BIY AD

21 Mayıs 2010 Cuma

Ceyhun Yıldızoğlu Kimdir?

Kadın basketbolunu takip etmeye başladığım günden bu yana benim için farklı bir konumda bulunan iki isim var. Felsefeleri, oyuna bakış açıları, bu işin mutlak kazananının skorbordda daha fazla sayı atan olmadığını göstermeleri ve hepsinden önemlisi karakterleri ile gönlümü kazanan isimlerden ilki Cem Akdağ, diğeri ise Ceyhun Yıldızoğlu. Cem Akdağ'ı uzun uzadıya anlatmama gerek yok. Ahmet Dedehayır yönetimindeki şubeye bir Cumhurbaşkanlığı Kupası ve bir Eurocup hediye ederek ayrıldı görevinden. Her ne kadar mutlu Avrupa serüveni sonunda adı anılmamış olsa da geçen sezon taşın altına elini sokması gerektiğinde görevi, ateşten gömleği, seve seve kabul etmesi ile gönülleri birkez daha feth etti Cem Akdağ. Ona yeni görevinde bir kez daha başarılar dileyelim ve ikinci isim Ceyhun Yıldızoğlu'ndan devam edelim.

Efsane Botaş'ı kuran, ardından Mersin'de son iki sezonda önemli işlere imza atan ve bu dönemde eş zamanlı olarak milli takım koçluğunu da yürüten Ceyhun Yıldızoğlu, Cem Akdağ'ın erkek basketboluna geçişi ile şahsi fikrim bu alanda şu anda görev yapan en iyi Türk. Bu elbette görecelidir ve tartışılabilirdir. Onu farklı kılan özelliklerini anlatırken doğru kelimeleri seçmek, doğru yapıyı kurabilmek önemli. Zira kafalarda oluşturulacak ilk intiba çok önemli. Bu nedenle hata yapmamak ve herhangi bir yanlış anlaşılmamaya sebebiyet vermemek için Ceyhun Yıldızoğlu'nu kendi cümleleriyle tanıtayım istedim. Arada bazı küçük infolarla destekleyeceğim sadece.

Benim için maç kazanmak mı, oyuncularımın gelişimini görmek mi deselerdi; kesinlikle oyuncularımın gelişimini görmek derdim. Oyuncularımın kendini aşması herşeyin önündedir. Tabii ki hem maç kazanıp hem de oyuncumun geliştiğini görmek daha güzel bir sonuç olur.

Son bir sezonu tamamen sonuç odaklı bir basketbol anlayışı ile tamamlayıp, bütün maç sonu açıklamalarını bu düzlemde gördükten sonra bu anlayışa sahip bir koçun yönettiği takımı izlemek bizler için de keyifli olacak gerçekten. Cem Akdağ döneminden aşina olduğumuz bir sistem bu zaten.

Takımlarımız maç analizi, takım analizi yapıyorlar ve maç kasetleri izliyorlar; bu arada oyuncuların gelişimi gözden kaçıyor. Tabii ki bütün takımlar yarışmacı bir zihniyetle ve şampiyonluk parolasıyla yola çıkıyorlar. Böyle düşünürseniz oyuncuların gelişimini gözardı edebilirsiniz. Maçı aldık, sonuç bizim lehimize şeklinde değil de; benim oyuncularım başlarken nerede idi, bugün nerede şeklinde bakmamız gerekir. Bakış açımız bu olmalı. Oyuncuların gelişimi bir amaç değil, araç olmalı.

Bu alanda Fenerbahçe'nin hegamonyasını kırmak bugünden yarına olacak birşey değil demişti Aras, geçtiğimiz günlerde. Uzun vadeli, planlı - programlı bir sistem gerekiyor. Bu sistemin üzerine oturacağı temel sac ayağı ise şüphesiz ki yerli oyuncular. Piyasada fark yaratan yerli oyuncular Fenerbahçe bünyesinde iken şu anda yapılabilecek en mantıklı ve efektif hamle yeni Birsel'leri, Nevriye'leri, Şaziye'leri kendi bünyemizden çıkarabilmek. Evet kısa vadede olabilecek bir iş değil bu. Tamamen sonuç odaklı oyunda gözardı edilen altyapı ve oyuncuların gelişememe gerçeğini çok iyi bilen usta bir el olacak artık tepede. Umutlu olmak adına da iyi bir haber bu.

Ben, oyuncularımın antremanlara dahi keyifle ve isteyerek gelmesini isterim. Onlar; O çok antreman yaptırır ve biraz acı çekmeyi bileceksin şeklinde bilebilirler. Benimle çalışan oyuncu bilir ki; benden bu kadar ben bittim diye birşey yoktur. Beni böyle kabul edin diyen bir oyuncuyla çalışmak istemem.Ayrıca sorumluluk almak da çok önemli. Benimle çalışan oyuncular bunu bilirler. Bütün takım oyuncuları eşit derecede sorumluluk almak durumunda.
Hedefi olan, gelişime açık, sorumluluk almayı seven oyuncular benimle çalışmaktan büyük keyif alırlar. Benim 38 yaşındaki oyuncuya verecek birşeylerim vardır ve 13 yaşındaki bir oyuncudan da birşeyler öğrenebilirim.

Rotasyonu 10-12 kişi aralığında tutan, 94 doğumlu Merve Aydın'ı oyuna dahil ettiği anlarda ondan katkı almayı başaran, onu kenara alıp 74 doğumlu Scott'u oyuna soktuğunda da hedeflediği performansı fazlasıyla alabilen bir sistemin tanımlayıcısı bu cümleler. Her başarılı sistemde olduğu gibi bazı disiplinler ve olmazsa olmazlar var elbette. Bunları zaman içerisinde yaşayarak göreceğiz hepimiz.

Kazandığımız maçları kötü oynayarak kazandığımızda elde ettiğimiz galibiyetin çok önemi yoktur.

Benim antrenörlük sistemimde oyuncu gelişimi ilk sıradadır. Oyuncularımın kendilerini geliştirdiği kadar basketbol sistemim oluşur. Benim oyuncum konuşur. Fikirlerine saygı duyarım ve her oyuncumdan bir şeyler öğrenirim. Basketbol ilkelerim bu kazanımlardan doğmuştur ve doğal yollarla kazandığım bu ilkelerin çiğnenmesine asla izin vermem. Bu noktada sert tavır alırım. İstikrarlı, hatalarını görebilen ve kabul eden bir yapım var. Programlı çalışmayı severim ve oyuncularımın da programlı olmasını isterim.

Artık marka halini almış Ceyhun Yıldızoğlu sisteminin önemli köşebaşlarını oluşturuyor bu açıklamalar. Önümüzdeki dönemde parça parça işlemeye devam edeceğim bu sistemin temel özelliklerini. Şimdilik sadece ana hatlarını çizmiş olalım.

Bu açıklamaların tamamı Yıldızoğlu'nun son üç sene içerisinde verdiği röportajlardan. Bu sözlerin ardından kafalarda yavaş yavaş bir Ceyhun Yıldızoğlu portresi oluşmaya başlamıştır sanıyorum ki. Güneydeki altyapı çalışmaları esnasında bulduğu 15 yaşındaki Merve Aydın'ı kadroya koyarak, ligin en genç oyuncusu ünvanını elde etmesini sağlayan Yıldızoğlu'nun takımında her maç herkesin rolü bellidir. Mersin döneminde Sariye Gökçe, Deniz Boz, Aynur Metin, Korel Engin gibi yan rol oyuncularının her maç ortaya koyduğu istikrarlı oyun bu anlamda önemli bir örnektir. Rotasyonu geniş tutan, kadrosundaki 12. oyuncuyu da sistemine dahil etmeyi başaran Yıldızoğlu'nun altyapıya verdiği önemi bir kez daha vurgularken, bu düşüncenin uzun zamandır uyku moduna giren altyapımızı da hareketlendirmesini umuyorum.

Eşi Aylin & Ceyhun Yıldızoğlu

Geçtiğimiz yaz şampiyonada Bahar Çağlar ve Yasemen'e önemli süreler verip, onlardan faydalanan ve özellikle Bahar'ı ayrıca izleyen Yıldızoğlu'nun elinde bu iki ismin seviye atlaması sağlayabilecek sihirli bir değnek var. Bu değnekten faydalanmanın tek yolu ise bu iki ismin tüm kalbiyle bu gelişimi istemesi ve çalışması. Sadece Bahar - Yasemen için değil altyapıda 95 doğumlu kardeşimiz için de geçerli bunlar zira artık gerçek anlamda gözlem altında olacaklar. Gerisi onların yeteneğine ve azmine kalmış.

Artık marka halini almış Ceyhun Yıldızoğlu sisteminin önemli köşebaşlarını vermeyi amaçladım bu yazıda. Önümüzdeki günlerde parça parça işlemeye devam edeceğiz Aras'la birlikte bu sistemin temel özelliklerini. Şimdilik sadece ana hatlarını çizmiş olalım. Frank Rijkaard'ın geçen sezon başında Florya'ya ayak basmasını bir devrim olarak nitelendirmiştik. Bu transferin ardından sessiz sedasız ikinci bir devrimin de kadın basketbol şubesinde yaşandığı söylemek lazım, dünden itibaren. Bundan on yıl sonra Galatasaray Kadın Basketbol takımının öyküsü yazılırken 20 Mayıs 2010 tarihi önemli duraklardan biri olacak kesinlikle.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Eurocup'u kazandıran Okan Cevik'ti.Bu kadar uzun ugraslarla aldıgınız Kalaycıogludan cok cabuk vazgectiniz.

Adsız dedi ki...

Sanırım ilk ziyaret?

Adsız dedi ki...

Ceyhun Yıldızoğlu iyidir güzeldir yalnız kaçırdığınız ufak noktalar var. Galatasaray'ın hedefleriyle Mersin'in hedefleri bir değil. Aynı klasmana girmiyorlar. Mersin'de kimse Ceyhun Yıldızoğlu'ndan şampiyonluk beklemiyordu bu yüzden stresten uzak bir coaching gördük ama burada durumlar çok farklı. Senelerdir şampiyonluğa hasret takımda koçtan istenen hedef bellidir. Bunun dışında Galatasaray'da altyapıdan oyuncu çıkacak, ekol olunacak, sistem oturacak falan diye kimsenin 10 sene bekleyeceğini sanmıyorum. Fazla iyimser bir yaklaşım olur. Mersin 1 harcıyorsa Galatasaray 5 harcıyorken kimse finallerle avunmaz, bunları başarı saymaz, bu yüzden de kimseye ek tolerans verilmez burada. Üstelik Galatsaray'ın öyle ahım şahım bir altypısı da yok ki 3-5 seneden önce bir jenerasyon falan yakalansın. Ceyhun Yıldızoğlu da şampiyonluğu getiremezse yol verilir kendisine. Bu bir Türkiye gerçeği. Sistem filan hikaye bu gerçeğin yanında.