BIY AD

5 Temmuz 2009 Pazar

'' ZAFER '' Aşkı


Şubat ayının başından beri haberdar olduğumuz Zafer Kalaycıoğlu hamlesi beş ay gecikmeli olarak gerçekleşmiş durumda. Aradan geçen beş ayda taraftardan gelen tepkilerle fikirler değişir mi başka bir isime yönelir miyiz diye düşünürken, inadım inat diyen şube yönetimimiz Zafer Kalaycıoğlu'nun sözleşmesinin bitim tarihi olan 1 Temmuz'da açıkladı hemen haberi. Leo Franco transferinin hemen arkasından ve aynı gün içerisinde arka sayfaya düşmesini sağlayacak şekilde üstelik. Avrupa'da kupa kazandığımız bir sezonda, bayan basketbol takımı son yıllarda büyüme trendinde iken yapılan bu önemli hamlenin ana sayfada dahi durmasını istemiyorsak neden bu transferi gerçekleştirdik sorusu, cevapsız olarak duruyor karşımızda. Bu sorunun altına bakmaya çalışalım istedim biraz.

Nisan ayında Yalçın Dümer'le yaptığı bir röportajda '' .. Fenerbahçe'den herhangi bir oyuncuyla ilgilenmemiz, hatta teklif dahi götürmemiz mümkün değil..'' diyordu Ahmet Dedehayır. Ezeli rakibinin koçuyla görevinin başında iken konuşup anlaşan ve daha sonra Tahkim karşısında camiasını ezeli rakibine karşı aciz durumlara sokan Ahmet Dedehayır göğsünü gere gere oyuncu almayız diyordu. Halbuki daha iki ay önce iki kulüp resmi sitelerinden yaptıkları açıklamalar ile birbirlerine inceden dokunduruyor ve hint kumaşı Zafer Kalaycıoğlu için neredeyse kavga ediyorlardı. Aslında bu noktada Fenerbahçe'nin tavrı çok mantıklıydı. Kalaycıoğlu'nu görevden alıp, deyim yerindeyse masa başına verdiler ve Galatasaray'a gitmesini engellemiş oldular sen misin sezon ortasında bizi bırakıp rakibimize gitmeye yeltenen dercesine. Yine bu dönemde her ne kadar yalanlansa da Kalaycıoğlu'nun Florya'da idmanlara çıktığını ve takımla tanıştığını bilmeyenimiz kalmadı. Tahkimden çıkan karar sonrası Kalaycıoğlu tıpış tıpış karşıya dönerken biz de önce Hakan Acer daha sonra Okan Çevik ile tamamladık sezonu. Tabii oyuncularımızın bu olaylar sırasında neler düşündüğü de ayrı bir yazı olur, ne kadar profesyonelce yönetildiğimiz konulu.

Sezon sona erdi, 1 Temmuz tarihinde koçun karşı tarafla olan sözleşmesi sona erdi ve sonunda hedefine ulaşmayı başardı. Kalaycıoğlu'nun gelmesine sevinenler olduğu gibi benim gibi üzülenler de var. Bu transferden memnun olanlar onun ligimizi iyi bilmesine ve ligimizde şampiyonluğa giden yolu defalarca tecrübe etmiş olmasına dayandırıyorlar bu görüşlerini. Kabul edilebilir bir fikir gibi dursa da ilk başta, benim bunu kabul etmem mümkün değil kendi adıma. Avrupa şampiyonu olduğun bir sezonda, bir level daha atlayarak Eurocup'dan Euroleague'e geçerken takımın başına Zafer Kalaycıoğlu'nu getirmek benim tek hedefim Türkiye Ligi demektir. Eurocup'ı kazanmışız, Seimone Augustus gibi bir dünya yıldızına sahibiz, Sophia Young gibi WNBA'in önemli oyuncularından biri takımımızda ve bu noktadan sonra yapılıcak hamle kesinlikle yurtdışından bir isim ile çalışmak olmalıydı. Türkiye'deki yerli koç sirkülasyonu ortada, isimler belli. Bunlarda inat etmek yerine, kafamızı kumdan kaldırdığımızda pek çok alternatif görebilirdik aslında. Yeter ki görmek isteyen bir çift göz olsun koca şubede.. Avrupa şampiyonu olmuş Galatasaray, dünyadan bir hoca getiremiyorsa buraya, bunu istemediğindendir başka izahatı yok.


Zafer Kalaycıoğlu isminin karşısında bir çok kupa yazıyor ve bu konuda bilgi sahibi olmayan herkesin dediği tek şey, onun çok tecrübeli ve başarılı olduğu. Rakiplerinden çok çok üstün bütçelere ve kadrolara sahip olmasına rağmen zorla kazanılan şampiyonluklar onu başarılı kılıyorsa, evet başarılıdır. En yakın üç rakibinin bütçelerinin toplamı kadar, belki daha fazla bir bütçeye sahip iken Türkiye'de 3/3 yapmak çok değerli olarak nitelendirilebilir özellikle taraftar forumlarında falan yaygındır bu durum. Bu koçun başarısından ziyade doğru zamanda doğru yerde bulunmayı iyi becerdiğini gösterir. Tıpkı 9 yıl üstüste şampiyon olan takımımızın ilk iki senesinde kenarda olması gibi, o kadroyu şampiyon yapmak için Kalaycıoğlu'nun ek bir katkısına gerek yoktu, zaten yatırım olmayan ligin kat be kat üstünde kadrolardı o kadrolar tıpkı 2000'li yılların başından bu yana son iki sezona kadar Fenerbahçe'nin sahip olduğu kadrolar gibi. Rakip yokken kupalar silinip süpürülüyor, Kalaycıoğlu'na da ilah muamelesi gösteriliyordu futbol taraftarlarınca. Kış uykusundan uyanıp, yeniden yatırım yapmaya başlamamızla beraber Zafer Kalaycıoğlu'nun ve onun Fenerbahçe'sinin zorlanmaya başladığını gördük. Totalde 6 kişi oynadığımız bir play-off'un sonunda ulaşılan finalde, uzatmaya giden bir maç ve resmen doğrandığımız bir maç olmasına rağmen( bu kısım görecelidir tabii) eğer serbest atış atmaya gücümüz kalabilseydi, Kalaycıoğlu'nun o derin ve geniş kadrosunun elinden kupayı almayı başarıyorduk. Cem Akdağ hamleleri ile Kalaycıoğlu'nun sistemini(?) dümdüz ederken eli belinde, çaresizce maçı izliyordu Kalaycıoğlu.

Çare üretmesini de beklemek biraz hayalcilik olur çünkü onun takımları bu ligde hiç zorlanmadı ki, zorlandığında da kaybetti zaten ya da bireysel performanslarla kazandılar diyerek açık kapı bırakayım bir kaç maç için. O geniş kadrosuna rağmen, bizim sakatlıklar ve kadro dışı kalanlar sonrası altı kişiye düşen ve Fenerbahçe uzunlarına karşı sadece Petra ile mücadele ettiğimiz final serisini son anda kazanmayı başarmış olması önemli bir kıstastır. Takım geri düştüğünde sıklıkla ön alan baskısını ve o da olmadığında zone'u tercih ettiğini biliyoruz ve bunu rakip ayırtetmeksizin herkese yaptırdığını da ekleyeyim. Başka bir çözüm yok, dahası çözüme gerek yok çünkü elindeki kadroyu zorlayacak bir takım olmadı bu ligde. Avrupa'da final four hedefiyle yola çıkıp, hüsranla sonuçlanan maceraların incelenmesi Kalaycıoğlu'nun nasıl bir coachinge sahip olduğu açısından daha belirleyici bilgiler vericektir bize. Sürekli olarak artan bütçeler, ülkenin ve ligin çok üstünde gerçekleştirilen transferlere rağmen kenardan destek gelmediğinde o noktalarda başarı sağlamanız pek mümkün değil, nitekim öyle de oldu. Avrupa'da sürekli olarak yerinde sayan bir takım gördük. Başarılı koç neden istemiyorsunuz, bizi şampiyon yapacak görüşünde olanlar bizim ne istediğimize karar vermeliler, Türkiye ligi mi yoksa Avrupa Kupası mı?



Bunlar işin teknik kısımları, takımımızın yeni koçu olduğuna göre sezon içinde bunları sık sık yazacağız. Bir de işin diğer boyutuna bakalım.. Şubat ayındaki girişim sonrası Tahkim Kurulu bu olayın hukuki olmadığına karar verdi. Peki etik miydi bu girişim? Bizim yaptığımız teklifin kabul edilebilir bir tarafı yok, ezeli rakibine kaptırdığın üstünlüğü son iki yıldaki önemli hamlelerle geri almaya çalışırken koçlarını ayartmaya çalışmanın açıklanacak bir durumu yok her ne kadar o coach bir zamanlar Galatasaray için çalışmış olsa da. Global krizin olduğu ve ülkemizi de doğrudan etkilediği bir dönemde iki ay parasını almamasını sebep gösterip, bu kadar küçülmeye gerek yoktu. Takımlarımızda paraların biraz geriden ödendiği herkes tarafından bilinen bir gerçek iken ve bu konularda en hassas takımlardan biri Fenerbahçe iken, paramı ödemediniz ben gidiyorum arkadaş demek Kalaycıoğlu'na yakışmıştır belki ama onu almaya çalışan Galatasaray'a yakışmamıştır hiçbir zaman yakışmayacak da. Aynı Kalaycıoğlu için 2004-05 sezonunda Fenerbahçe'nin başında iken Beşiktaş'tan 20+ fark yediği bir maç sonrası Mersin ile görüştüğü yönünde dedikodular dolanıyordu, bu durumu daha önce de yaşadı yani. Aynı sezon şampiyonluğu Beşiktaş'a kaptırdıklarını da söylemeliyim çünkü o sezon Fenerbahçe ile mücadele edebilecek bir kadro kurmuştu Beşiktaş ve Kalaycıoğlu'nun pek şansı yoktu açıkçası Aziz Akkaya karşısında.

Bu transferin etik boyutu çok uzun uzadıya yazılacak bir konu. Ceyhan maçında bench arkasından taktik vermesini, mola almasını unutmak mümkün değil. Başka bir takımın sözleşmeli hocası iken onu deplasmana götürme cesaretini gösterenler, haftaiçinde oynadığımız Imperial maçına onu getirme yürekliliğini gösteremediler taraftar tepkisinden çekindikleri için. Madem olayın farkındasınız, o zaman neden bu transferi böylesine ahlaksız şekilde yapmayı düşünüyorsunuz sorusunun cevabı yok ne yazık ki. Zira bizim bir vizyonumuz da yok, vardı bir zamanlar ama el birliği ile yıkıldı son iki senede.


Fenerbahçe takımının başında iken fırsat bulduğu her röportajda hem gazetelerde hem televizyonlarda Galatasaray'a yüklenen, ucundan kıyısından laf sokma hezeyanı içerisinde olan Kalaycıoğlu oynanan her derbi karşılaşmasında da özellikle kendi sahamızdaki maçlarda ortamı germeye çalışan isimdi hep. Haksız olduğu pozisyonlarda dahi masaya yoğun itirazlarda bulunup, sahaya kadar girip bir kıvılcım bekleyen binleri tahrik etmeyi amaçlayan Kalaycıoğlu iki gün önce verdiği röportajında yeni hedefini Galatasaray ile Euroleague Final Four'u olarak açıklıyordu, ne garip şu hayat. ''Türkiye'ye gelen oyuncuların ilk tercihi her zaman için Fenerbahçe oluyor, çünkü burası çok farklı. '' diyen Kalaycıoğlu tüm konuşmalarında, maç sonu basın toplantılarında ismimizi ağzına almaktan çekiniyor ve öteki takım olarak isimlendiriyordu Galatasaray'ı. Şimdi gelmiş '' ismimin flamada yazılı olması bana gurur veriyor.'' diyor Kalaycıoğlu bizimle alay eder gibi. Gurur veriyordu da neden Galatasaray diyemedin sayın Kalaycıoğlu ya da şimdi mi aklına geldi bir dönem Galatasaray'da görev yaptığın ve kupalar kazandığın. Bu kadar basit mi yani herşey? Aptal mı zannediyorsunuz siz bu insanları desek cevapsız bir soru daha olucak, demeyelim en iyisi.


Cem Akdağ şubenin hareketlenmesini ve yıllar sonra ilk kez kupa almasını sağlayan isimdir, kazandırdığı Cumhurbaşkanlığı Kupası ile. Yöneticilerimiz ve şube görevlilerimiz bunu sürekli pas geçse de ben elimden geldiğinde vurgulamaya çalışıyorum. Şüphesiz Cem Akdağ kadar emeği olan bir diğer isim de finansal gücü ile Ahmet Dedehayır'dır. Ortaya bir para koyup, çöküşte olan şubeyi ayağa kaldırmayı başarmış ve nihayetinde geçen sezon Eurocup'ı kazanmamızı sağlamıştır. Ligden düşen bir takımdan Avrupa şampiyonu yaratılan yolun mimarlarındandır. Ama verdikleri ile aldıklarına baktığımızda gerçekten mukayese edicek gibi değil durum. Ortaya koyduğu paraya karşılık ruhumuzdan çalıyor sürekli Dedehayır ve bunun sonu hiç de iyi olucak gibi durmuyor.

