Basketbol ve takımımızla ilgili bir arkadaşımızdan son maçlar özelinde bir değerlendirme aldık. Genel olarak dediklerine katılmamak imkansız. Ona eline sağlık diyip yazıyı sizlerle paylaşıyoruz:
"Zorlu ve keskin bir virajdan döneceğimiz aşikardı ama önümüzde 2 seçenek bulunuyordu. Ya düzgün yoldan gidip virajı alacaktık ki bu da kolay olmayacaktı ya da daha zorlu bir yola girip orada bulunan virajı dönecektik. Galatasaray bayan takımı 2. yolu tercih etti ve arabayı kullanan Zafer Kalaycıoğlu’nun kabiliyeti bu daha zorlu yoldan çıkmaya yetmedi. Önümüzde kritik bir 5 maçlık seri vardı. Bu seri, son maç Taranto karşılaşması ile sona erdi. Sonuç ise beklentilerin çok uzağındaydı. 4 mağlubiyet ve 1 galibiyet.
Aslında bu senaryonun gerçekleşeceği ta ilk Beşiktaş maçından belliydi. Salondaydım ve ilk yarıda ekstra sayılar ile çok büyük bir fark yakalayan Galatasaray’ın 2. yarıda baskıya nasıl cevap veremediğini gördüm. Uzunların verimsizliği, kısaların 2. yarıdaki durgun oyunu hepsi etkendi ama sahada psikolojik olarak güçlü kalamamak herşeyin ötesindeydi. Bunu becerememiştik. Kazanmamıza rağmen, becerememiştik. Nykesha Sales son çeyreğin başında sakatlanmasa belki de Beşiktaş maçı bile kaybedilebilirdi. Beşiktaş maçından sonra Ros Casares’i çok zorlamamıza rağmen, kazanamadık. Kazanma şansı ele gelmişti ama orada da herşey Jia’nın serbest atışlarına kalınca hüsran oldu. Peki, Jia o serbest atışlardan 2'de 2 çıkarabilecek kapasitede olan bir oyuncu mu? Bence değil. Bunu herkes biliyor. Bugüne kadar beklentilerin üstünde oynadı ama Jia’nın kritik anlarda düşünerek yaptığı çoğu şeyi mahvettiğini ben hatırlıyorum. Mesela bu sene kritik maçlarda bomboş kaçırdığı turnikeler (çoğu top çalmasının ardından) yine Beşiktaş maçında işler kızıştığında kaçırdığı 2 serbest atış hep bu düşününce atamama fobisinin bir göstergesi idi. Büyük oyuncu düşünürken de sokmalı. Hele Galatasaray’ın Vickie Johnson’dan sonraki yabancı ilk skorer guardı ise bunu yapabilecek kalibrede olmalı. Ama Jia bu değil. Jia hayatında ilk defa bu kadar üst düzey bir takımda oynuyor. Galatasaray kariyerinden önce ne Euroleague’de oynamış, ne de Wnba’de şampiyonluk arzusundaki bir takımda görev yapmış. Bu nedenle bu yaşına rağmen bu denli psikolojik olarak zayıf.
Fenerbahçe mücadelesi ise bir başka elimizden kayan giden ve bizi yıpratan bir maçtı. Neden kaybettik? Maçtan önce kaçımız “evet bu kadro yenecek bunları” dedi ki? Bence gerçek anlam da çok az insan. Seimone’li yenemedik, Vickie’li yenemedik bu sene de yenmemiz pek olağan değildi. İnsanlar bunu yazdığım için bana kızacaktır ama yazmazsam basketbola ihanet etmiş olurum. Kim ne derse desin, kimse sevmeyebilir yahut saygı da duymayabilir ama Türkiye bayan basketbolunda bir Nevriye Yılmaz gerçeğini kimse gözardı edemez. Bence Türk Bayan basketbolunda fenomen olmuş ve yaşayan efsane konumuna getirebileceğim çok çok ender oyunculardan bir tanesi. Onun oynadığı takımı yenmek için 2 şeyi yenmen gerekli. Birincisi oynadığı takımı yeneceksin, ikincisi Nevriye Yılmaz’ı yeneceksin. Bunu yıllardır beraber çalıştığı koçu Zafer Kalaycıoğlu bile yapamıyor ise Nevriye’nin dominantlığını engelleyemiyorsa bu kızın önünde saygıyla eğilmekten başka yapabileceğim hiçbirşey yok.
