12 Nisan 2009 Pazar
Tarihi Zafer ve Tarihe Tanıklık
Perşembe gecesinden sonra pek fazla yazı girme şansımız olmadı, sadece fotolar ve maçın linklerini girebildik zira kupanın coşkusu, heyecanı devam ediyor halen bünyelerde. Bu yazı için de kendi aramızda epey konuştuk yalan yok, yaşadıklarımızı kelimelere dökmek pek kolay olmayacak gibi ama ucundan başlayalım artık..
Maça nasıl başlayacağımız çok önemliydi, maçtan önceki konuşmalarımızda muhtemel bir kötü başlangıcın dolu salonu ve dolayısıyla takımı olumsuz etkileyeceğinden, bir de geçen turdaki Rus takımına nazaran daha derli toplu oynayan İtalyan'lara karşı geri dönüşün çok daha kolay olmayacağını düşünerek söylemiştik bunları. Maça Mahoney'in sol dipten bulduğu üçlükle başladılar, buna karşılık biz ilk beş dakikada Augustus'un skorer oyunundan ziyade asistçi kimliğini izledik. Bu da önemli bir noktaydı yine maçtan önce konuştuğumuz gibi, rakibe Augustus harici kozlarımız olduğunu, elimizin kuvvetli olduğunu göstermemiz gerekiyordu bir nevi. Batkovic'in kötü başlamasını sağlamamız da çok önemliydi, maçın başında pota altında epeyce yıprattık onu ve girmeyen şutları sonrası oyundan düştüğünü gördük.
Augustus'u pek fazla devreye sokmadan, çok iyi savunma yaparak çeyrek sonunda Tuğba'nın elinden bulduğumuz üçlükle skoru 23-11 yaptık ve ilk maçtaki dezavantajı sıfırlamış olduk bir bakıma. Bu çeyrek başında Mahoney'in bulduğu üçlük harici sadece dört saha içi isabeti vardı rakibimizin.
2. çeyrekte skor 27-16'a geldiğinde coach Okan Çevik'in mola alması maçı o seviyede tutmak açısından önemliydi ki ilk maçta bunu yapmadığı için eleştirmiştik hocayı. Bu sefer yerinde bir mola geldi ve moladan 4-0 ile dönerek bunun faydasını görmüş olduk. İşler lehimizde giderken Batkovic onu unutmamamız gerektiğini hatırlattı bize tekrar ve Mahoney'in yine sol dipten bulduğu üçlük sonrası bir de Batkovic üçlük yollayınca 6-0'lık bir seri yakaladılar. Devre sonunda Sophia'nın pota altı basketi farkın çift hanelerde tutulmasını sağladı, bu tribünün psikolojisi açısından da önemliydi.
Devrede yediğimiz 28 sayının 22'sini boyalı bölgeden yedik, 6 sayıyı da Mahoney sol dipten yazdı zaten. İlk yirmi dakikanın özeti de buydu aslında, onların tek üstünlüğü pota altında idi ve onu da sonuna kadar kullandılar. Biz ise bu bölge hariç her bölgede alternatifli şekilde üstündük rakibimize karşı.
Maçın kilit noktalarından biri olarak öne çıkardığımız bir diğer konu da Augustus harici sorumluluk alabilecek oyuncularımızın bundan kaçınmaması gerektiği idi. Işıl, Esra, Tuğba hatta oyunda olduğu dönemde verdiği katkı ile Yasemin bunu çok iyi başardılar. Sıra Augustus'daydı artık, o da bunu bekliyordu zaten. .
İkinci yarıya çok iyi başladı Augustus, buna karşılık İtalyanlar pota altını zorlamaya devam ettiler inatla ve ısrarla. Gerçekten çok doğru basketbol oynayan bir takım Cras Basket Taranto, skora farka bakmaksızın sahadaki beşin doğrusu ne ise onu yapıyorlar. İnanılmaz disiplinliler ve tecrübeliler, futbolda tipik Doğu ülkeleri takımı vardır ya onu hatırlattılar bana. İki maçı da izledik, 85 dakikada maçtan koptukları tek an uzatma sonunda farkın 19'u bulması sonucunda oldu ve onların da insan olduğunu farkettik böylece.
Farkın sürekli 9-11 aralığında gittiği dönemde bir hamle gelicekti, ya fark bizim lehimize açılıp gidicekti ya da İtalyan'lardan bir direniş gelicekti. İkincisi oldu, maça çok iyi başlamamız da etken tabii bunda sürekli aynı seviyeyi korumamız hele ki böylesine bir maçta kolay değil şüphesiz. Bir de Işıl sakatlanıp kenara gelince, guard olarak Esra'yı kullandık ve epeyce zorlandık bu dönemde, hücumumuz ilk kez tıkandı. Bu fırsatı kaçırmadılar tabii ve farkı iki sayıya kadar indirdiler. Çeyrek sonunda yakaladığımız 4-0'lık seri ise önce tribüne daha sonra rakibe biz bitmedik mesajının verilmesi açısından önemliydi. Burada kritik olan nokta ise farkın 15'den tekrar iki sayıya inmesine rağmen hem tribünün hem de takımın maçı bırakmaması idi. Özellikle tribün çok çok iyiydi bu maçta,klasik futbol taraftarından ziyade sahada ne olup bittiğini takip etmek ve anlık tepkiler vermek önemliydi.
Işıl'ın da oyuna dönmesiyle iyice coşan tribün desteğini de arkamıza alarak teker teker geçilen turlar hatırlanarak, Avrupa'da kupa özlemini dindirmek isteyen Sarayın Sultanları yeniden oyunun kontrolünü eline aldı. Tuğba'nın sağ köşeden üçlüğü sonrası farkı yeniden çift hanelere yaklaştırsak da maçın kırılma anı Augustus'un önce 3'e 1 savunmada Batkovic'in karşısına korkusuzca dikilip hatalı yürüme yaptırması ve hemen bir pozisyon sonrasında geriden gelerek yaptığı bloktu kesinlikle. Bu blok sonrası alan savunmasını çok iyi okuyan takım önce bol pasla zone'u dağıttı, daha sonra tepeden penetre ile Sophia'a kolay bir basket attırdılar.
Kress'in üçlüğü ve Sophia'nın basketi sonrası gereken anda gereken farkı yakalamış olduk ama ne yazık ki koruyamadık. 67-57'den sonra kenardan topu sokarken Kress'e yanlışlıkla faul yapmaları ve serbest atışta Kress'in topunun çemberde defalarca sekip basket olması şans olmasa gerek,Tanrı bizim almamızı istiyor dedirtti bizlere dokuz yıl sonra bir kez daha.
Son topu Augustus'a bırakmaktan başka seçeneğimiz yoktu, hücum doğrudur yanlıştır tartışılır ama kullanması gereken kişi kullandı son topu. Jordan stili şutu sokup kupayı kazandırsaydı Ayhan Şahenk yıkılırdı herhalde üstüne.
Uzatmalara iyi başlamak da önemliydi zira karşımızdakilerin insani duyguları yokmuşcasına nereye kadar dayanacaklarını kestirmek güçtü. Farkın çok kırılgan bir aralıkta gidip gelmesi keskin bıçaktı bizim için her ne kadar ev sahibi de olsak. Maç boyunca ne yapması gerekiyorsa en doğru şekilde yapan tribünümüz özellikle uzatmalarda 6. adam rolünü de üstlendi her savunmada bir kişi fazla gibiydik zaten son beş dakikada yalnızca 5 -beş- sayı yememiz de bunun en iyi göstergesi.
Sophia Young'un üçlüğünden sonrasını ise hatırlamıyorum, yok o kısım bende. O attı, İtalyan'lar nihayet insani bir refleks gösterip yanlış bir tercih yaptılar ve bir Avrupa Kupası daha sarı kırmızı renklerle ülkemize geldi.
Maç sonu açıklamalarını daha sonra indirip izlerken ise özellikle merak ettiğim bir konu vardı, Cem Akdağ'ın isminin geçip geçmeyeceğini merak ediyordum. Ne başkan, ne şube yöneticisi kimse ağzına almadı. Bu şubenin varlığını birilerine hatırlatan, ayağa kalkmasına, dinamizm kazanmasına yol açan, bugünkü başarı yolunda meşaleyi tutan kişi Cem Akdağ'dır. Vefa önemlidir ve gereklidir, emeklerin için teşekkürler Cem Akdağ. Aynı şekilde Hakan Acer'in de büyük emekleri var bu takım üzerinde, onu da atlamamamız gerekiyor. Bu şekilde devam edersek yazının sonu gelmez muhtemelen herkesin emeği var bu kupada ama dediğim gibi Cem Akdağ'ı pas geçmek yakışmadı o açıklamaları yapanlara.
Kaç kişiye nasip olur ki yirmili yaşlarının başında gönül verdiği renklerin iki ayrı branşta Avrupa Kupası kazandığını görmek,iyi ki varsın Galatasaray, iyi ki varsınız Sarayın Sultanları.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder