BIY AD

20 Ekim 2009 Salı

Galatasaray: 59 - Spartak Moskova: 92

Kupa beklentimizin olmadığı bir karşılaşmaydı en azından bu blogda yazan Cem ve Aras ile birlikte bizim için bu maçın önemi kupadan ziyade bu sezon takımı ilk kez izleyecek olmamızdı. Büyük bir heyecanla oturduk o yüzden televizyonun başına. Karşımızdaki takımın bu dünyadan olduğunu söylemek zor demiştim dünkü yazıda ama yine de bu şekilde kaybetmek hoş değil, onu da atlamamak lazım. Maçtan önce Spartak takımına 20 sayılık bir farkla galibiyet öngörmüştü yurtdışındaki brookerlar, ne yazık ki yanıltamadık onları.

Maç öncesi yapılan gösteriler, herşeyin muazzam şekilde işlediği organizasyon ve maça gösterilen ilgi gerçekten çok iyiydi Vidnoje Sports Center’da. İstiklal Marşımızı seslendiren OperaTwins Didem ve Sinem Balık kardeşler de maç öncesi güzel bir jestti bize. Maçın Euroleague şampiyonu takımın sahasında olması büyük bir avantaj sağlıyor şüphesiz, ilk kez yapılan bu organizasyonun ilerleyen senelerdeki karşılaşmalarında düzenlenmesi gereken bir durum bence bu. Euroleague ile Eurocup arasındaki kalite farkı hergeçen gün açılırken bir de Euroleague şampiyonunun kendi sahasında maçı oynatmak Eurocup şampiyonuna hiç şans tanımamak oluyor bir anlamda. Maç öncesi bu güzel görüntülere sahne oldu ve alkışı haketti kesinlikle Rus'lar bu güzel organizasyonları ile.


Bu güzel görüntülerin ardından hava atışı için sahaya gelen Nilay Yiğit - Jia Perkins - Sophia Young - Ivana Vecerova - Yelena Leuchanka beşini görünce şaşırmadım desem yalan olur. Sophia Young'u üç numaraya çekmişti Zafer Kalaycıoğlu, sanırım Sophia'nın Galatasaray'daki kaderi bu, bir türlü tam mevkiisinde oynamayacak dedirtti bana bu başlangıç. Kalaycıoğlu belli ki Spartak takımı karşısında fiziksel olarak ezilmek istemedi ve bu nedenle Sophia'ı 3 numaraya kaydırdı ama bu planın işlemeyeceği o kadar açıktı ki, şaşırtıcı bence bunu maçtan önce okuyamamak, iki kadroyu yanyana koyduğumuzda. Sophia'nın fiziği ile üç numarada sağlam kalmasının takıma sağlayacağı yarar ile hücumda hiçbir şekilde verimli olamayışının takıma vereceği zarar mukayese kabul etmez. Maça Sophia Young'ın zorlanarak attığı ve kaçırdığı bir şut ile başlamamız da tesadüf olarak nitelendirelemez kesinlikle, tam da bu noktada.

Maçın ilk altı buçuk dakikasında Ivana Vecerova ve Yelena Leuchanka imzalı 8 sayı üreten Galatasaray'da Jia Perkins'in maça iki asist yaparak başlaması dikkat çekiciydi. İlk çeyreğin bitimine 3.41 kala Leuchanka'nın basketi ile skoru 10-8'e getirdik ve başabaş bir mücadele ile maçın içinde kalmayı başardık o ana kadar. O dakikadan çeyrek bitimine kadar geçen sürede ise yenilen 13-1'lik bir Spartak Moskova serisi var. Bu dört dakikada mola almak yerine oyuncu değişiklikleri ile oyuna müdahale etmeyi tercih eden Zafer Kalaycıoğlu'nun stratejik bir hata yaptığını maç sonunda oluşan skora bakarak çok net şekilde görebiliyoruz. Rusya'da Spartak takımına karşı 15 sayı geriden gelip maç kazanacak bir takım değiliz, bunu hepimiz biliyoruz, gerçekten öyle bir takım var mı Avrupa'da o da ayrı bir tartışma konusu. Ufak ufak geriden takip edip, maçın içinde kalarak gerekli yerde bir kırılma anı yaratarak - mesela yapılabilecek bir ön alan baskısı olabilirdi bu- maçı kazanmaya çalışmaktan başka şansımız yok iken yenilen bu 13 sayıyı bizim televizyon başından izlediğimiz gibi koçun da izlemesi, maçın kaderini erkenden çizdi. Yumruğu yedik ve bir daha da ayağa kalkamadık.

Bu berbat on dakikanın ardından ikinci çeyreğe yine üç numarada Sophia Young ile başladık. Sahada kaldığı 12. dakikada ilk sayılarını serbest atıştan bulan ve o ana kadar 0/5 saha içi isabet(?) yüzdesi ile oynayan Sophia'yı da gördü bu gözlerimiz, bakalım daha neler var Sophia özelinde göreceğimiz. Geçen sezon Okan Çevik'in onu boyalı bölgede kullanmak isteyişini sıklıkla eleştirmiştim burada, undersized Sophia'nın sırtı dönük oynatılmasının onu yormaktan başka bir işe yaramayacağını söyleyerek. Bu sene sezon açılışını böyle yapmamız da, beterin beteri var dedirtti, ufak bir tebessümle tabii. Kalaycıoğlu'nun bunu farketmesi ise yaklaşık olarak 15 dakika sürdü ve o ana kadar 1/7 ile oynayan bir Sophia Young portresi izledik sahada.( Kaçırdığı bir şutun hücum ribaundunu alarak üretti ilk saha içi isabetini Sophia Young.) Maç ise çoktan kaymıştı elimizden, sadece zaman dolduruyorduk. Önemli bir rakibe karşı yanlış bir tercihle maça başlayıp, bir de oyun esnasında yapmanız gereken hamleleri yapmadığınızda geri dönmenize fırsat vermelerini beklemeniz hayalcilik oluyor bu seviyede. İzin vermedi tabii ki Spartak takımı da buna, devreyi 50-23 önde kapatarak kapıyı kapattılar suratımıza henüz ilk yirmi dakika tamamlanmış iken.

19/24 gibi akılalmaz bir ikilik yüzdesi ile tamamladı devreyi Rus takımı. Bunların büyük bir kısmı pick & roll savunması yapamamamız nedeniyle yediğimiz sayılardı, bir kısmı da daha basit ikili oyunlarla yediğimiz boş turnikeler idi. Pick & roll'den iki hücum üstüste sayı yiyip alınan molanın ardından iki kere daha aynı sayıyı yemek ve buna bir önlem alınmamasını kabullenmek mümkün değil. Mola dönüşü iyi savunma yaparsın ama yine de sayıyı yersin, sahadaki üst düzey oyuncuların varlığı ile daha da kabullenilebilir bir durum bu ama herhangi bir girişimin olmadığını görmek tarifi zor bir duygu. 2/5 üçlük, 6/9 serbest atış yüzdeleri ile devrede 50 sayı üretti Spartak takımı. Biz ise buna karşılık olarak10/30 ikilik, 0/3 üçlük ve 3/5 serbest atış yüzdesi ile yalnızca 23 sayı üretebildik.

Hazırlık döneminin en dikkat çekici ismi olan Bahar Çağlar'ın ilk yarıda hiç oyuna girmemesi de gözlerden kaçmaması gereken bir detaydı. Her fırsatta Bahar Çağlar'ın bu sezonun kilit isimlerinden biri olacağını söyleyen Zafer Kalaycıoğlu'nun bu söylemlerini popülistlik olarak değerlendirmiştim zamanında bu sayfalarda, bunun üstüne tepki alsak da. Farkın 27 olduğu ve geri dönüşün olmadığı kesin olan bir karşılaşmada üçüncü çeyreğin bitimine üç dakika kala Vecerova'nın yerine girdi Bahar Çağlar, skor 65 - 36 iken. Hani bizim için çok önemliydi Bahar Çağlar ? Bu mudur önemi, bu mudur ona verilen değer. Takımımıza transfer edilmesine en çok üzüldüğüm isim kesinlikle Bahar, çok yazık oluyor hem de çok. Gençlere önem veriyoruz, altyapıdan oyuncuları takıma monte edeceğim yalanının henüz yolun başında alenen ortaya çıkmasıdır şu maç, başka bir şey değil.

İkinci yarının başında yapmaya başladığımız ön alanda presi ise blogu takip edenlerin beklediği bir hamleydi sanıyorum ki. Yanıltmadı bizi Zafer Kalaycıoğlu, ikinci bir defansif stratejisinin olmadığı bir kez daha gösterdi bize Fenerbahçe kariyerinin ardından. İyi yapılmadığında zaten önde olan rakibin ekmeğine yağ süren bir iştir bu baskı, sadece görüntüde yapınca bu baskıyı arka bölgede 2'e 1 hücumlar neticesinde oluşan basketler gördük potamızda. Amacını anlayabilen varsa, dinlemeye hazırım.


Yazacak, konuşacak çok şey var ama ucunu toparlayamamaktan çekiniyorum ve burada mola veriyorum şimdilik. Bu yazdıklarımın hiçbiri skorla alakalı değildir, onu da ayrıca belirteyim hoş yazıyı tam anlamıyla okuyanlar zaten farkedecektir bu ayrımı ama yine de söylemiş olayım ben bu açıdan gelebilecek yorumları engellemek adına. Spartak takımına karşı galibiyet beklemiyordum ben de hemen hemen hepimizin beklediği gibi bir mağlubiyet bekliyordum 15 sayı civarında ama sahada bu kadar ruhsuz bir oyun da görmeyi hiç beklemiyordum açıkcası. Skordan bağımsız olarak gösterilmeyen bu mücadele ve üstüste yapılan bu teknik hataların da bir karşılığı olmalı bu kısa vadede, bu şekilde devam etmeyeceği kesin. Ama bu yazı daha sonra devam edecek.

4 yorum:

murat dedi ki...

Bu maç ile bağlantısız ve sadece Galatasaray eksenli değil. Ben artık bayan basketbolunda bir şeylerin değişmesi gerektiğine inanıyorum, bunun da yabancı kendini bayan basketbolunda kendini ispatlamış bir yabancı antrenör ile olacağı kanaatindeyim. Zafer Kalaycıoğlu'nu tanıyan hiçkimse bu gün şaşırmadı sahada yeni bir şey görmedi. Yabancı bir koçla da Spartak Moskova'ya yenilebilirdik fakat ikili oyun savunmasını birebir ve yardımlaşmalı savunmayı gereği gibi yapma gayretinde olur,organize bir hücum seti izlerdik. Temel basketbol gereklerini gerektiği şekilde uygulamaya çalışırdık. Burda takımların yıldız oyuncu getirmeleri kadar gerçek manada taktik ve teknisyen bir antrenör getirmelerinin de lig bir yana Avrupa da büyümek ileri gitmek adına çok büyük bir rolü ve önemi olduğunu düşünüyorum

nebilim dedi ki...

takımın genel performansı bu sene ne olur sizce? augustus takıma katılana kadar sürünecek miyiz?

nebilim dedi ki...

bu arada augustus sezonu kapatmış diye bir söylenti var..eğer kapattıysa yeni transfer gelecek mi? bir üstteki sorumu bununla beraber değierlendirin lütfen..tşk.

dejavu dedi ki...

Augustus bu sene takımla beraber olamayacak, önümüzdeki sezon için ise bizimle sözleşme imzaladığını söyledi Mihriban Oğuz, 2010-11 sezonu için yani. Tıpkı Işıl Alben gibi çapraz bağlarını kopardı o da, sakatlığını atlatmış durumda ama bu sezonu oynamadan geçirmek istediğini söylemiş.

Takımın genel durumu hakkında konuşmak için epeyce erken şu an, biraz beklemek lazım..

Çağlar