Son perdede ise sakatlıkların, yorgunlukların çok fazla olduğu ve bence kafa olarak da bitkin olduğumuz bir maçta Taranto’ya kaybettik. Kaybettik ama ilk maçta attığımız farktan daha çok yiyerek kaybetmemiz bizim için daha kötüsüydü. Tabi maç açıklamalarda hala Işıl Alben’in yokluğundan dem vuruluyorsa daha katetmemiz gerken o kadar çok yol var ki... Samsun'a yeniliriz taraftar ön plana çıkarılır, Taranto’ya yeniliriz oyuncular ön plana çıkarılır.
Bilemiyorum ne yazsam ama kesin olan tek şey üzüntü her tarafımı kapladı. Son günlerde de Türk oyuncu yetersizliği konuşulmaya başlandı. Bu bugünün sorunu değil geçen yıldan beri olan bir sorun. Herkes açıp bakabilir, Fenerbahçe’ye karşı playoff serisinin son maçında geçen yıl Işıl hariç diğer oyuncular kaçta kaç atmış. İlginç bir istatistik bulunacağına eminim. Bu sene Nilay Yiğit gelmese çok daha kısır bir döngü içinde olurdu takım. Bu kadar zorlu bir zamandan geçerken bence takımı sırtlayan en önemli oyuncuların başında Nilay geliyor. Kimse sevmese de onun varlığının takımda ki bazı sorunların üstünü örttüğünü düşünüyorum. Tekrar Türk oyuncularına dönersek Fenerbahçe’nin bizden o konuda çok önde olması acı ama gerçek. Fenerbahçe’nin elindeki tüm Türk oyuncularını bizde alabilirdik 2 yıl önce yahut Newlin’i geçen yıl Fenerbahçe’ye gitmeden önce (burası biraz karışık) ama yeterince çaba harcanmadı, olmadı yapamadık. Aynı Vickie’i geçen yıl getiremediğimiz gibi...
Çok uzattım ama içim acırken bu yazıyı yazmam gerekiyordu. Umarım herkes şunu da görmüştür. Bir takımın bu ligde yahut Avrupa’da çeyrek final oynaması için çok iyi bir kupa koleksiyoncusuna ihtiyacı yok. Biraz iyi yatırım, azıcık doğru hamle ile bayan basketbolunda ömrü kısacık olan bir antrenör bile kupa koleksiyoncusunu mat edebiliyor. Keramet neyde onu sayın büyüklerimiz bilir. Bu yazıdan sonra çokca eleştiri alacağımı bilsem de diyebileceğim tek şey dost acı söyler..!"
"Zorlu ve keskin bir virajdan döneceğimiz aşikardı ama önümüzde 2 seçenek bulunuyordu. Ya düzgün yoldan gidip virajı alacaktık ki bu da kolay olmayacaktı ya da daha zorlu bir yola girip orada bulunan virajı dönecektik. Galatasaray bayan takımı 2. yolu tercih etti ve arabayı kullanan Zafer Kalaycıoğlu’nun kabiliyeti bu daha zorlu yoldan çıkmaya yetmedi. Önümüzde kritik bir 5 maçlık seri vardı. Bu seri, son maç Taranto karşılaşması ile sona erdi. Sonuç ise beklentilerin çok uzağındaydı. 4 mağlubiyet ve 1 galibiyet.
Aslında bu senaryonun gerçekleşeceği ta ilk Beşiktaş maçından belliydi. Salondaydım ve ilk yarıda ekstra sayılar ile çok büyük bir fark yakalayan Galatasaray’ın 2. yarıda baskıya nasıl cevap veremediğini gördüm. Uzunların verimsizliği, kısaların 2. yarıdaki durgun oyunu hepsi etkendi ama sahada psikolojik olarak güçlü kalamamak herşeyin ötesindeydi. Bunu becerememiştik. Kazanmamıza rağmen, becerememiştik. Nykesha Sales son çeyreğin başında sakatlanmasa belki de Beşiktaş maçı bile kaybedilebilirdi. Beşiktaş maçından sonra Ros Casares’i çok zorlamamıza rağmen, kazanamadık. Kazanma şansı ele gelmişti ama orada da herşey Jia’nın serbest atışlarına kalınca hüsran oldu. Peki, Jia o serbest atışlardan 2'de 2 çıkarabilecek kapasitede olan bir oyuncu mu? Bence değil. Bunu herkes biliyor. Bugüne kadar beklentilerin üstünde oynadı ama Jia’nın kritik anlarda düşünerek yaptığı çoğu şeyi mahvettiğini ben hatırlıyorum. Mesela bu sene kritik maçlarda bomboş kaçırdığı turnikeler (çoğu top çalmasının ardından) yine Beşiktaş maçında işler kızıştığında kaçırdığı 2 serbest atış hep bu düşününce atamama fobisinin bir göstergesi idi. Büyük oyuncu düşünürken de sokmalı. Hele Galatasaray’ın Vickie Johnson’dan sonraki yabancı ilk skorer guardı ise bunu yapabilecek kalibrede olmalı. Ama Jia bu değil. Jia hayatında ilk defa bu kadar üst düzey bir takımda oynuyor. Galatasaray kariyerinden önce ne Euroleague’de oynamış, ne de Wnba’de şampiyonluk arzusundaki bir takımda görev yapmış. Bu nedenle bu yaşına rağmen bu denli psikolojik olarak zayıf.
Fenerbahçe mücadelesi ise bir başka elimizden kayan giden ve bizi yıpratan bir maçtı. Neden kaybettik? Maçtan önce kaçımız “evet bu kadro yenecek bunları” dedi ki? Bence gerçek anlam da çok az insan. Seimone’li yenemedik, Vickie’li yenemedik bu sene de yenmemiz pek olağan değildi. İnsanlar bunu yazdığım için bana kızacaktır ama yazmazsam basketbola ihanet etmiş olurum. Kim ne derse desin, kimse sevmeyebilir yahut saygı da duymayabilir ama Türkiye bayan basketbolunda bir Nevriye Yılmaz gerçeğini kimse gözardı edemez. Bence Türk Bayan basketbolunda fenomen olmuş ve yaşayan efsane konumuna getirebileceğim çok çok ender oyunculardan bir tanesi. Onun oynadığı takımı yenmek için 2 şeyi yenmen gerekli. Birincisi oynadığı takımı yeneceksin, ikincisi Nevriye Yılmaz’ı yeneceksin. Bunu yıllardır beraber çalıştığı koçu Zafer Kalaycıoğlu bile yapamıyor ise Nevriye’nin dominantlığını engelleyemiyorsa bu kızın önünde saygıyla eğilmekten başka yapabileceğim hiçbirşey yok.
Son perdede ise sakatlıkların, yorgunlukların çok fazla olduğu ve bence kafa olarak da bitkin olduğumuz bir maçta Taranto’ya kaybettik. Kaybettik ama ilk maçta attığımız farktan daha çok yiyerek kaybetmemiz bizim için daha kötüsüydü. Tabi maç açıklamalarda hala Işıl Alben’in yokluğundan dem vuruluyorsa daha katetmemiz gerken o kadar çok yol var ki... Samsun'a yeniliriz taraftar ön plana çıkarılır, Taranto’ya yeniliriz oyuncular ön plana çıkarılır.
Bilemiyorum ne yazsam ama kesin olan tek şey üzüntü her tarafımı kapladı. Son günlerde de Türk oyuncu yetersizliği konuşulmaya başlandı. Bu bugünün sorunu değil geçen yıldan beri olan bir sorun. Herkes açıp bakabilir, Fenerbahçe’ye karşı playoff serisinin son maçında geçen yıl Işıl hariç diğer oyuncular kaçta kaç atmış. İlginç bir istatistik bulunacağına eminim. Bu sene Nilay Yiğit gelmese çok daha kısır bir döngü içinde olurdu takım. Bu kadar zorlu bir zamandan geçerken bence takımı sırtlayan en önemli oyuncuların başında Nilay geliyor. Kimse sevmese de onun varlığının takımda ki bazı sorunların üstünü örttüğünü düşünüyorum. Tekrar Türk oyuncularına dönersek Fenerbahçe’nin bizden o konuda çok önde olması acı ama gerçek. Fenerbahçe’nin elindeki tüm Türk oyuncularını bizde alabilirdik 2 yıl önce yahut Newlin’i geçen yıl Fenerbahçe’ye gitmeden önce (burası biraz karışık) ama yeterince çaba harcanmadı, olmadı yapamadık. Aynı Vickie’i geçen yıl getiremediğimiz gibi...
Çok uzattım ama içim acırken bu yazıyı yazmam gerekiyordu. Umarım herkes şunu da görmüştür. Bir takımın bu ligde yahut Avrupa’da çeyrek final oynaması için çok iyi bir kupa koleksiyoncusuna ihtiyacı yok. Biraz iyi yatırım, azıcık doğru hamle ile bayan basketbolunda ömrü kısacık olan bir antrenör bile kupa koleksiyoncusunu mat edebiliyor. Keramet neyde onu sayın büyüklerimiz bilir. Bu yazıdan sonra çokca eleştiri alacağımı bilsem de diyebileceğim tek şey dost acı söyler..!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder