Akatlara her gidişimizde yaşadığımız ufak bir salonu bulamama sendromu sonrasında salondaki yerimizi aldık. Beklentimiz, Beşiktaş taraftarının dün futbolda Fenerbahçe karşısında alınan galibiyet sonrası, biraz da zafer sarhoşluğu ile 15.30'daki maça fazla ilgi göstermeyeceğiydi. Ne yazık ki salondaki boşluklar beklentilerimizin de üzerindeydi. Ülkemizde bu spor ilgi görmese de sonuçta oynanan bir derbi ve oynanan salon Beşiktaşlılar'ın yoğun olduğu bir konumda, ben şahsen isterdim ki en azından yüz kişilik takıma destek veren bir grup olsun ama bu sayının 20'yi geçtiğini söyleyemem. Neredeyse bütün maçı Akatlar'daki meşhur abinin taktikleri ve haykırışları ile geçirdik. Her ne kadar kendi içimizde azılı fanatikler olsak da buraya bir şeyler yazarken imalardan uzak ve laf sokma hevesimizi kenara bırakıp bir şeyler karalıyoruz, o yüzden gönül rahatlığı ile diyebilirim ki Beşiktaş takımı o salona oynamayı hak etmiyor. Biraz empati yapıp o kızların yerine koyunca kendilerini, evdeki maçları katlanılmaz bir şekilde "evribadi, ribant, blok, vs." gürültüsü içinde tamamlamanın zorluğunu hissederler heralde.
Yazıya bu serzeniş ile başladım, illa bir şeyler söyleme ihtiyacı hissettim bu konuda. En sonda diyeceğimi en başta diyerek rahatladım. Parkeye dönersek, sonunda Katie Douglas'ı aramızda beyaz cam olmadan izleme şerefine nail olduk. İlk maçı ve takımla yaklaşık bir haftadır birlikte olması onu maksimum performansından uzak tuttu bu maçta belki ama 18 sayı hiç de fena bir başlangıç sayılmaz yine de. Attığı sayılardan öte duruşu ile bile "ben superstarım" havası var (daha yaygın bir örnekle; Harry Kewell asilliği). Tuğba'yı yeniden oynarken, Esra'yı da istikrarlı bir şekilde her maçta skorer kimliği ile izlemek yerliler adına bizi sevindiren olaylar. Bir de Nilay hakkında yazmam gerekenler var, sahada takıma bir katkı verdiği açık zaten onu oyuncu kimliği ile değil diğer konularda eleştirdik hep, bugün Bjk farkı erittiğinde benchte otururken Nilay'ın maçı yaşadığını, bir Işıl Alben hırsı ile oradan heyecanlı bir şekilde arkadaşlarını desteklediğini iletmek zorundayım. Keza bu davranışlar bana hala hiç samimi gelmiyor ama gördüklerimi iletmem de lazım.
Tribündeki aile desteği ile Jia Perkins de agresif bir oyun ortaya koydu savunmayı canlı tutup, hücumda da takıma gereken katkıyı verdi. Kısa forvete Katie'nin gelişi sonrasında diğer Amerikalılar'ımızın kendi pozisyonlarına dönmesi hem bireysel performansları hem de takımımızın oyununu ileriye taşıyacak gibi görünüyor. Tabii bu ek, Vecerova'yı da tribüne çıkardı bu maçta. Sanırım lig genelinde de takımı tribünden destekleyecek yabancımız o olacak gibi sakatlıklar haricinde.
Takım olarak iyi denilecek bir performans sergiledik bu zorlu deplasmanda. Üçüncü çeyreği de bir ders olarak aklımızda tutmamız lazım yine de. 30-52 girdiğimiz devrenin dönüşünde inanılmaz bir seri yedik, konsantrasyon düşüklüğü makul karşılanabilir belki ama Kalaycıoğlu'nun hücumda hiç bir şey üretemediğimiz bu dönemi sadece çeyreğin 2. dakikasında aldığı mola ile geçmesi şaşırtıcıydı. Bu süreçte Beşiktaşlı oyuncuların gereksiz sertlikte faulleri ve Esra Erden'in topu pota arkasına fırlatmasına hakemlerin sessiz kalması da can sıkıcı oldu. Neyse ki son çeyrekte kendimize geldik, Beşiktaş'ın daha da yaklaşmasını engelleyip maçın sonunu rahat getirdik. Ayrıca bu maç süresince gördük ki Bahar ve Yasemen dahil kadromuzdaki dört gencimiz zorlu maçlarda bench dekoru olarak ablalarını alkışlamakla görevliler bu sene de.
Sonuçta bu hafta oynayacağımız ilk derbiyi kazandık, önce Euroleague mesaisi sonra Ahmet Cömert'de Fenerbahçe ile bir derbi daha. Bu haftaki zorlu maratona güzel bir başlangıç yaptık. Akatlardan bir kez daha şen dönüyoruz, darısı evde de başımıza diyelim.
23 Kasım 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
BJK tribununde bir moron var, butun mac boyunca ayakta, bir saga bir sola kosusturuyor..
Adam tam filmlik. Isin daha da garip tarafi 40 dakika boyunca rakibi direkt ajite eden bu adama hakemlerin surekli goz yummasi..
Basketbolden anlamayanlar bu adami BJK bayan takimin kocu saniyorlar, bu da isin komik tarafi.. Belki adam da kendini boyle saniyordur.
Yorum Gönder