BIY AD

24 Ocak 2011 Pazartesi

Sanki Bir Şeyler Eksik

İstikrarsız Sultanlar: Sezonun ilk gününden beri performans oku çok dalgalı ilerliyor. 3 gün arayla oynanan maçlarda bile farklı iki takım izliyormuş gibi oluyoruz. Çok yüksek hedefler ve umutla başlayan sezon Cumhurbaşkanlığı Kupası maçında* alınan kalp kıran mağlubiyet ile beklenenin çok altında başladı. Ağır bir mağlubiyet alınan Halcon deplasmanının dönüşünde, kötü oyun Botaş maçının da ilk yarısında devam etti. İkinci yarıda savaşan ve savaştığı için kazanan takımı görünce maç kazanmayı öğrendiler dedik ama 3 gün sonra Prag deplasmanından yine farklı bir yenilgiyle döndüler. Bu moral durumu ile gidilecek Caferağa deplasmanı, Galatasaray için hiç iç açıcı gözükmüyordu. Evet, yine yenildiler ama maçın büyük bölümünü önde götürüp, ortaya bir mücadele koydular ve sadece kazanamadıkları için üzdüler taraftarlarını. Diğer deplasmanlardaki pasif ve çekingen oyunlarından eser yoktu, belki de baskının en çok üstlerinde olduğu Caferağa'da. En azından deplasman fobisini yendik derken, çok geçmeden, yine 3 gün sonra Tarbes GB karşısında mağlup oldu Galatasaray. 8 Aralık günü, o güne kadar kendi ayarındaki hiçbir takımı yenemeyen Sarayın Sultanları, Spartak Moskova'yı Abdi İpekçi'de mağlup etmesini bildiler. Maçtan sonra "bu güveni kaybetmeyelim" dedik, bir hafta sonra VICI Aistes deplasmanında yine kaybettiler. Noel tatilinden sonra ilk maçta Ceyhan deplasmanındaydı Galatasaray, Ceyhan'ın kazanma ihtiyacı ve Sylvia Fowles'ın eksikliğini ekleyince zor bir maç olmasını beklerken sezonun en etkileyici performanslarından biri geldi ve daha ilk çeyrekte vurup geçti Galatasaray. Doğal olarak 1 hafta sonrasındaki Alanya deplasmanında da aynısı beklendi takımdan, fakat son ana kadar Alanya'yı oyunun içinde tuttular. Ve son üç maç; Halcon'dan fark yediler, Prag'ı ambele ettiler, Mersin'i zar zor yendiler. Şu üç maç da aynı salonda, aynı seyircilerin önünde oynandı. Yine de bu kadar iniş çıkışlı performanslar gösterdi takım. Maç içinde, hatta çeyrek içinde, takımın tek tek her bireyinde oluyor bu değişken performanslar. O yüzden de olumlu ve olumsuz mana da güvenemiyorsunuz takıma, bir sonraki maçta kimin iyi oynayacağını veya kimin sorun çıkaracağını kestiremiyorsunuz. Bu da işleri bir hayli zorlaştırıyor.

Yalnız Sultanlar: Yukarıda yıldız koyduğumuz yer önemli, (*) o gün sayıca Fenerbahçe taraftarına göre gözle görülür bir üstülüğü vardı Galatasaray taraftarının. Geçtiğimiz senelerde Sarayın Sultanları'nın, erkek takımına göre daha kalabalık maçlar oynadığını da biliyoruz, hatta erkek maçlarında "Seimone Augustus sahaya" diye bağırıldığını da. Ama bu sene erkek basketbol takımı herkes için çok daha keyif veren bir basketbol oynayıp, gönül basamaklarında üstte yer tuttu. İki takımın peş peşe oynadığı günlerde erkek takımının maçı bittikten sonra salonun büyük çoğunluğu boşalmaya, sadece kızların maçı olduğu günlerde de 200 kişiye maç oynamaya başladı. İyisiyle ve kötüsüyle ortada Galatasaray ismi ve Galatasaray'ın bir takımı var. Her şart altında çok daha büyük kitleye oynamayı hak ediyor bu isim. 4 Şubat günü Fenerbahçe ile karşılaşırken Galatasaray, 200. kişiden sonra sayacaklarımız Abdi İpekçi'ye Galatasaray için mi gelmiş olacaklar, yoksa Fenerbahçe için mi? Peki iyi sonuçta sevinmek, kötü sonuçta da kızmak için nasıl bir hak elde edecekler merak ediyorum. Salona gelmek için beklenen şey başarıysa, ortada şöyle bir tablo var Galatasaray taraftarı için; -Engelsiz Aslanları ve su topu takımını ayrı tutuyorum- Galatasaray'ın futbol, basketbol ve voleybol branşlarındaki 5 takımı içinde, ligde en iddialı konumda olanı; kadın basketbol şubesi. Ayrıca Avrupa'da da Kupa 1'de mücadele eden tek takım yine kadın basketbol takımı. İstikrarsız bir sezon geçirildiği açık ama aynı galibiyet sayısıyla sıralandıkları ligde lideri kendi evinde ağırlayacak olan, yani ipleri elinde tutan Sarayın Sultanları, Avrupa'da da zor da olsa üst tura yükselme başarısını gösterdi. Fakat salonun boş olmasının tek sebebi başarı olmadığını gayet iyi biliyorum, zaten öyle olsaydı yıllardır rakip tanımayan su topu takımı ve Engelsiz Aslanlar tamamen dolu tribünlere oynamaktan bıkmış olmalılardı şimdiye kadar.


Heyecansız Sultanlar: Takımı son yıllarda oldukça yakından takip eden biri olarak, rahatlıkla görebiliyorum ki; takım sıradanlaştı. Oyun veya sonuçlardan bağımsız bir halde, taraftarı cezbeden yanlarını kaybetmiş gibi gözüküyor Sarayın Sultanları. Mücadele etmek veya yerlere atlayan oyuncuları izlemek el üstünden atılan bir üçlük veya bir guardın iki uzunun üstüne gidip bıraktığı turnike kadar ateşleyici oluyor taraftar için. Aslında takım sıradanlaştı derken tam olarak bundan bahsetmiyorum ama bu da taraftarı arkalarına almak için kullanılabilecek yollardan biri, hatta birincisi. Benim asıl söylemek istediğim; misal Sylvia Fowles'ın popülaritesinden tam olarak faydalanamadık. Big Syl'in kim olduğunu, neler yapabildiğini daha iyi pazarlaması gerekiyordu Galatasaray'ın, basketbol piyasasına ve öncelikle kendi taraftarına. 2009 yılında taraftar gözünde ilah mertebesine yükseltilen Seimone ve Işıl tartışılabilir bir konuma geldiler şu sıralar, takımın diğer tüm oyuncuları gibi. Takımın en sevilen iki figürünün ardından bile desteğin çekilmesi, monotonlaşmaya iyi bir örnek. Sanki 10 yıldır bu kadroyla oynuyoruz ve hiçbir şey kazanamamışız gibi bir psikoloji var taraftarda. Heyecansız demişken, oyuncuların maç içinde oyundan kopup hayallere dalan ve hani 11 kişilik futbol takımında olur da, 5 kişilik takımda "aa o oynuyor muydu" dedirten hallerine rastlıyoruz. Kısacası hem takım içinde hem de tribünde bir heyecansızlık söz konusu.

Şanssız Sultanlar: Adnan Polat'ın dediği gibi top çizgiden geçmeyince seviyesine çekmeyeceğiz olayı, top şansından ziyade sakatlıklar çok moral bozucu ve sürekli bir hal aldı takımda. Mersin BŞB karşısındaki tutuk oyunun nedeni olarak, Yasemen'in sakatlığının takıma verdiği moralsizlik olarak gösterildi. Takımın en genç ferdinin, böyle bir şey yaşaması kesinlikle üzmüştür ablalarını. Ne yazık ki sadece Yasemen değil, Işıl ve Seimone uzun sakatlık dönemlerinden çıkıp başladılar bu sezona. Sistem içinde önemli bir yere sahip olacak Candice Wiggins, daha Galatasaray'a gelmeden sezonu kapadı. Bunun ardından gerekliliği sorgulanabilecek transferler yapmak zorunda kaldı Galatasaray. Sylvia Fowles da daha formayı giyemeden dizlerinden ameliyat geçirdi. Takımın şutör eksikliğini kapayabilecek Gülşah Gümüşay, 2.5 aydır forma giyemiyor sakatlığı yüzünden. Skora büyük katkısı olmasa da istatistik kağıdının her bölümünü dolduran ve Galatasaray'a enerji sağlayan Monique Currie, Fenerbahçe maçının son anlarında birçok takım arkadaşı gibi bir diz sakatlığı yaşayıp, sezonu kapattı. Geçtiğimiz senelerde ve bu sezon başında Bahar, Tuğba ve Nihan'ın omuzlarından sıkıntılar yaşadığını biliyoruz. Galatasaray'ın yumuşak karnı, en büyük şanssızlığı bir türlü yakasını bırakmayan sakatlıklar. Oyuncuların omuzunda ödem, çapraz bağlarında kopma, bileklerinde burkulmalar bir türlü bitmezken, artık taraftarlarının da yüreği burkuluyor her yere düşen oyuncusuyla birlikte.

Teknik konulara hiç girmeden 4 ana madde halinde topladık eksikleri. Şimdi asıl soru hangi madde ötekisini tetikliyor? Bu takım istikrarlı olsaydı, yalnız kalır mıydı? Veya desteksiz kalmasa, heyecanını yitirir miydi? Yoksa şanssızlıklar olmasa daha istekli (heyecanlı) takım, istikrarı yakalar mıydı? Çok bilinmeyenli denklem var, çünkü birçok farklı ucu var sorunların. Keşke bir fırsatı olsa Sarayın Sultanları'nın, bir kenetlenme fırsatı yakalayabilseler birbirleriyle, taraftarlarıyla, son maçlarda onları salonda yalnız bırakan yöneticileriyle... Şu basit sorunlardan sıyrılıp sadece keşke parkede yapıp yapamadıkları olsa sorunları, kırılma dönemlerine girerken. Kenetlenmek adına bakalım takım mı atacak adımı, taraftar mı? Yoksa öylesine gidip, yitirilen yıllara bir ek daha mı olacak 2010/2011 sezonu?

1 yorum:

Mehmet ÜÇOK dedi ki...

öncelikle tespitler doğru.
Galatasaraylı dişi aslanlar mazeret üretmeyecek sayı üretecek.
Hoca seçimi iyi ama oyuncu seçiminde hatalar var.
Adına fan siteleri kurulan değil gönülden oynayan kendini sahaya ve maça verecek maç oyuncuları lazım.
Şu an Gs'ımız akortsuz gitar gibi bir yerde bu bir şekilde karşımıza çıkıyor.

Hoca seçimi yerinde yerli ve yabancı oyuncularda bazı değişiklik ile ısıran ve korku salan bir ekip yaratmalıyız.
yoksa şerefli 2.liklere alışmalıyız.
Rakibimiz ama Bayan basketbolünde Fb bazı işleri bizden iyi yapıyor.
Rakibimiz maçlarını 10-15 sayı fark ile kazanırken biz bu makası daha dar tutarak oynuyoruz tabi rakiplerde hırslanıp güç bularak saldırıyor.
eski yenilmez armada için gönülden oynayan aslanlar lazım.