Galatasaray maça iyi başlayamadı. Işıl da şuta dayalı bir oyunla başlayınca, klasik hastalığımız olan Sylvia'yı bulamama nüksetti. İstanbul Üniversitesi'nde boy olarak Sylvia'nın omuzuna gelen rakiplere karşı, tek kolu bağlı oynasa 20 sayı atabileceği bir maçtı. Seimone'nin de kendi tarzı olmayan şutları kullanması ritm bulmamızı engelledi. Savunmada bazı problemler yine baş gösterdi, Ajavon'a sürekli olarak, kolayca yenildik. Hem de Üniversite'nin tek silahı buyken. Bahar (çok erken faul problemine girdi), Melek ve Gülşah'ı kullanamadığımız bir maç oldu. İyi veya verimsiz performanslar arasında sert geçişler yapan Hodges'ın, kötü günündeydik. Gintare kısa bir süre aldı, fena işler yapmadı ama atletik yoksunluklarından dolayı 4 numarada kullanamadığımız için fazla süre alamadı. Ceyda ile Yasemen rotasyona çok az dahil oldular. Takım genel olarak coşkudan ve bir tempodan, taraftar da takımı ateşlemekten uzaktaydı. Fakat ikinci yarıda vidaları biraz sıkıp, Işıl Alben'in de istediklerini yapmasıyla sonunu rahat getirdiğimiz bir maç oldu. Yani hiçbir şey kaybetmedik teknik olarak.
Bu yukarıdaki paragrafı, İstanbul Üniversitesi maçının özeti olarak da, takımın çıktığı ilk resmi maçtan şu güne kadar genel durumunun özeti olarak da okuyabilirsiniz. Seimone ve Sylvia belli bir standartta skor üretiyorlar, yanlarına üçüncü bir skorer çıkarsa takım rahatlıyor. Savunmada bariz hataları yapmaya devam ediyoruz. Bahar, Işıl, Tuğba, Sylvia gibi oyuncuların kişisel gayretleri bir şeyleri değiştiriyor ama takım savunmasında sorunlarımız olduğu açık. Bahar'ın formu yükseliyor ama sakatlık dolayısı ile kaçırdığı maçlar oldu, tıpkı Gülşah gibi. Takımın yaşadığı sorunlara Yasemen, Ceyda ve Gintare çare olabilir ama onların da gözle görülen eksikleri ve tedirginlikleri var. Bir türlü yapamıyorlar patlamayı, maç içinde bunu yapmak için de çok şansları olmuyor. Yasemen'i genç olduğu için çok arka plana atıyoruz biz yazıp çizerken ama Işıl'ı yedeklemek için mevcut kadrodaki, doğal pozisyonu oyun kurucu olan tek isim. Maça ilk yarıdaki girişinde, iyi başlamıştı. Yani mücadelesi iyiydi ama tedirginliği hatalara yol açınca benche dönmek zorunda kaldı. Melek'i hiç izleyemedik desek yeridir. Sylvia Fowles'ı hala yüzde yüzüyle kullanamıyoruz, bunun yanında Seimone'yi de tam manasıyla doğru kullandığımız söylenemez. Sakatlığından sonra, dizini zorlamamak adına 'acil durumlar' haricinde çok zorlamıyor kendini. Belli bir mesafenin dışında şut attığı sürece Katie Douglas'tan çok farkı kalmıyor. Kaldı ki Seimone genel performans bakımından Katie'den tabii ki daha iyi bir oyuncuyken, iş şuta kalacaksa tercihimin diğer yönde olacağını söylemek zorundayım. Seimone'nin durumu biraz da kendinden kaynaklanırken, Sylvia'yı kullanması hem daha kolay hem de zaruri bir ihtiyaç. Işıl ve Tuğba bunun kolay yolunu yapmayı öğrendiler. Topu havaya atıyorsunuz, Sylvia bunu alıp bitiriyor veya faul aldırıyor. Dediğim gibi çok kolay ama onu bulmak adına başka opsiyonlarımız da olmalı. Hep söylediğimiz gibi zor anlarda takımın güvenebileceği bir lideri ve sakatlığından dolayı bir süredir oynayamayan Gülşah'tan başka şutörünün olmaması çok belirgin diğer eksiklikler.
Oynanan 18 resmi maçın ardından 7 mağlubiyet aldık. Lig ve Avrupa'yı bir arada ele alırsak her zorlu deplasmandan mağlup ayrıldık, iç sahada ise zorlansak da zaman zaman, kayıpsız bir şekilde kapattık. Avrupa'da durum iç açıcı olmasa da, ligde kaybedilmiş bir şey yok. Normal sezonun bitmesine kalan 13 maçın tamamını, birer sayılık farklarla bile kazansak normal sezonu birinci sırada bitireceğiz. Şimdi 2 haftalık bir tatil dönemi var. Eğer ara dönem karnesi verilse takıma, öğretmenlerinin, Sylvia'dan başka kimseye 'pekiyi' vereceğini sanmıyorum. Bana kalsa hepsine 2 veya 3 verirdim 5 üzerinden. Sınıfı geçer ama takdir veya teşekkür istiyorlarsa daha çok çalışmaları lazım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder