olarak çıktıkları bu yolda amatör ruhlarının yanına yönetim, taraftar ve oyuncu üçgeninde sağladıkları profesyonel katkılarla gerçekten büyük başarı elde ettiler ilk sezonlarında.

Ligimizi bilen tecrübeli Türk oyuncuların yanına, fiyat/performans parametresinde dikkat çeken yabancı oyuncuları ekleyen Samsun temsilcisi coach Cantuğ Keskindemir'in de emekleriyle başarıya giden yolu çok net şekilde gösterdiler herkese. Normal sezonda Samsun'da oynadıkları tüm lig maçlarını kazanmalarında bu maçlarını dolu salonlara oynamalarını sağlayan Samsun halkının da büyük katkısı var elbette. Şehrin takımına ve basketbola olan ilgileri ile gerçekten basketbol için çok hoş bir ortam yaratılıyor Samsun'da, bunu All- Star maçında da ayrıca görme şansımız olmuştu. Play-off yarı finalinde Mersin maçında yaşanan tatsızlıkları unutmuş değilim fakat herşeye rağmen gösterilen ilgi ülke ortalamamızın çok üstünde, İstanbul ile zaten mukayese kabul etmez durumda.


Fakat sezon içinde yaşanan bir takım sıkıntılar oldu Samsun takımında. Taraftarın bu desteğinin bir benzerini maddi anlamda şehrin ileri gelenlerinden beklediğini dile getiren eski Genel Sekreter yeni coach Cantuğ Keskindemir görevinden istifa etti. Planlanmış bir hamleydi bu kesinlikle, dikkatleri çekmek için bu yolu seçen coach kısmen de olsa bunu başarmış oldu. Fakat yine özellikle sezonun ikinci kısmında oyunculara ödeme zorluğu çekildiği yönünde haberler okuduk. Aynı dönemde takımın performansında gözlemlediğimiz düşüşler de bunun bir yansıması olarak kaldı aklımızda.

Sezon sonunda Avrupa Kupaları'na katılma hakkı kazanan Samsun Basketbol takımının lige devam edip etmeyeceği dahi soru işaretiydi. Başkan Hüseyin Tayinci'nin istifasının ardından idari bir kriz de yaşandı Samsun'da, bir dönem boşlukta kaldılar. Fakat on gün önce yapılan seçimde Hüseyin Tayinci yeniden başkan seçildi ve Samsun takımının lige devam edeceğini açıkladı. Bu sezon Eurocup'a katılacak olan Samsun Basket takımında başkan Tayinci yaptığı açıklamada amaçlarını Avrupa'nın en iyi üç takımından biri olmak olarak açıklamış.

Başkan'ın ilk hamlesi yeni sezon için bir kez daha Cantuğ Keskindemir ile anlaşmak olmuş. Keskindemir 2 senelik bir anlaşma imzalamış Samsun Basketbol ile. Geçtiğimiz sezon ortasında Galatasaray'ın yaşadığı coach krizi sırasında teklif giden isimlerden biriydi Cantuğ hoca fakat Samsun'da kalması beni daha mutlu etmişti açıkçası. Şimdi TBBL'de ikinci sezonunda daha genç oyuncularla göstereceği performans onun kariyeri için de önemli olucaktır.

Koçla yeniden anlaştıktan sonra transferlere başlayan Samsun takımında kimlerin takımda tutulacağı yönünde netleşmiş bir bilgi yok. İstanbul Teknik Üniversitesi'nden Hande Kayalar'ı ve Burhaniye Belediyespor'dan Tuğçe Canbaz'ı transfer ettikleri yönünde haberler var yerel gazetelerde fakat kulüpten yapılmış resmi bir açıklama yok henüz. Ayrıca geçen sezonki başarılarında önemli bir paya sahip olan isimlerden Larkins'in Mersin ile McBride'ın da çeşitli takımlarla adı anılıyor. Samsun temsilcisinin bu sezonki bütçesi yabancı transferi gerçekleştirebilecek düzeyde mi, yoksa tamamen yerli ve genç isimlerle mi yola devam edicekler bunu önümüzdeki süreçte göreceğiz net olarak. Fakat bütçelerden, paralardan bağımsız olarak bir gerçek var ortada, o da Samsun Basketbol'un bu lige renk kattığı, umarım bu renk kalıcı olur ligimizde.

8 Temmuz 2009 Çarşamba

Şaziye Karslı Mersin'de


Şaziye ile ilgili olarak düşündüklerimizi burada genel olarak yazmıştık, onları tekrar etmeye gerek yok şimdi. 1.5 yıllık sözleşme imzalamıştı Şaziye gelirken yani kalıcı olmaya geliyordu takıma en az bir sezon daha. Fakat yarım sezonda gösterdiği performans sonrası sözleşmesi feshedilerek yollar ayrıldı. Onunla yola çıkmak başlı başına bir hataydı zaten en başında da söylemiştim bunu, bundan çabuk dönmemiz ancak bize züğürt tesellisi olur zira bu tarz transferlere tam gaz devam ediyoruz yaşananlardan hiç ders almaksızın.

Avrupa Şampiyonası'nda kadroya çağırılan isimlerden biriydi Şaziye ve Ceyhun Yıldızoğlu yönetimindeki milli takımımızda oldukça iyi maçlar çıkardı. Onu doğru kullanmayı başaran ve sistemin ana dişlilerinden biri haline getiren Ceyhun Yıldızoğlu'nun da büyük katkısı var tabii onun bu performansında. Geçtiğimiz sezonun sonuna doğru Ceyhun Yıldızoğlu'nun Fenerbahçe ile anlaştığı yönünde yoğun dedikodular dolanıyordu etrafta fakat bu transfer sonrası onun da Mersin'de kalması kesinleşti diyebiliriz. Şaziye'nin Mersin tercihinde ana etken şüphesiz Ceyhun hoca olmuştur. Daha önce Botaş'ta iken yine beraber çalıştıklarını da ekleyeyim dip not olarak.

''Bu yörenin çocuğu olarak Mersin’e büyük bir heyecanla geliyorum. Mersin Büyükşehir Belediyesi geçen sezon birçok güçlü rakibinin arasından sıyrıldı ve final oynayarak büyük bir başarıya imza attı. Bu sezon takım arkadaşlarımla birlikte daha iyisini yapmaya çalışacağız.'' demiş Şaziye transferi ile alakalı olarak. Yıldızoğlu'nun normal sezonda rotasyonu çok geniş tutup herkesden maximum fayda sağladığı sisteminin play-off dönemlerinde rotasyonun biraz kesintiye uğramasıyla hata verdiğini gördük geçmiş dönemde. Bu sorunu çözebilecek, zor anlarda eli titremeyecek yerli isimlerden birini alarak bu sorunu çözmeyi hedeflediğini düşündürdü bu transfer bana. Her ne kadar bizde bunları yapmasa ya da yapmak istemese de, Şaziye bunları yapabilecek kapasitede bir oyuncu kesinlikle.

Şaziye transferi haricinde de bir takım hareketlenmeler var Mersin'de. Yeni sezon için ilk transferini Yunanistan'da Apollon takımında oynayan Chrystal Smith'den yana kullanmış Akdeniz temsilcisi. Bunun yanı sıra geçen sene takımın yerli kadrosunda yer alan ve önemli süreler alıp, katkılar veren Sariye Gökçe ve Aynur Metin ile de sözleşme yenilenmiş. İstikrara çok inanan biri olarak bu isimlerin ikinci sezonlarında daha fazla öne çıkacaklarını düşünüyorum. Yeni sezonda da Mersin takımının tepeyi zorlayacağını söylemek pek de yanlış bir tahmin olmaz herhalde Ceyhun Yıldızoğlu istikrarı ve Şaziye Karslı hamleleri sonrasında.

7 Temmuz 2009 Salı

Ivena Vecerova Galatasaray'da


Kress'in ve Braxton'ın ayrılmasının ardından Avrupa'dan bir uzun arayışımız olduğu biliniyordu. Çek oyuncu Ivana Vecerova ile anlaşma sağlanmış.

Son dakika haberi olarak dursun burada postumuz, altını daha sonra doldururuz.


--

1979 doğumlu ve 1.94 boyunda yeni uzunumuz Vecerova. Basketbola başladığı Gambrinus Brno takımında tam on yıl oynadıktan sonra geçtiğimiz sezon, 29 yaşında iken kariyerinde ilk defa yurtdışına çıkmış ve Ros Caseres takımında forma giymiş. Basketbol hayatının ilk on yılını ülkesinde geçirdikten sonra, yurtdışına açıldığı ilk sezonda İspanya liginde ve Euroleague'de yakaladığı ortalamalar hiç de içaçıcı değil. Euroleague'de 16 dakika sahada kalırken 4 sayı 4 ribaund ortalamaları ile oynamış, ligde ise süresi biraz daha azalmış ortalama 13 dakika forma giyerken 2.1 sayı 2.4 ribaund rakamlarını tutturmuş. Avrupa'nın başka bir ülkesinde ilk deneyimini yaşayan 29 yaşındaki bir oyuncu için oldukça düşük rakamlar.

Oyuncuyu etraflıca izleme şansına sahip olamadığımız için rakamlar üzerinden konuşuyorum bundan pek hazetmesem de. Doğru sistemde, doğru oyunla bu rakamları çok yukarılara da çıkabilir ya da benchde havlu sallayarak da bir sezon geçirebilir İstanbul'da, bunu sezon içerisinde yaşayarak göreceğiz. İlk deneyiminde İspanya'dan mutsuz olduğu için sözleşmesini feshederek ayrılan Vecerova şu an için tamamen kapalı kutu, teknik ekibin bir bildiği vardır umarım.

Oyuncuyu merak edenler için şurada iki adet kısa videosu mevcut. Biri pick'n roll diğeri de lay-up olmak üzere. Potaya devrilebilen bir uzun olarak gözüküyor bu iki videoda. Leuchanka transferini yorumlarken yanına gelecek olan uzunla birlikte anlam kazanıcak bir transfer demiştim. Açık söyleyeyim, beklediğim hamle Vecerova kalibresinde bir oyuncu değildi kesinlikle daha üst seviyede bir isim bekliyordum. Boyalı bölgeyi her iki pota altında da domine edebilecek, ciddi manada bir hücum seti olarak kullanılabilecek sırtı dönük oyunu olan kalıplı bir uzun bekliyordum ben. Hayal ettiğimiz seviyeler için çok uygun bir oyuncu olmasa da, oynanacak oyun ve takım sisteminde hiç beklemediğimiz kadar öne de çıkabilir. Bu biraz da teknik ekibe bağlı, kafalarında kesinlikle bir plan vardır Vecerova ile alakalı olarak.

Maliyeti daha az olan bu transfer sonrası yeni Amerika'lımızı daha fazla merak etmeye başladım açıkçası. Bekleyelim bakalım biraz..

6 Temmuz 2009 Pazartesi

Yelena Leuchanka Portresi


Geçtiğimiz yıl gösterdiği performans sonrası Kress'in takımda tutulacağı söyleniyordu fakat Kalaycıoğlu Kress yerine vatandaşı Leuchenka'yı tercih etti. Marina Kress gösterişli bir oyun tarzına sahip olmasa da sahada bulunduğu her an belirli bir katkı yapmayı başardı sezon genelinde. Zaman zaman faul problemine girmesi bize sıkıntı anlar yaşatsa da Eurocup finalindeki oyunu ve sezonun son maçında akıttığı gözyaşları ile uzun süre aklımızda ve gönlümüzde kalıcak isimlerden biri oldu kesinlikle. Takımda tutulsaydı şayet ikinci sezonunda daha verimli olacağını düşünüyordum ben Kress'in fakat yapılan Leuchanka hamlesi de şu an için iyi bir hamle olarak gözüküyor.

Yeni uzunumuz Leuchanka 1983 yılında Kiev'e oldukça yakın olan Gomel'de dünyaya gelmiş. Gomel'in bir diğer özelliği ise Çernobil faciasının meydana geldiği bölgeye oldukça yakın olması. 1986 yılında meydana gelen Çernobil nükleer kazası ülkemizi de oldukça etkilemişti bilindiği üzere, o zamanlar henüz üç yaşında olan Leuchanka da bu faciadan etkilenen Beyaz Rusya'lılardan biri. Leuchanka fiziksel olarak çok etkilenmese de bu patlamadan, babası yaralılara yardım ederken ayağını kaybedecek duruma kadar gelmiş ne yazık ki. Etkisi çok uzun yıllar devam eden ve nesilden nesile süregelen izler bırakan bu Çernobil faciasının Leuchanka'nın basketbol yaşamında nasıl bir etki yarattığını ise ilerleyen yıllarda görüyoruz.

İlkokulda iken piyano çalmaya merakı ve yeteneği olan Leuchanka'nın ailesinde spor merakı oldukça yaygın. Leuchanka'nın babası eski bir voleybolcu mesela. Ülkenin iklim şartlarını da düşündüğümüzde buz hokeyi ile, kış sporları ile ilgilenen pek çok aile üyesi var fakat bunların hiçbiri profesyonel anlamda spor yapmamış isimler. Spor geleneğinin ve genetik özelliklerinin bir sonucu olarak oldukça uzun boylu ve atletik bir çocukmuş Leuchanka. Okuldaki en uzun boylu kız öğrenci olmasına rağmen müziğe ilgisi daha fazla olan Leuchanka bir gün hocasının '' Basketbol oynamayı denemek ister misin?'' sorusuyla o güne kadar hiç düşünmediği basketbolu düşünmeye başlamış ve bugün gelinen noktada da bundan pişman olmasa gerek.

Uzun boylu olmanın sosyal hayatta yarattığı sorunları basketbol oynayarak aştığını gören Leuchanka '' ..herkes takımına beni almak isterdi..'' diyerek anıyor o günleri. Basketbol oynaması konusunda annesi pek gönüllü davranmasa da babası istediğini yapmalısın diyerek Leuchanka'ya destek vermiş henüz yolun başında iken. Babasından gördüğü bu destekle basketbola daha sıkı sarılan Leuchanka uzun boyunun verdiği avantajın yanına yeteneklerini ve çabuk öğrenme kabiliyetini ekleyince Gomel'de dikkatleri çekmeyi başardı. Ve Minsk'deki Olimpik Okul'a davet edilen şanslı oyunculardan biri oldu. Basketbolcu yetiştirme konusunda ülkenin en iyi okulu olan bu okula davet edildiğinde henüz on dört yaşında olan Leuchanka'nın ufak bir sorunu vardı. Yaşadığı Gomel ile okulun bulunduğu Minsk şehri arasında dört saatlik bir mesafe vardı ve Leuchanka bir seçim yapmak zorundaydı. O güne kadar ailesinin yanından ayrılmayan Leuchanka zor da olsa bir karar veriyor ve henüz çocuk iken ailesinden ayrılarak Minsk'in yolunu tutuyordu.

Çok sıkı kuralları olan bu okula alışmakta zorlansa da iyi bir basketbolcu ve daha iyi bir yaşama sahip olmanın hayali ile ailesinden ayrılan Leuchanka yetenekleri ve gayreti ile Milli takıma seçilmeyi başardı. 16 yaşına geldiğinde Avrupa'nın pek çok takımından teklifler alan oyuncu bunları geri çevirerek Rusya'da kalmaya devam etti. Kabul etseydi eğer çok genç yaşında İspanya'nın bir takımında profesyonel anlamda basketbol oynabilirdi fakat onun aklında başka planlar vardı. Genç Milli takımı ile turnuvaya gittiği Amerika'dan etkilenen Leuchanka aklının bir köşesinde Amerika hayalleri kuruyordu.


Bu noktada hikayemize dahil olan bir isim daha var: Aukse Harris. Virginia Commonwealth'da asistan koçluk yapan Harris Avrupa'nın dört bir tarafından oyuncular keşfeden bir basketbol adamı. 1999 yılında Romanya'da yapılan Avrupa Gençler Şampiyonası'ndaki keşfi de Leuchanka oluyordu. Onun Amerika'da oynayabilecek düzeyde olduğunu düşünen Harris ona Amerika'nın kapılarını açan isim oluyordu uzun uğraşlar sonunda. Bir yıl kadar Leuchanka'yı ve ailesini ikna etmeyi çalışan Harris bunu başardığında yeni bir sorunla karşılaşmıştı. Onun beğendiği bu oyuncu diğer koçlar tarafından pek de beğenilmemişti.

Orlando'daki Seminole Junior College ile başlayan Amerika kariyerinde dil bilmemesi sebebiyle uyum problemi yaşayan Leuchanka ilk senesinde bunu bertaraf edebilmek için çok çalıştı ve sonunda bunun da üstesinden gelmeyi becerdi. Asistan koç Cindy Martin bu noktada hikayemize dahil olan bir başka isim. Leuchanka'nın İngilizce'yi öğrenmesinde, Amerika'yı tanımasında en büyük yardımı olan isim, onunla geçirdiği bir sezon sonunda artık ortama adapte olmuş ve İngilizce'ye hakim bir Leuchanka ortaya çıkarmıştı. Buradaki birinci sezonunu 22 sayı 11 ribaund ortalamaları ile tamamlarken ona güvenenleri mahçup etmiyor ve All Star'a seçiliyordu Belarus'lu bir oyuncu olarak. Wabash Valley Junior College ve West Virginia takımları ile oldukça iyi sezonlar geçiren pivot oyuncu 2006 senesinde WNBA takımlarından Charlotte ile anlaşırken, WNBA'de forma giyen ilk Belarus'lu oyuncu olma ünvanına da sahip olmuş oluyordu böylece. Bu ünvanı kazanmasında erken yaşta Amerika'ya gelmesinin katkısı çok büyük şüphesiz.


WNBA sezonunun Avrupa ile ters zamanlı işlemesi sebebiyle pek çok oyuncunun Avrupa'da oynadığını biliyoruz. Leuchenka da Litvanya ve İspanya maceralarının ardından geçen seneyi de Ekaterinburg takımı ile Rusya'da geçirdi. Her sezonu farklı bir takımda açması dikkat çekici olarak gözükse de bayan basketbolunda istikrar olgusunun pek yaygın olmadığını söylemek lazım. Oyuncunun özelliklerinden ziyade bayan basketbolunun genel bir durumu bu, hem WNBA'in takvimi hem de her sene değişen bütçeler sebebiyle. Bizimle de bir senelik sözleşme imzaladı Leuchenka.

Daha güncel bilgiler verebilmesi amacıyla son dönem performansına bakalım bir de yeni oyuncumuzun. Ekaterinburg takımı her sene Euroleague f4'ünü hedefleyen bir takım ve ciddi yatırımları var bu alanda. Son iki sezonun Euroleague üçüncüsü olmayı başaran Rus takımında Euroleague'de toplam 14 maçta oynayan Leuchanka ortalama 13 dakika sahada yer aldı. %54.9 ile şut kullandığı sezonu 5.3 sayı 4.8 ribaund rakamları ile tamamladı Euroleague'de. Bu rakamlar pek tatmin edici gözükmeyebilir fakat bahsi geçen takım Ekaterinburg. Yakından tanıdığımız Cappie Pondexter gibi, Bibrzycka gibi durdurulması zor ve takımı üstüne kurabileceğiniz oyuncuların yanı sıra Leuchenka'nın bölgesinde oynayan Gruda gibi Stepanova gibi çok iyi iki uzuna sahiplerdi geçen sezon. Hem Gruda hem de Stepanova Avrupa'nın üst düzey uzunlarından ve bunların arkasından gelerek bu ortalamayı yakalamış olmasını başarılı bir performans olarak değerlendiriyorum ben.

Bayan basketbolunun üst noktası olan Rus Ligi'ni şampiyon tamamlayıp, Rusya Kupası'nı da kazanmayı başaran Ekaterinburg takımının parçalarından biri olmayı başaran Leuchanka Euroleague üçüncülüğü ile de önemli bir tecrübe yaşamış oldu geçtiğimiz sezon. 26 yaşının da vermiş olduğu olgunlukla birleşen bu tecrübesiyle birlikte önümüzdeki sezon Euroleague'de takım için önemli bir isim olabilir Leuchanka. Avrupa'lı olması da ayrıca avantaj tabii bizim için.
Bu başarılı sezonun ardından Haziran ayını Belarus takımı ile Avrupa Şampiyonası'nda geçirdi Leuchanka. Turnuvayı 10.6 sayı, 9.2 ribaund, 1.8 asist ortalamaları ile tamamlarken 9.2 ribaund istatistiği ile turnuvanın ribaund lideri oldu. Geniş bir oyuncu olmamasına rağmen uzun kolları büyük avantaj sağlıyor ona, bu liderlik de bunun en iyi göstergesi. Uzun oyuncularda nadir rastlanan top getirme becerisine de sahip Leuchanka, guardlara baskı geldiğinde yarı sahadan top çıkarmak için güvenilecek bir alternatif oluyor oynadığı takımlarda. Transferden uzun süredir haberdar olduğumuz için ayrı bir gözle izledik tabii Belarus maçlarını ve Leuchanka'yı. Tempolu hücum ve dış şuta dayanan şutör Belarus sisteminde pota altında ikili mücadelelere pek girmeyen Leuchanka böylece daha diri kalmayı başardı turnuva genelinde. Fakat günümüzde geçerli olan sistemde savunma sertliği ilk şart olarak çıkıyor karşımıza. Ve bunun en şiddetli yaşandığı bölge de hiç şüphesiz pota altları. Fiziği itibariyle kıvraklık avantajı olsa da, özellikle savunmada kalıplı uzunları durdurması mümkün değil Leuchanka'nın. Geçen sene Sophia'yı beşe çekip, Kress'i dörde koyarak oynadığımız sistemin Euroleague'de çökeceğini şimdiden söylemek lazım o nedenle bu transferi yorumlamak için biraz beklememiz lazım. Çünkü Leuchanka transferi yanına gelicek diğer uzun oyuncu ile birlikte anlam kazanacak.

Kiev yakınlarında bir şehirden yola çıkarak, Amerika'da dikkatleri çeken ve Avrupa'da iyi sezonlar yaşayan Leuchanka'nın yolu bu sezon İstanbul'dan geçiyor. Doğru sistem ve oyuncu seçimiyle birlikte performansını katlayacağını düşündüğüm Yelena'dan, daha üstün teknik yetenekleri ile birlikte M. Kress'in yüreğiyle mücadele etmesini bekliyorum.

5 Temmuz 2009 Pazar

'' ZAFER '' Aşkı


Şubat ayının başından beri haberdar olduğumuz Zafer Kalaycıoğlu hamlesi beş ay gecikmeli olarak gerçekleşmiş durumda. Aradan geçen beş ayda taraftardan gelen tepkilerle fikirler değişir mi başka bir isime yönelir miyiz diye düşünürken, inadım inat diyen şube yönetimimiz Zafer Kalaycıoğlu'nun sözleşmesinin bitim tarihi olan 1 Temmuz'da açıkladı hemen haberi. Leo Franco transferinin hemen arkasından ve aynı gün içerisinde arka sayfaya düşmesini sağlayacak şekilde üstelik. Avrupa'da kupa kazandığımız bir sezonda, bayan basketbol takımı son yıllarda büyüme trendinde iken yapılan bu önemli hamlenin ana sayfada dahi durmasını istemiyorsak neden bu transferi gerçekleştirdik sorusu, cevapsız olarak duruyor karşımızda. Bu sorunun altına bakmaya çalışalım istedim biraz.

Nisan ayında Yalçın Dümer'le yaptığı bir röportajda '' .. Fenerbahçe'den herhangi bir oyuncuyla ilgilenmemiz, hatta teklif dahi götürmemiz mümkün değil..'' diyordu Ahmet Dedehayır. Ezeli rakibinin koçuyla görevinin başında iken konuşup anlaşan ve daha sonra Tahkim karşısında camiasını ezeli rakibine karşı aciz durumlara sokan Ahmet Dedehayır göğsünü gere gere oyuncu almayız diyordu. Halbuki daha iki ay önce iki kulüp resmi sitelerinden yaptıkları açıklamalar ile birbirlerine inceden dokunduruyor ve hint kumaşı Zafer Kalaycıoğlu için neredeyse kavga ediyorlardı. Aslında bu noktada Fenerbahçe'nin tavrı çok mantıklıydı. Kalaycıoğlu'nu görevden alıp, deyim yerindeyse masa başına verdiler ve Galatasaray'a gitmesini engellemiş oldular sen misin sezon ortasında bizi bırakıp rakibimize gitmeye yeltenen dercesine. Yine bu dönemde her ne kadar yalanlansa da Kalaycıoğlu'nun Florya'da idmanlara çıktığını ve takımla tanıştığını bilmeyenimiz kalmadı. Tahkimden çıkan karar sonrası Kalaycıoğlu tıpış tıpış karşıya dönerken biz de önce Hakan Acer daha sonra Okan Çevik ile tamamladık sezonu. Tabii oyuncularımızın bu olaylar sırasında neler düşündüğü de ayrı bir yazı olur, ne kadar profesyonelce yönetildiğimiz konulu.

Sezon sona erdi, 1 Temmuz tarihinde koçun karşı tarafla olan sözleşmesi sona erdi ve sonunda hedefine ulaşmayı başardı. Kalaycıoğlu'nun gelmesine sevinenler olduğu gibi benim gibi üzülenler de var. Bu transferden memnun olanlar onun ligimizi iyi bilmesine ve ligimizde şampiyonluğa giden yolu defalarca tecrübe etmiş olmasına dayandırıyorlar bu görüşlerini. Kabul edilebilir bir fikir gibi dursa da ilk başta, benim bunu kabul etmem mümkün değil kendi adıma. Avrupa şampiyonu olduğun bir sezonda, bir level daha atlayarak Eurocup'dan Euroleague'e geçerken takımın başına Zafer Kalaycıoğlu'nu getirmek benim tek hedefim Türkiye Ligi demektir. Eurocup'ı kazanmışız, Seimone Augustus gibi bir dünya yıldızına sahibiz, Sophia Young gibi WNBA'in önemli oyuncularından biri takımımızda ve bu noktadan sonra yapılıcak hamle kesinlikle yurtdışından bir isim ile çalışmak olmalıydı. Türkiye'deki yerli koç sirkülasyonu ortada, isimler belli. Bunlarda inat etmek yerine, kafamızı kumdan kaldırdığımızda pek çok alternatif görebilirdik aslında. Yeter ki görmek isteyen bir çift göz olsun koca şubede.. Avrupa şampiyonu olmuş Galatasaray, dünyadan bir hoca getiremiyorsa buraya, bunu istemediğindendir başka izahatı yok.


Zafer Kalaycıoğlu isminin karşısında bir çok kupa yazıyor ve bu konuda bilgi sahibi olmayan herkesin dediği tek şey, onun çok tecrübeli ve başarılı olduğu. Rakiplerinden çok çok üstün bütçelere ve kadrolara sahip olmasına rağmen zorla kazanılan şampiyonluklar onu başarılı kılıyorsa, evet başarılıdır. En yakın üç rakibinin bütçelerinin toplamı kadar, belki daha fazla bir bütçeye sahip iken Türkiye'de 3/3 yapmak çok değerli olarak nitelendirilebilir özellikle taraftar forumlarında falan yaygındır bu durum. Bu koçun başarısından ziyade doğru zamanda doğru yerde bulunmayı iyi becerdiğini gösterir. Tıpkı 9 yıl üstüste şampiyon olan takımımızın ilk iki senesinde kenarda olması gibi, o kadroyu şampiyon yapmak için Kalaycıoğlu'nun ek bir katkısına gerek yoktu, zaten yatırım olmayan ligin kat be kat üstünde kadrolardı o kadrolar tıpkı 2000'li yılların başından bu yana son iki sezona kadar Fenerbahçe'nin sahip olduğu kadrolar gibi. Rakip yokken kupalar silinip süpürülüyor, Kalaycıoğlu'na da ilah muamelesi gösteriliyordu futbol taraftarlarınca. Kış uykusundan uyanıp, yeniden yatırım yapmaya başlamamızla beraber Zafer Kalaycıoğlu'nun ve onun Fenerbahçe'sinin zorlanmaya başladığını gördük. Totalde 6 kişi oynadığımız bir play-off'un sonunda ulaşılan finalde, uzatmaya giden bir maç ve resmen doğrandığımız bir maç olmasına rağmen( bu kısım görecelidir tabii) eğer serbest atış atmaya gücümüz kalabilseydi, Kalaycıoğlu'nun o derin ve geniş kadrosunun elinden kupayı almayı başarıyorduk. Cem Akdağ hamleleri ile Kalaycıoğlu'nun sistemini(?) dümdüz ederken eli belinde, çaresizce maçı izliyordu Kalaycıoğlu.

Çare üretmesini de beklemek biraz hayalcilik olur çünkü onun takımları bu ligde hiç zorlanmadı ki, zorlandığında da kaybetti zaten ya da bireysel performanslarla kazandılar diyerek açık kapı bırakayım bir kaç maç için. O geniş kadrosuna rağmen, bizim sakatlıklar ve kadro dışı kalanlar sonrası altı kişiye düşen ve Fenerbahçe uzunlarına karşı sadece Petra ile mücadele ettiğimiz final serisini son anda kazanmayı başarmış olması önemli bir kıstastır. Takım geri düştüğünde sıklıkla ön alan baskısını ve o da olmadığında zone'u tercih ettiğini biliyoruz ve bunu rakip ayırtetmeksizin herkese yaptırdığını da ekleyeyim. Başka bir çözüm yok, dahası çözüme gerek yok çünkü elindeki kadroyu zorlayacak bir takım olmadı bu ligde. Avrupa'da final four hedefiyle yola çıkıp, hüsranla sonuçlanan maceraların incelenmesi Kalaycıoğlu'nun nasıl bir coachinge sahip olduğu açısından daha belirleyici bilgiler vericektir bize. Sürekli olarak artan bütçeler, ülkenin ve ligin çok üstünde gerçekleştirilen transferlere rağmen kenardan destek gelmediğinde o noktalarda başarı sağlamanız pek mümkün değil, nitekim öyle de oldu. Avrupa'da sürekli olarak yerinde sayan bir takım gördük. Başarılı koç neden istemiyorsunuz, bizi şampiyon yapacak görüşünde olanlar bizim ne istediğimize karar vermeliler, Türkiye ligi mi yoksa Avrupa Kupası mı?



Bunlar işin teknik kısımları, takımımızın yeni koçu olduğuna göre sezon içinde bunları sık sık yazacağız. Bir de işin diğer boyutuna bakalım.. Şubat ayındaki girişim sonrası Tahkim Kurulu bu olayın hukuki olmadığına karar verdi. Peki etik miydi bu girişim? Bizim yaptığımız teklifin kabul edilebilir bir tarafı yok, ezeli rakibine kaptırdığın üstünlüğü son iki yıldaki önemli hamlelerle geri almaya çalışırken koçlarını ayartmaya çalışmanın açıklanacak bir durumu yok her ne kadar o coach bir zamanlar Galatasaray için çalışmış olsa da. Global krizin olduğu ve ülkemizi de doğrudan etkilediği bir dönemde iki ay parasını almamasını sebep gösterip, bu kadar küçülmeye gerek yoktu. Takımlarımızda paraların biraz geriden ödendiği herkes tarafından bilinen bir gerçek iken ve bu konularda en hassas takımlardan biri Fenerbahçe iken, paramı ödemediniz ben gidiyorum arkadaş demek Kalaycıoğlu'na yakışmıştır belki ama onu almaya çalışan Galatasaray'a yakışmamıştır hiçbir zaman yakışmayacak da. Aynı Kalaycıoğlu için 2004-05 sezonunda Fenerbahçe'nin başında iken Beşiktaş'tan 20+ fark yediği bir maç sonrası Mersin ile görüştüğü yönünde dedikodular dolanıyordu, bu durumu daha önce de yaşadı yani. Aynı sezon şampiyonluğu Beşiktaş'a kaptırdıklarını da söylemeliyim çünkü o sezon Fenerbahçe ile mücadele edebilecek bir kadro kurmuştu Beşiktaş ve Kalaycıoğlu'nun pek şansı yoktu açıkçası Aziz Akkaya karşısında.

Bu transferin etik boyutu çok uzun uzadıya yazılacak bir konu. Ceyhan maçında bench arkasından taktik vermesini, mola almasını unutmak mümkün değil. Başka bir takımın sözleşmeli hocası iken onu deplasmana götürme cesaretini gösterenler, haftaiçinde oynadığımız Imperial maçına onu getirme yürekliliğini gösteremediler taraftar tepkisinden çekindikleri için. Madem olayın farkındasınız, o zaman neden bu transferi böylesine ahlaksız şekilde yapmayı düşünüyorsunuz sorusunun cevabı yok ne yazık ki. Zira bizim bir vizyonumuz da yok, vardı bir zamanlar ama el birliği ile yıkıldı son iki senede.