Hiçbir zaman için hiçbir branşta çok paramız olduğu için şampiyon olmadık biz, bizi biz yapan değerlerimize sahip çıkmamızdan kaynaklanan başarılar kazandık özellikle amatör şubelerde. Dedehayır bunu idrak etmeden, isimlere bakmaksızın bizim gelecek her kupaya deliler gibi sevineceğimizi zannediyor ama ne yazık ki büyük bir yanılgı içinde. Kendisi ZAFER aşkı ile yanıp tutuşuyor görünüşe göre ama son iki sezondaki heyecanımızı öldürdüğünün farkında değil kesinlikle.

Bu transfer hamlesi sonrasında herkesin görüşü farklı olucaktır tabii saygı duyuyorum. Ben kendi adıma bu şekilde gelicek başarılardan mutlu olmayacağımı da şimdiden gönül rahatlığıyla yazıyorum, ha birilerinin çok mu umrundasın sanki diyecek olanlar için de, karınca misali tarafımız belli olsun diyorum.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

tamamıyla doğru bi yazı

Oylum Tanış dedi ki...

Peşinen söylemek gerekirse güzel yazı olmuş. Fakat algıda seçicilik şart. Yazıda geçen "Başarılı koç neden istemiyorsunuz, bizi şampiyon yapacak görüşünde olanlar bizim ne istediğimize karar vermeliler, Türkiye ligi mi yoksa Avrupa Kupası mı?" şu cümleyi anlamama imkan yok. Galatasaray'ın hedefi her kupada şampiyonluktur. Temiz cevap budur. Neden birinden birini seçmek zorunda kalıyoruz? Ezeli rakibin rutin bi' şekilde bu ligi silip süpürünce taraftar olarak kıyameti koparıyorsun ama!

Zaten Galatasaray için hedef belirlemek saçma bi' girişim olur. Kuruluşunda yazar o hedefler. O hedefleri de herkesin anladığını zannediyorum. Yalnızca uygulamada, tercihler yüzünden hatalar oluyor. Hepsi bu.

Eğer Galatasaray kazanan taraf olacaksa benim gönlümde her zaman bi' mübahlık payı vardır bu transferin. Her durumu böyle değerlendiririm. Genel anlamda yazının orjini Fenerbahçe olduğu için, yazı da o yönde şekil almış. Yazıdaki tepkilerin nedeni de o. Diğer post'a yazdığım yorumlarda da o noktaya dikkat çektim aslında. Herneyse...

Elbette teknik bazlı yazılan şeylerin doğruluk payı vardır. Ama ben bekleme taraftarıyım. Canı gönülden umuyorum ki, Galatasaray için uzun vadeli, başarılı ve güzel bir transfer adımı olmuş olsun bu.

dejavu dedi ki...

Olaya nereden baktığınız önemli tabii, o açıdan algıda seçicilik gibi düşünülebilir ama benim bu olay hakkındaki tek algım ve tek seçiciliğim bu yazdıklarım.

Takıldığınız cümleyi de açıklayayım aklınızda soru işareti kalmasın. Galatasaray'ın hedefi her zaman xxx'dir klişesini bir kenara bırakırsak eğer Zafer Kalaycıoğlu ile Türkiye Ligi'nde başarılı olabileceğimizi fakat Avrupa'da herhangi bir başarının gelmesinin mümkün olmadığını anlatıyor o cümle en saf şekilde. Daha da indirgeyecek olursak ''vizyon''dan bahsediyorum.

Ezeli rakibimin benim toplam bütçemin 3 katına oyuncu aldığı bir sezonda şampiyon olmasına, ligi süpürmesine diyecek sözüm olamaz ama onun koçunu ayartarak gelecek olan başarıya elbet bir çift sözümüz olur. Zafer Kalaycıoğlu bunun dışında yaptığı bütün çirkinlikler ile bu takımın başında olmayı haketmiyor bana göre. Bunu bütün kupalardan, bütün birinciliklerden ayrı tutarak söylüyorum, kupalar gelir ya da gelmez, nihayetinde toptur ve o çemberden geçmeyerek sizi şampiyonluktan edebilir ama kulübün, camianın değerleri ile bu derece oynanmaz, oynanmamalı. Kupalar da tenekedendir sonuçta.

Çağlar