Fenerbahçe takımının başında iken fırsat bulduğu her röportajda hem gazetelerde hem televizyonlarda Galatasaray'a yüklenen, ucundan kıyısından laf sokma hezeyanı içerisinde olan Kalaycıoğlu oynanan her derbi karşılaşmasında da özellikle kendi sahamızdaki maçlarda ortamı germeye çalışan isimdi hep. Haksız olduğu pozisyonlarda dahi masaya yoğun itirazlarda bulunup, sahaya kadar girip bir kıvılcım bekleyen binleri tahrik etmeyi amaçlayan Kalaycıoğlu iki gün önce verdiği röportajında yeni hedefini Galatasaray ile Euroleague Final Four'u olarak açıklıyordu, ne garip şu hayat. ''Türkiye'ye gelen oyuncuların ilk tercihi her zaman için Fenerbahçe oluyor, çünkü burası çok farklı. '' diyen Kalaycıoğlu tüm konuşmalarında, maç sonu basın toplantılarında ismimizi ağzına almaktan çekiniyor ve öteki takım olarak isimlendiriyordu Galatasaray'ı. Şimdi gelmiş '' ismimin flamada yazılı olması bana gurur veriyor.'' diyor Kalaycıoğlu bizimle alay eder gibi. Gurur veriyordu da neden Galatasaray diyemedin sayın Kalaycıoğlu ya da şimdi mi aklına geldi bir dönem Galatasaray'da görev yaptığın ve kupalar kazandığın. Bu kadar basit mi yani herşey? Aptal mı zannediyorsunuz siz bu insanları desek cevapsız bir soru daha olucak, demeyelim en iyisi.


Cem Akdağ şubenin hareketlenmesini ve yıllar sonra ilk kez kupa almasını sağlayan isimdir, kazandırdığı Cumhurbaşkanlığı Kupası ile. Yöneticilerimiz ve şube görevlilerimiz bunu sürekli pas geçse de ben elimden geldiğinde vurgulamaya çalışıyorum. Şüphesiz Cem Akdağ kadar emeği olan bir diğer isim de finansal gücü ile Ahmet Dedehayır'dır. Ortaya bir para koyup, çöküşte olan şubeyi ayağa kaldırmayı başarmış ve nihayetinde geçen sezon Eurocup'ı kazanmamızı sağlamıştır. Ligden düşen bir takımdan Avrupa şampiyonu yaratılan yolun mimarlarındandır. Ama verdikleri ile aldıklarına baktığımızda gerçekten mukayese edicek gibi değil durum. Ortaya koyduğu paraya karşılık ruhumuzdan çalıyor sürekli Dedehayır ve bunun sonu hiç de iyi olucak gibi durmuyor.

Hiçbir zaman için hiçbir branşta çok paramız olduğu için şampiyon olmadık biz, bizi biz yapan değerlerimize sahip çıkmamızdan kaynaklanan başarılar kazandık özellikle amatör şubelerde. Dedehayır bunu idrak etmeden, isimlere bakmaksızın bizim gelecek her kupaya deliler gibi sevineceğimizi zannediyor ama ne yazık ki büyük bir yanılgı içinde. Kendisi ZAFER aşkı ile yanıp tutuşuyor görünüşe göre ama son iki sezondaki heyecanımızı öldürdüğünün farkında değil kesinlikle.

Bu transfer hamlesi sonrasında herkesin görüşü farklı olucaktır tabii saygı duyuyorum. Ben kendi adıma bu şekilde gelicek başarılardan mutlu olmayacağımı da şimdiden gönül rahatlığıyla yazıyorum, ha birilerinin çok mu umrundasın sanki diyecek olanlar için de, karınca misali tarafımız belli olsun diyorum.

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Leuchanka Galatasaray'da

GS TV son dakika diye girdi az önce. Belli bir süredir bilinen ve dillendirilen bir transferdi.

Yelena Leuchanka son seneyi Rusların başarılı ekibi UMMC Ekaterinburg'da geçirmişti. Belarus'un EuroBasket kadrosunda bulunan oyuncu 1.96 boyunda ve 26 yaşında.

Avrupa Şampiyonasında ortalama 28 dakika süre alan Yelena, 10.6 sayı, 9.2 ribaund ve 1.8 asist ortalamaları ile oynadı.
Geçtiğimiz sezon Ekaterinburg'daki Euroleague ortalama istatikleri ise şöyleydi; 13 dakika, 5.3 sayı, 4.8 ribaund, 0.9 asist.

Leuchanka, bu sezon Euroleague'da 3. olan takımda Maria Stepanova ve Fransız Gruda'nın gölgesinde kalsa da EuroBasket 4.'sü Belarus'un en önemli silahlarından biri. Turnuvayı da ribaund kraliçesi olarak tamamladığını söyleyelim.

Vay Be!


"Yeni Antrenörümüz Zafer Kalaycıoğlu

Galatasaray Bayan Basketbol Takımı’nda antrenörlük görevine Zafer Kalaycıoğlu getirildi.

Takımımızın baş antrenörü olarak uzun süreli bir anlaşma yapılan Zafer Kalaycıoğlu, 1994 - 1995 ve 1995 - 1996 senelerinde Galatasaray Bayan Basketbol Takımı antrenörü olarak görev yapmış ve iki lig şampiyonluğu, iki Cumhurbaşkanlığı ve iki Türkiye Kupası olarak kazanılacak tüm kupaları kazanmıştı.

1954 doğumlu ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi mezunu Zafer Kalaycıoğlu, evli ve bir çocuk babası."

Galatasaray Spor Kulübü

--------------------

Ne denir ki?